“Fatmagül’ün Suçu Ne?’deki tecavüz sahnesi dizinin PR’ı için kullanıldı mı, kullanılmadı mı?”
“Tecavüz sahnesini, yıllar önceki filminde Hülya Avşar mı, yoksa Beren Saat mi şimdi daha iyi oynadı?”
Son günlerde birçok okurumuzdan iki konuda görüşlerimi merak eden birçok e - posta aldım.
Tam da bu konuyu yazacaktım ki, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe’nin, “Fatmagül’ün suçu yok, cinsel eğitim vermeyenlerin suçu var” başlıklı basın açıklaması geldi.
CİSED’in açıklaması bana bu konudaki en isabetli analiz olarak geldi, o yüzden de kamuoyu ile paylaşmaya karar verdim.
CİSED’in açıklamasının yanı sıra Allah göstermesin ama günün birinde belki lazım olur diye derneğin iletişim bilgilerini de aynı şekilde sizlerle paylaşayım istedim. İşte CİSED Başkanı’nın yazdıkları:
“Fatmagül’ün Suçu Ne?” adlı dizide, dört sarhoş erkeğin tecavüzüne uğrayan genç bir kızı izledik. Tecavüz sahnesinin çocukların izlediği saatlerde yayınlanması çocukların ruhsal gelişimleri için sakıncalı olabilir. Ancak gazetelerin 3. sayfalarında bir sürü tecavüz haberinin yer aldığı ülkemizde; TV dizileriyle topluma doğru mesajların verilmesi, üstü kapatılan cinsellik ve cinsel suçların tartışılması çok önemlidir.
Dizilerde tecavüzün ne olduğu değil, nasıl sunulduğu önemlidir. Tecavüzün ruhsal ve bedensel yapıda yaptığı travma çok ağırdır ve telafisi imkansız hasarlar verebilir.
Cinsel tacize veya tecavüze uğrayan kişilerde; utanma, aşağılanma, korku, inkâr etme, reddetme, içe kapanma, güvensizlik, inançsızlık, umutsuz ve çaresiz hissetme, bunalma, daralma, sıkılma ve kontrolü kaybetme korkusu gibi sıkıntılar görülebilir.
Bu konuda da eğitim şart!
Ayrıca tecavüze uğrayan kadınlarda toplum tarafından kendilerinin de suçları, tecavüz olgusuna katkıları
CİSED’in iletişim bilgileri
Genel Merkez ANKARA:
0.312.212 66 26
GSM: 0.542.519 47 64
www.cised.org.tr - cised@cised.org.tr
İstanbul: 0.212. 234 00 00 - www.cisedistanbul.org
Filmin kopya sayısı değil, gişesi önemli
Yıllarca Özen Film’de basın danışmanı olarak çalıştıktan sonra ayrılıp aynı işi kendi adına yapmaya başlayan Nizam Eren, medyada “elma” ile “armut”ları aynı sepete koyup toplayanlara ders niteliğinde bir yazı gönderdi basın mensuplarına.
Mektubun üstünden günler geçti, baktım ki medyaya yönelik bu eleştiri yazısını kimsenin kullanacağı yok, bari ben yer vereyim vizyona giren filmlerin “salon sayısı” ile “kopya sayısı”nı birbirine karıştıranlar okur da belki ders alır diye... İşte Eren’in medya mensuplarını bilgilendirmek amacıyla kaleme aldığı o yazı:
Bu konuda öncelikle bilinmesi gereken şudur: Salon sayısı kopya sayısı değildir. 500 kopya ile de 950 salonda film gösterebilirsiniz. Asıl bilinmesi gereken şey ise çok kopya ya da çok salon ile daha fazla izleyici alınacağı yanılgısıdır.
Bir filmin alacağı maksimum izleyici kopya sayısına bağlı değil, izleyicinin göstereceği ilgiye bağlıdır.
İşte örnekler: 1995’te vizyona giren ‘Braveheart- Cesur Yürek’ filmi sadece 40 kopya ile gösterime girmiş ve beş yıl aralıksız oynama rekoruna sahiptir.
1996 yılında ‘Eşkıya’ filmi 24 kopya ile gösterime girmiş daha sonra ek kopya bastırmıştır. Şunu anımsatmadan geçmemeliyim. Film 11 hafta yükselerek giden ilginç bir grafiğe sahiptir.
1997 yılında 11 Oscar ödülü kazanan ‘Titanic’ ise 52 kopya ile şu ana kadar 2.750.000 izleyiciyle ‘Yabancı Filmler Rekoru’na sahiptir.
‘Kahpe Bizans’ 51 kopya ile 2.500.000 izleyiciye ulaşarak kendi dalında rekor kırmıştı o dönem. Yani kopya başına düşen en fazla izleyici.
230 kopya ile 4.300.000 izleyicisi olan ‘Recep İvedik’, serinin sonunda 378 kopya ile ancak 3.300.000 kişi toplayabildi.
‘Son İstasyon’u 107 kopya ile sadece 37.000 kişi seyretti, ‘No Ofsayt’ 130 kopya ile 40. 000 kişiyi geçemedi. Ya 53 kopya ile sadece 4.900 kişiyi sinemalara çekebilen ‘Nekrüt’ filmine ne demeli?
Örnekleri çoğaltabiliriz de...
Zeki Demirkubuz’un ‘Masumiyet’i, Reis Çelik’in ‘Işıklar Sönmesin’ filmleri az kopya ile inanılmaz işler başardı.
‘Issız Adam’, 114 kopya ile 2.780.000 seyirci topladı, 49 kopya çıkan ‘Karanlıktakiler’ filmi Çağan Irmak’ın adına ve sinemasal değerine 121.000 izleyicide kaldı.
Peki çok kopya kime yarıyor?
35 mm film üreten şirketlere, laboratuvarlara kimyasal satanlara, film baskısı yapan stüdyolara ve sinemalara.”
Eren’in özetle, “Filmin kopya sayısıyla kimse boş yere çaka satmasın” diyor yani...
Devlet, RTÜK’ü niye inceliyor?
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), Başbakanlık Müfettişleri ve Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun incelemesinde olması aklıma şu atasözünü getirdi:
“Kurdun adı çıktı, çakal dağları yıktı.”
Zahid Akman’ın Başkanlık yaptığı dönemde RTÜK’te olan biten her şey medyanın gündemindeydi.
Akman, Başkanlıktan gitti, RTÜK de manşetlerden düştü.
Peki Başbakanlık Müfettişleri ve Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun RTÜK’te mesai yapmasına ne demeli?
Bir şeyler oluyor orada demek ki!
Meltem Özgenç’in hafta içinde Hürriyet’te çıkan haberinden anlaşılan o ki, Kamu Görevlileri Etik Kurulu, Ankara’da aylık kiraları 3.500 liraya varan lüks evlerde oturan RTÜK üyelerinden, elektrik, doğal gaz, su ve apartman gideri gibi giderlerini kendileri ödeyip ödemediklerinin belgesini boş yere istemedi.
Ortada bir şikayet ya da suistimal var belli ki!
Öte yandan RTÜK üyeleri, 3.500 lira olan aylık lojman kira limitini 500 lira artırıp, 4.000 liraya çıkarınca konu yargıya gitti ve mahkeme, Üst Kurul’un kira artıran kararını iptal etti.
RTÜK’teki bu çifte incelemeden ne sonuç çıkacağını şimdiden merak etmeye başladım