Şimdiye kadar mutlaka bir yerlerden duymuş ya da okumuşsunuzdur Fatih Ürek’in “Şeytanın Pabucu” adlı filmde başrolde oynadığını...
Filmi çeken Mia Film’in sahibi Banu Akdeniz hemşerim ve arkadaşım olduğu için ilk fırsatta sete gidip bir hayırlı olsun diyeyim istedim.
Siz bakmayın “Şeytanın Pabucu”nun başrolünde Fatih Ürek ile Aysun Kayacı gibi asıl işi oyunculuk olmayanların olduğuna... Filmin kadrosunda Hüseyin Avni Danyal, Barış Falay, Yılmaz Gruda ve Nevin Efe gibi işi oyunculuk olanlar da var.
Çengelköy’ün tepesinde çekilen filmin setine gittiğimizde “Şeytanın Pabucu”nun dağıtımını yapacak Megavizyon’un patronları da vardı.
Mia Film’in sahibi Banu Akdeniz, “Şeytanın Pabucu”na hazırladıkları tanıtım filmini izletti bize dizüstü bilgisayarında...
Filmi izledikten sonra sormadan edemedim Banu Akdeniz’e, başrol oyuncusu niye yok tanıtım filminde diye...
Yapımcı, “Vardı, yoksa sen tanıyamadın mı?” demesin mi!
Vallahi tanıyamadım deyince, CD’yi aldı geriye ve Fatih Ürek’li bölümü tekrar izlettirdi bize de, ancak o zaman farkına vardım.
Bir süre önce çıkardığı albümün imajı gereği takım elbise giyip kravat takan Fatih Ürek’le, filmdeki kılık değiştiren Fatih Ürek arasında dağlar kadar fark var.
Üstelik Fatih Ürek bu filmde hem “erkek” hem “kadın” rolünde...
Kadın kılığına girip başını bağladığında o felfecir okuyan gözleri ele veriyor da onu, erkeği oynadığı sahnelerde bir bakışta tanımak zor Fatih Ürek’i gerçekten de...
Ünlü yönetmen Turgut Yasalar’ın senaryosunu Hilal Bakkaloğlu ve Aslı Doğan’la birlikte yazıp Hilal Bakkaloğlu ile beraber çektiği “Şeytanın Pabucu”, 5 Aralık’ta vizyona girdiğinde eminim siz de aynı şaşkınlığı yaşayacaksınız.
Filmcilik böyle bir şey işte....
“Şeytanın Pabucu”nun teaser’ı sanıyorum yarından itibaren filmin internet siteleri olan seytaninpabucu.net ya da seytaninpabucufilmi.com’da yayınlanacak. Tıklayın ve filmciliğin o sihirli gücünü görün.
İlhan İrem hakkında 1 ayda 2 kitap yazıldı
Sezen Aksu, Tarkan, İbrahim Tatlıses, Hülya Avşar, Sibel Can ve Gülben Ergen gibi Türkiye’nin gündemdeki starları hakkında ayda yılda bir kitap yayınlanmasını anlarım.
Bu starlar hakkında da olsa bir ay arayla iki kitap yayınlanmasını garip karşılarım.
Olaya çeşme akarken testi doldurma telaşı olarak bakarım.
Ama bir ay içinde hakkında iki kitap çıkan sanatçı İlhan İrem gibi yıllardır şov dünyasının içinde ama kendi kabuğunda yaşayan biri olunca olaya bakışınız değişiyor haliyle.
Testiyi doldurma telaşı
Gündemde olmayan biri hakkında yazılan kitapları “su akarken testiyi doldurma telaşı” olarak görmek, eşyanın tabiatına da aykırı olsa gerek.
Onca “star” dururken İlhan İrem gibi kendi kabuğunda yaşayan, gündemden uzak duran biri hakkında peş peşe kitap çıkmasının aşırı sevgi ve fanatizmden başka sebebi olmasa gerek.
Gazeteci Özlem Süyev Zat’ın “Işığın Aşkıyla İlhan İrem” adlı kitabı şarkıcının mistik evrenlerine kanat açan bir çalışma...
Ağustos ayının ilk haftası çıkan Özlem Süyev Zat’ın İlhan İrem’in ruhsal yükselişine ithafen yazdığı ve İlhan İrem’i fantastik öykü ve şiirlerle anlattığı kitaptan, şayet İlhan İrem’in o “mistik evreni”nin üyelerinden değilseniz çok fazla bir şey anlamanız zor.
O “mistik evren” de galiba sadece İlhan İrem fanatiklerinin oluşturduğu “İrem Bağı”nı kapsıyor.
Sürgün gibi masallar
Radyocu Michael Kuyucu’nun aynı ay içinde yayınlanan “Sürgün Gibi Masallarda Hayatı ve Yapıtlarıyla İlhan İrem” adlı kitabı ise herkesin anlayacağı dilden.
Kitap, İlhan İrem’in müzik yolculuğuna çıkışı, bu yolculukta yaşadığı acı tatlı anılar, şarkıcının ruhunda derin iz bırakan olaylar, şov dünyasına küsüp kendi kabuğuna çekilmesinin sebeplerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Şarkıcı olup şov dünyasına “merhaba” demeye niyetlenenler bu kitabı mutlaka alıp okumalı...
Çünkü “Sürgün Gibi Masallarda”, sadece İlhan İrem’in müzik yolculuğu yok...
Kitap, Türk Pop Müziği’nin bir devrini de çok iyi aydınlatıyor.
Ece Vahapoğlu, Can Sandıkçıoğlu aşkı bitti ama...Sunucu ve yazar Ece Vahapoğlu ile güzellik yarışmaları organizatörü Can Sandıkçıoğlu’nun üç aylık aşklarının bittiğini dün gelen bir e-posta sayesinde öğrendim.
Elektronik posta Ece Vahapoğlu’ndan geldi.
Basından bir iki arkadaşın Can Sandıkçıoğlu ile olan ilişkisinin bittiğini duyduğunu, o nedenle bizi de bilgilendirmek istediğini yazdı Vahapoğlu. Bu tip girişimleri eleştirenler olabilir, ama ben öyle düşünmüyorum.
Çünkü yalan yanlış haberlere konu olmak istemeyenlerin basın mensuplarına doğru bilgiyi zamanında vermeleri gerektiğine inanıyorum.
O nedenle de Ece Vahapoğlu’nun bu bilgilendirme çabasını destekliyorum.
Ama gönderdiği yazıdaki “Organizatör Can Sandıkçıoğlu, Ayça Dinçkök’ten boşandığından beri ilk ciddi ilişkisini sunucu-yazar Ece Vahapoğlu ile yaşıyordu” vurgusu nedeniyle de Ece Vahapoğlu’na teessüflerimi iletiyorum.
Niye mi? Şunun için:
Bu saatten sonra bunu gerçekten hak edip etmemesinin çok bir önemi yok ama Ece Vahapoğlu gibi, “İyi eğitimli, azimli ve başarılı” diye genç kızların önüne doğru bir rol model olarak sunulanların aşk uğruna da olsa kendilerini ve hemcinslerini erkeğin bir adım gerisinde görmeye hakları yok...
Ha, buna rağmen Ece Vahapoğlu, “Ne yapayım? Ben buyum” diyorsa onu genç kızlara rol model olarak sunanlar, şapkalarını önüne koyup kendilerini sorgulamalı...