Bu yayın dönemine kadar sadece bir diziyi kaçırmadan izlemeye özen gösteriyordum. Ancak “Kurtlar Vadisi Pusu”daki adına ister “metal yorgunluğu” deyin, ister “monotonluk” sonunda beni sıktı ve ara sıra izlemeye başladım onu...
Kadrosunda hangi oyuncular var, nasıl bir konuyu işliyorlar diye bilgi sahibi olmak için yayına giren her yeni diziye de şöyle bir göz atmışlığım var, ama henüz içlerinden saran çıkmadı beni...
Yeni dizilerden bir “Ezel” var, “Kurtlar Vadisi Pusu” gibi ara sıra izlediğim.
Onu da Kenan İmirzalıoğlu’nun hatırına seyrettiğimi belirtmeliyim.
Gelelim bu konuya niye girdiğime...
Haftalardır ilk defa “Ezel”i baştan sona seyrettim.
Dizilerin reklam kuşaklarına boğulması artık sıradan...
Hesapta, RTÜK’ün dizi yayınlanırken kaç dakikada bir reklam kuşağı ekrana getirileceğine dair koyduğu kurallar var, ama uyan kim?
Kanalların çoğu ihlal ediyor bu kuralı...
Dizilerin arasına zırt pırt reklam kuşağı girilmesinden sonra malum bazı kanallarda şöyle bir uygulama başladı.
Reklama girmeden önceki 30-40 saniyelik sahne, reklamdan sonra tekrar geliyor ekrana...
Hadi varsayalım ki, bunun da kendi içinde bir mantığı var.
Peki “Ezel”de bu hafta yapılanın nasıl bir açıklaması olabilir?
“Eyşan”ın sahtekar babası, hastaneye gitti ve koma halindeki baldızını öldürdü. Hazırladığı vasiyeti de çaldı, odadan çıkıp koridorda yürürken dizi reklama girdi.
Heyecan ve gerilimin dorukta olduğu bu sahnenin devamını kuşkusuz milyonlarca “Ezel” hayranı da benim gibi bekledi.
Yaklaşık beş dakika süren reklam kuşağından sonra dizi yeniden başladı.
Ama bıraktığı yerden değil, reklam öncesi yayınlanan sahnelerle...
Sahtekâr baba hastaneye gitti, komadaki baldızı öldürdü, vasiyeti çaldı, odadan çıkıp yürümeye başladı. Peki ya sonra?
İster inanın, ister inanmayın ama devamı gelmedi.
Dizi, reklam öncesi ekrana gelen 50 - 60 saniyelik sahneyi tekrar ettikten sonra bitti.
Şimdi bu, o akşam “Ezel” için Show TV karşısına geçen milyonlarca insana saygısızlık değil mi?
RTÜK, “Hangi dizide, kim kiminle, nasıl sevişti”yi takip edeceğine, bazılarının insanlarla ve kurallarla nasıl dalga geçtiğini takip edip, gereğini yapsa daha iyi olmaz mı?
Ekranda ikinci çiş muhabbeti
atv’nin kuruluş yıldönümünde Tarkan’ın canlı yayında kendisine mikrofon uzatan Savaş Ay’a “Çişim var” demesi yıllarca konuşulmuştu.
Yıllar sonra ekranda yine bir çiş muhabbeti vardı.
Muhabbetin tarafları Mahmut Tuncer’le Hülya Avşar’dı...
Habertürk’teki “Hülya Avşar Soruyor”a konuk olan Mahmut Tuncer, Avşar’ın bir sorusu üzerine dört çocuğundan ikisini dövdüğünü söyledi.
Avşar, “Çocuk dövülür mü? Niye dövüyordun ki onları?” diye sorunca Tuncer’in yanıtı şöyle oldu:
“Altına işiyordu, onun için dövdüm.”
Bunun üzerine Avşar atıldı:
“Ne var bunda? Ben de çocukken uyurken çiş yapıyordum yatağa.”
