Bu yılbaşında en güzel hediyeyi Antalya Kültür Sanat Vakfı’ndan (AKSAV) aldım. Kurucu üyesi ve denetçisi olduğum AKSAV’ın Genel Müdürü Ruhi Esirgen, vakfın şimdiye kadar sinemaya dair çıkardığı 14 kitabı bana yeni yıl hediyesi olarak gönderdi.
Kitaplardan henüz ikisini bitirebildim. Burçak Evren’in yazdığı Sevda Ferdağ kitabından sonra Yeşilçam’ın en renkli yönetmenlerinden olan Yılmaz Atadeniz’in kitabını okudum. Atadeniz, sadece ‘vurdulu kırdılı’ aksiyon filmleriyle tanınan bir yönetmen değil. Türk Sineması’na ‘Kilink’ ve ‘Zorro’ gibi kahramanlar kazandıran Atadeniz’i farklı kılan bir başka özelliği de şu: Atadeniz, aynı anda iç içe iki hatta üç film çekmesiyle de ünlü bir yönetmen. Hem de ortada senaryo falan yokken. Bir yönetmen düşünün filmografisindeki 93 filmden çoğunu elinde bitirilmiş senaryo olmadan çeksin.
Yılmaz Atadeniz’in yönetmenlik hayatı da böyle renkli olaylarla dolu. İşte onlardan birkaçı:
Yıl 1963... Yapımcı Mehmet Arancı, yönetmen Yılmaz Atadeniz’e senaryosunu Sadık Şendil’in yazdığı ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ü çekmesini teklif eder. Yılmaz, teklifi kabul eder ve Suna Pekuysal, Efkan Efekan, Öztürk Serengil, Ahmet Tarık Tekçe, Hüseyin Baradan, Necdet Tosun, Sami Hazinses ile Erol Günaydın’ın oynadığı filmi çeker.
Atadeniz, yönetmen olarak imza attığı ilk filmi bitirdikten sonra, senaryoda bir eksiklik fark eder. ‘Hürmüz’ün yedi koca asla birbirleriyle karşılaşmaz. Hatta biri diğerinin varlığından bile haberdar değildir. Oysa kocalar birbirleriyle karşılaşsa ortaya bir çatışma çıkacak ve film daha bir hareketlilik kazanacaktır. Atadeniz, bunu senaryoyu yazan Sadık Şendil’e iletir. Şendil’in verdiği yanıt şu olur: “Film bir daha çekilirse öyle yaparız.” Film yıllar sonra 1971’de Atıf Yılmaz tarafından bir kez daha çekilir. Atadeniz’in atladığı konuyu Atıf Yılmaz atlamaz, kocaları karşılaştırarak filme hareketlilik sağlar. “Yedi Kocalı Hürmüz”ü üçüncü versiyonunu da Ezel Akay çekti. Onun da durumu ortada.
Yılmaz Atadeniz’in filmografisinde Yılmaz Güney filmlerinin epey yeri var. Yılmaz Güney’in “Dağların Oğlu”, “Kahreden Kurşun”, “Kan Gövdeyi Götürdü”, “Aslanların Dönüşü” “Çirkin Kral”, “Silahların Kanunu” ve “Kovboy Ali” filmlerini Atadeniz yönetti.
Atadeniz’in 1966’da çektiği filmlerden 6’sının başrolünde Yılmaz Güney vardı. Atadeniz, o döneme ilişkin anılarını kitapta şöyle anlattı:
“Yılmaz Güney’le ‘Silahların Kanunu’ filmini yapıyoruz. Senaryo falan yok, doğaçlama çalışıyorum. Her zaman olduğu gibi sahneleri uzatıyor, kavga sahnelerini gereğinden fazla çekiyorum. Tabii amaç bir filmden iki film çıkarmak.”
Sonunda bir filmden yine iki film çıkar. Birine “Silahların Kanunu”, diğerine ise “Çirkin Kral” adını verilir. Yapımcı, iki filmi birbirinin devamı gibi değil de, ayrı filmlermiş gibi pazarlar. Dublaj aşamasında filmleri seyreden Erman Film yetkilileri, adlarının değiştirilmesini ister ve bu öneri kabul görür. Basılan afişler çöpe atılır ve “Silahların Kanunu”nun adı “Çirkin Kral”, “Çirkin Kral”ın adı da “Silahların Kanunu” olur.
Başı “Kara Nara”, gerisi uydurma
Yılmaz Atadeniz’in Yılmaz Güney’in ölümsüz filmlerinden “Çirkin Kralı” nasıl oluşturduğuna gelince:
“O yıllarda Mayk Hammer çok popülerdi. Mayk Hammer serisinden çıkan ‘Kara Nara’ kitabını çok beğendim ve ‘Çirkin Kral’da bunu kullanmak istedim. Kitabın baş kısmını olduğu gibi aldım, gerisini ise ben uydurdum. Kitabın adı olan ‘Kara Nara’yı filmin kahramanlarından birinin adı yaptım. Yılmaz Güney’e beyaz bir smokin giydirip papyon taktırdım. Yılmaz önce itiraz etti. ‘Abi, ben hep şalvar giydim, smokin papyon olur mu?’ dedi, ama ben direttim. Ayrıca Yılmaz’a filmde yumruklarıyla değil, yalnızca ayaklarıyla kavga edeceğini, Mayk Hammer gibi şapkasını kaldırıp konuşmayacağını, çünkü bunu Cüneyt Arkın’ın yaptığını, onun şapkasını değil başını kaldırıp, yüzünü kameraya göstermesini söyledim. Bir de ölümle yüz yüze gelse de, çok zor durumda kalsa da hep gülümsemesini, düşmanlarını gıcık edecek kadar gülen adam olmasını istedim.”