Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DOKTORLAR NiYE VAR



Türkiye’de 130 bin doktor, onları yetiştiren binlerce akademisyen, beslenme uzmanı, diyetisyen, gastroenterolog varken; kan grubuna göre beslenme konusunu ister merakından ister hobi amaçlı olsun kendince araştırmış gazeteci-yazar Mehmet Ali Bulut’la konuşulması normal mi?



Aralık 2011’e kadar eczanelerde satılmayan ‘alternatif tıp ilaçları’nın reklamı serbestti, ama artık değil.
Sağlık Bakanlığı, böyle uygun gördüğüne göre, demek ki uzmanların var bir bildiği.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da, kilo verme amaçlı gıdalara yeni standartlar getirdi.
Artık bu ürünlerin, “Ayda üç kilo verdirir”, “Bir haftada bir beden zayıflatır” şeklinde reklamları yapılamayacak.
Devlet, ha bire niye yasak getiriyor ‘alternatif tıp’ adına yapılan bu hamlelere?
Çünkü insan sağlığı çok önemli.
Devlet bu konuya bu denli özen gösterirken, kamu yayıncılığı yapan TRT bunun aksini yapabilir mi?
Yapıyor vallahi.
Bakınız ‘Gülbence’.
Prof. Dr. Ahmet Maranki tıp adamı mı?
Hayır, ‘alternatif tıp’cılardan.
Sürekli TRT 1’de.
Sadece o da değil.
Mehmet Ali Bulut, doktor mu?
Değil.
Gazeteci-yazar.

Haberin Devamı

Entelektüel birikimi var, ama...
Tercüman’da çalıştığım yıllardan tanırım kendisini. Gazetedeki ansiklopedi, promosyon kültür yayınlarının metin yazarlığını yapardı.
O dönemde, insanların avuç içindeki çizgilerden yola çıkıp, el falı kitapları da yazdı. Entelektüel birikimi sağlamdı. O yüzden yıllar içinde kulvarını genişletti, ‘Karakter Tahlilleri’, ‘Dört Halifenin Hayatı’, ‘Rüya Tabirleri’, ‘Asya’nın Ayak Sesleri’, ‘Ansiklopedik İslam Sözlüğü’, ‘Türkçe Dualar’, ‘Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha’, ‘Ruhun Deşifresi’ ve ‘Gizemli Sorular’ gibi kitaplar yazdı.
Gülbence’de bir de baktım o da ‘alternatif tıpçı’ oldu.
Kan gruplarına göre nasıl beslenmeleri gerektiğini anlatıyor ‘Gülbence’yi izleyenlere.

Bu işler, uzmanlık ister
Gülbence’yi yapanların, “Bulut’un bu konuda ‘Can Boğazdan Çıkar’ adlı bir kitabı var” dediğini duyar gibiyim.
Olabilir.
Kitap başka, televizyon başka bir mecra.
Kitabı merak eden, satın alıp okur.
Ama televizyon öyle değil.
Üstelik o saat dilimi, her yaştan ve statüden insanın ekran karşısında olacağı bir zaman.
Türkiye’de 130 bin doktor, onları yetiştiren binlerce akademisyen, beslenme uzmanı, diyetisyen, gastroenterolog varken; kan grubuna göre beslenme konusunu ister merakından ister hobi amaçlı olsun kendince araştırmış gazeteci-yazar Bulut’la konuşulması normal mi?
Benim de Acıbadem Diyabet Okulu’ndan kapı gibi diplomam var.
‘Diyabet’ konusunda ahkam kestiğimi duyan ya da okuyan oldu mu?

Haberin Devamı

Doktorculuk oynamıyorum!
Bulut, canlı yayında “Doktorculuk oynamıyorum burada” dedi, ama önemli olan, izleyicinin ne anladığı.
İşte size somut bir örnek. Önceki gün bir yakınım aradı, heyecanla anlatmaya başladı:
“Dün komşum TRT 1’de izlemiş, adamın biri senin gibi şeker hastasıymış, kan grubuna göre insanların nasıl beslenmesi gerektiğini araştırıp, öyle beslenmeye başlamış ve o sayede şekerden kurtulmuş. Sen de kan grubuna göre beslensene!”
Bilmem anlatabildim mi Gülben Ergen’i ve Bulut’u sevmeme rağmen, onları kırma pahasına da olsa bu konuyu niye yazdığımı?
Sizin ne söylemek istediğiniz kadar, karşı tarafın ne anladığı da önemli.
Kişinin okyanustan alacağı su, kabı kadardır çünkü!


O ViDEONUN NERESi YENi?


Haber nedir?
Herkesin anlayacağı dilden anlatayım.
Dün bilinmeyen şey, bugün ‘haber’dir. Bu da demektir ki, bilinen bir şeyi, ‘haber’ diye sunarsanız insanlara, en basit deyimle ayıptır bu.
Varsayalım ki bir gazeteci Paris’e gitti, demirden yapılmış devasa kuleyi görünce acayip etkilendi ve fotoğrafını çekip, “Eyfel Kulesi, Paris’te” diye çalıştığı kuruma haber(!) geçti.
O basın kuruluşu ‘haber’ olarak kullanır mı bunu?
Kullanmaz, kullanamaz.
Çünkü haber değeri sıfırdır bunun.
O gazeteci Eyfel Kulesi’ni ilk kez keşfetmiş olabilir.
Ama onun dışındaki insanlar için durum hiç de öyle değildir.
Gelelim bu mevzuya niye girdiğime?
Önceki gün internet siteleri ve televizyonlarda “Atatürk’ün gerçek sesi ortaya çıktı” ya da benzeri başlıklarla bir yığın haber vardı.
Ne Büyük Önder’in ABD Büyükelçisi Joseph Clark Grew’i Atatürk Orman Çiftliği’nde ağırladığında çekilmiş görüntüleri yeni, ne de Atatürk’ün sesi.
Bu video, 2007 yılında “Atatürk, Amerikalı büyükelçiye ders verdi!”, “Atatürk’ten Amerika’ya demokrasi dersi” başlıklarıyla zaten haber yapılmıştı.
Aynı videonun beş yıl sonra Youtube’dan indirilip, yeni bir şeymiş ya da ilk kez ortaya çıkarılmış gibi insanlara sunulmasının sebebini biri bana anlatabilir mi?
Çünkü ‘habercilik’ adına yeni hiçbir şey yok ortada.
Amaç insanlara dejavu yaşatmaksa o başka!