Mahmut Tuncer, “Uyurken altına işediği zaman beş yaşındaydı. Bir dövdüm, bir daha da işemedi” deyince de Avşar, “Ben de 8-9 yaşına kadar işedim altıma” dedi.
Bu kez şaşırma sırası Mahmut Tuncer’deydi:
“Yapma ya...”
‘Müstehcen’le ‘Porno’ aynı mı?
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Hülya Alp, AB’ye uyum çerçevesinde hazırlanan yeni RTÜK taslağındaki bir ayrıntıya dikkat çekti, ancak nedense kimse bunu önemsemedi.
Hep öyle olur zaten...
Yasalar hazırlanırken “derin uyku”ya dalanlar ancak canları yanınca uyanıp, bas bas bağırırlar...
AB’ye uyum çerçevesinde bazı yasal düzenlemeler yapan Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği şeyler arasında “AB Görsel ve İşitsel Medya Yönergesi” de var.
Orada deniyor ki, “Yayınlar insan onuruna aykırı olmayacak ve pornografi içermeyecek”...
Ancak RTÜK’ün çalışmalarını tamamladığı yeni taslağı hazırlayanlar bu maddeyi olduğu gibi koymak yerine, mevcut yasadaki “müstehcenlik” kavramını koymayı tercih etti.
“Ha müstehcen olmuş, ha pornografi” deyip, geçmeyin...
Aradaki fark çok önemli...
RTÜK üyesi Hülya Alp’in bu konuda sesini yükseltmesinin sebebi de bu... Alp diyor ki, “Bizim amacımız yasamızı AB’ye uygun hale getirmek, ama ne yazık ki, mevcut yasadaki ‘müstehcenlik’ kavramı aynen korundu. Oysa müstehcenlik; kişiden kişiye, kültürden kültüre değişen bir kavram.”
Şimdi denebilir ki, “Müstehcenlik kavramı RTÜK Yasası için yeni bir şey değil. Şimdiye kadar bu nedenle kimse mağdur olmadı, bundan sonra da olmaz...”
Şeytan ayrıntıda gizlidir...
“Müstehcenlik” konusundaki yorum farkından bugüne kadar kimse mağdur olmamış olabilir... Peki bundan sonra olmayacağını kim garanti edebilir?
AB’ye uyum çerçevesinde hazırlanan bir yasaya, AB’nin benimsediği ve bizim de kabul ettiğimiz maddeleri aynen koymak varken, herkesin kendine göre yorumlayacağı tanımlarda ısrar etmek niye?
Bir “bit yeniği” olmasın bu işin içinde?
Katili bulursa, alnından vuracak
atv’de ekrana gelen “Müge Anlı ile Tatlı Sert”in canlı yayınında Çatalca’da bir baba ile oğlunun hunharca katledilişi tartışılıyor.
Eşini bıçaklayarak, öz oğlunu da boğarak öldürdüğü iddiasıyla aylarca hapis yatan eş, delil yetersizliğinden çıkmış, ama dava sürüyor.
Hunharca katledilen babanın yakınları stüdyoda, delil yetersizliğinden serbest kalan eş telefonda...
Stüdyodakiler, telefondaki kadının katil olduğunu iddia ediyor...
Yayına telefonla katılan kadın da, “Katil, o stüdyoda olanlardan biri” diyor...
Canlı yayında yargılama sürüp gidiyor ve bas bas bağıran telefondaki kadın, “Gerçek katili bulduğum an, onu alnından vuracağım” deyince, stüdyodaki kadınlardan biri atılıyor:
“Aynı şeyi biz de yapacağız.”
Aslında bu diyalog, sözün bittiği andır...
Bu konu bugün insanlara, “Yakınını kaybetmiş insanların bir anlık öfkesi” ya da “hezeyanları” gibi gelebilir...
Peki bu “hezeyan”ların yarın öbür gün “cinnet”e ya da “katliam”a dönüş- meyeceğini kim garanti edebilir?