Klarnet virtüözü Hüsnü Şenlendirici’nin şu açıklamasını okuyunca şaşırıp kaldım.
Şenlendirici iyi bir müzisyen olabilir...
Sadece Türkiye çapında değil, dünya çapında bir klarnet virtüözü de...
Ama yaptığı son açıklama gösterdi ki, Şenlendirici asla ve kat’a centilmen bir erkek olamaz...
“Maço”lar arasında liste başı bile olabilir ama kadın ruhundan anlayan adamlar arasında kesinlikle yer alamaz...
Şenlendirici’nin Star TV’de yayınlanan “Mega Magazin” programına yaptığı şu açıklamaya bakar mısınız:
“Nazire’nin de Deniz’in de yerinde olmak istemezdim. İkisinin de işi çok zor...”
Yapma ya!
O kadınları bu duruma düşüren kim?
Ne yardan, ne serden geçebilen sen.
Bir insan soyadına bu kadar mı ihanet eder?
Adamın soyadı sanki Şenlendirici değil de “Dertlendirici”!
Şenlendirici’nin söyledikleri bu cümleyle sınırlı değil ki!
Şenlendirici, çam devirmeye devam ediyor:
“Ben aslında şanslı bir adamım ki iki kadının arasında kaldım. Ortada aslan gibi kadın var. Ama ben ne yapayım? Benin bir şiirim var. Elindeyken kıymet bilmeyen, sonra yüreği yanan, mumla arayandır. Ben doğrucu Mahmut’um, böyle konuşuyorum.”
Eşle ‘Metres’ el ele medeniyete!
“Doğrucu Davud”u “Mahmut” yapan Şenlendirici’nin “Aşk kadını” Deniz Seki’yi düşürdüğü duruma bakar mısınız?
Ve sıra geliyor Şenlendirici’nin bombayı patlattığı cümleye:
“Toplumda iki kadın idare eden insanlar çok var. Ama onlar gizli yapıyor, ben gizsiz yapıyorum.”
Artık ne diyeyim?
Türkiye’nin iki yıla yakındır gündeminden düşürmediği Deniz Seki ile Hüsnü Şenlendirci’nin “gizsiz” ilişkilerinin fotoğrafı bu...
Üstelik de üç boyutlu...
Kadın haklarına saygısı, aşka inancı olan bir kadının, bu sözleri söyleyen bir erkeğe, kapıyı gösterip, “Klarnetini de al ve git” demesi gerekirken Ayşe Arman’a yaptığı şu açıklamaya bakar mısınız?
“Nazire Hanım’la buluştuk ve Hüsnü’ye gittik, bizi görünce dili tutuldu. 15 dakika kendine gelemedi. Sonra üçümüz oturduk, medenice konuştuk.”
Artık burası sözün bittiği yer.
Bu kadar “medeniyet” de gerçekten cesaret ister!
Anlaşılan o ki tencere yuvarlandı ve kapağını buldu.
“Kocamı boşamayacağım, Deniz’i de metres yapacağım” diyen Nazire Şenlendirici de o tencerenin tek eksiği olan düdüğü taktı!
Cahide Sonku’nun cenazesinde de sadece sekiz kişi vardıTürk sinemasının ünlü oyuncularından Orhan Günşiray’ı son yolculuğuna uğurlamaya gelen insan sayısının 40 civarında olması vefasızlık olarak yorumlandı.
Günşiray’a vefasızlık haberlerinin gazetelerde yayınlandığı gün Hürriyet, ölüm ilanları sayfasında İstanbul’da toprağa verilenlerin listesini verdi.
Hürriyet, 30 Ağustos 2008 cumartesi günü defnedilmiş kişilerin listesini İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nden alıp yayınladı. Orhan Günşiray’ın da yer aldığı listede kaç kişinin olduğuna baktım.
O listede tam 82 kişi vardı.
Nereden bakarsanız bakın acı bir tablo...
Orhan Mahir Günşiray gibi bir sanatçıyı son yolculuğuna uğurlamaya gelen insan sayısının aynı gün o kentte ölen insan sayısının yarısı kadar bile olmayışı elbette ki acı bir tablo. Bu tabloyu “vefasızlık” olarak okumak mümkün, ama bu nedenli gerçekçi?
Sevilmenin yolunun sevmekten geçtiğini, sevgi ekmeyenlerin saygı ya da sevgi biçemeyecekleri gerçeğini de hatırlamak gerekmez mi?
Üzgünüm ama gerçekler acıdır, gerçekler yürek acıtır...
Şunu da hatırlatmam gerekir ki Türkiye, Cahide Sonku gibi tiyatro ve sinemanın çok önemli bir starını 18 Mart 1981’de kaybettiğinde onu son yolculuğuna sadece 8 kişiyle uğurlamış bir ülke...
Ercan Saatçi de bunu yaparsa?Türkiye’de telif haklarının yerleşmesi anlamında en ciddi mücadelenin verildiği mecranın müzik sektörü olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Müzik sektörünün bu anlamda aldığı yolun binde birine bile gelemeyen birçok sektör var. Bunların başında da sinema dünyası geliyor.
Müzik sektörünün kat ettiği bu mesafeye rağmen yaptıkları yanlışlar yok mu?
Çok...
Ama eğri oturup, doğruyu konuşmak gerekirse müzik sektörünün meslek birliklerinin artıları, eksilerinden kat be kat fazla...
Aynı alanda birden fazla meslek birliğinin olması, birbirlerini baltalamalarını, beklenen çağdaş ve şeffaf noktaya gelmemelerini eleştirmek başka bir şey...
Meslek birliklerinin eser sahibi üyelerinin haklarını almak için kapılarına dayandığı futbol kulüplerinin hakkını savunmak başka bir şey...
Ercan Saatçi, dün Hürriyet’teki köşesinde MESAM’ın maçlarda müzik yayını yapan futbol kulüplerinin kapısına dayanıp, telif istemesini eleştirdi.
“Koltuk başına yılda 90 kuruş telif çok, 9 kuruş olsun. Paraları alırken çalınan eserlerin de listesini de alın ki telif ödemeleriniz adaletli olsun” şeklindeki bir itirazı anlarım... Ancak “Siz gidin önce internet sitelerinden telifleri toplayın” şeklindeki bir karşı çıkışın mantığını çözmem mümkün değil.
700’e yakın yayınlanmış beste ve sözün sahibi Ercan Saatçi’nin bu tür girişimleri desteklemek yerine karşı çıkmasının tek bir sebebi olabilir...
O da Fenerbahçe sevgisi...
Stadyumunda en çok koltuk olduğu için en çok telif ödeyecek kulüplerden biri FB...
Ercan Saatçi de FB için besteler yapmış biri olarak bu işten en kazançlı çıkacak eser sahiplerinden biri...
Hal böyleyken bu karşı çıkışın başka bir izahı olabilir mi?