Esra Erol’un dedesi yaşındaki adamın tacizine maruz kaldığı görüntüleri Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç”ın canlı yayınında izlememiştim. “Bizden Kaçmaz” ekibi o görüntüyü alıp, eğlenceli bir haber bandı hazırladı. Gerçekten de enteresan enstantanelerdi.
Ömrünün son demini geçireceği hayat arkadaşını bulmak için Star TV’deki “Esra Erol’la İzdivaç”a katılan Recep Dede, “Sen benim evladımsın” dediği sunucuya öyle bir tacizde bulundu ki, izleyince şaşırıp kalırsınız.
Esra Erol, kısmet aradığı koltukta oturan adama sol yanından sokulup bir torun sıcaklığıyla sarılıp sağ elini onun boynuna doladı.
Recep Dede de, ona aynı sıcaklıkta karşılık vermek için harekete geçti.
Adamın sağ eli, dede şefkatini Erol’a göstermek için kalktı ama genç sunucunun yanağına değil, başka bir yerine park etti...
Recep Dede, sağ eliyle Esra Erol’un sol göğsünü kavramasın mı?
Durumu fark eden Erol da, “Dede”yi mahçup etmeden, tereyağından kıl çeker gibi bir operasyonla tacizi sona erdirdi.
Erol, sol koluyla uyguladığı güçlü destekle “Dede”nin sağ kolunu göğsünden kaldırıp asıl hedef (!) olan yanağına götürmesini sağladı.
Recep Dede, “İzdivaç” yapacağı bir kadın bulmak amacıyla gittiği canlı yayında torunu yaşındaki sunucuyla işte böylesine ilginç bir macera yaşadı.
Bingöl, Kabadayı Eşref’i çok sevdi!
Gecenin karanlığında yapılan gizli çekimlerle ortaya çıkan görüntüleri önce Yavuz Bingöl’ün başrolünü oynadığı “Eşref Saati” dizisinden sahneler sandım...
Televizyonlardaki magazin program-larının klasik numarasıdır çünkü bu.
Sette olup bitenleri gerçekmiş gibi tanıtır, sonra da “Bütün bunlar rol gereği” diye işin içinden çıkarlar...
İzleyenler de kandırıldığıyla kalır.
Ancak Bingöl’ün 10 kadar arkadaşıyla kapısını tuttuğu cafenin içinde oturan “Eşref Saati”ndeki rakibi “Sarı Eşref” rolündeki Yetkin Dikinciler değil, Selçuk Yöntem’di...
Selçuk Yöntem “Eşref Saati”nde olmadığına göre bu görüntüler dizi setinden değil, gerçeğin ta kendisiydi.
Televizyonlar bu haberi “Yavuz Bingöl, siyasi görüş ayrılığına düştüğü Selçuk Yöntem’in oturduğu kafeyi bastı” diye verdi ama meğerse işin aslı başkaymış.
Rivayet o ki, Selçuk Yöntem’le Oktay Kaynarca, bu kafede sohbet ederken konu Yavuz Bingöl’ün özel hayatına gelmiş, Kaynarca da şunları söylemiş:
“Nedir bu Yavuz’un yaptığı? Nişanlısı Burcu Kara’dan ayrıldıktan hemen sonra adı bir hafta Vildan Atasever’le anıldı, sonraki hafta Çağla Kubat’la. Bu delikanlılığa sığar mı?”
Bu muhabbeti duyan bir arkadaşı da Bingöl’ü arayıp durumu bildirmiş.
O da yanına 10 kadar adamını alıp, “Oktay Kaynarca gibi sağcı adamlar adımı ağzına alamaz” diyerek kafeyi basmış ama o gelene kadar Oktay Kaynarca çoktan kayıplara karışmıştı.
Kaynarca kafeden gitmemiş olsa düşünebiliyor musunuz ortaya çıkacak rezilliği...
Bir sanatçının, dedikoduya inanıp mes-lektaşından hesap sormak için yanına 10 kadar adam alıp kafe basması olacak iş mi?
Bu sanatçıya yakışan bir şey mi?
Bingöl’ün “O akşam biraz alkollüydüm. Ekranlarda gördüğüm 80 öncesi olaylar yüzünden de moralim hayli bozuktu” savunması size inandırıcı geldi mi?
Bir dönem “Kurtlar Vadisi”nde “Çakır”ı oynayan Oktay Kaynarca için benzer bir eleştiri yapılıyordu. “Kendini gerçekten de ‘Çakır’ sanıyor” diye...
Şimdi de galiba Yavuz Bingöl, “Eşref Saati”nde oynadığı mahalle kabadayısı “Kara Eşref” kimliğinden bir türlü sıyrılamıyor.
“Diva” dedin mi akan sular durur
Birkaç gün önce medyada Bülent Ersoy’un, Kapalıçarşı’ya gidip marka çantalarının birebir taklitlerini yapanlardan yedi çanta aldığına dair haberler yer aldı. Ancak bu alışverişin yapıldığına dair tek kare bir fotoğraf bile yoktu ortada.
Hafta Sonu, çok güzel bir habercilik yaptı.
Hafta Sonu muhabiri Refik Türk, Ersoy’un Kapalıçarşı çıkarmasını adım adım izleyip “Diva”nın “çakma çantacı”da fotoğraflarını çekti. Hafta Sonu’nun deneyimli muhabiri Özer Ahıska da, “Diva”ya Kapalıçarşı’ya yaptığı bu ziyaretin sebebini sordu. Kapalıçarşı’ya, “Popstar Alaturka”da takacağı mücevherlerin siparişini kuyumcu Sait Koç’a vermek için gittiğini, “çakma çantacı”ya da uğradığını ama hiçbir şey almadan çıktığını anlatan Ersoy’un şu sözlerine dikkatinizi çekerim:
“Mücevherlerin siparişini verdim. Oradan çıkıp halıcıma uğradım. 120 bin YTL’ye iki tane Çin halısı sipariş ettim. Modacım Nur Yerlitaş’la konuşurken Miu Miu markalı kırmızı renkli, saplı, geniş bir çanta aldığını duymuştum. Kapalıçarşı’ya gitmişken o herkesin tanıdığı çantacıya da uğramaya karar verdim. Değil çanta satın almak, sipariş bile vermedim. Çünkü beğenmedim. Haberde ‘Yedi tane çantayı kendi taşıyordu’ diyor. Ben pırlanta olsa taşımam. 200-300 YTL’lik o çantaları niye elimde ben taşıyayım ki! Çantamın nasıl olduğu sizin çektiğiniz fotoğraflardan belli. 15 bin YTL timsah derisi bir çanta benimkisi. Neredeyse o çantacıyı satın alabilecek bir çanta!”
Ersoy’un sanatçılar vergi sıralamasında 7. sıraya yerleşmiş biri olarak böyle bir lükse sahip olmasının altını çizmesi de ilginç bir detay...