Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pegasus Magazine’in Temmuz sayısında Göksel’le yapılmış bir söyleşi okudum ama okuduklarıma inanamadım. Dört yıl evli kalıp boşanan Göksel’in, “Erkekler hakkında ne öğrendiniz?” sorusuna verdiği yanıta bakar mısınız?
“Çocuk olduklarını öğrendim. Hiç büyümüyorlar. Türkiye toplumu, olgun erkek yetiştiremiyor. Aşırı anne ilgisiyle büyütülüyorlar. Egoları çok yüksek, ama bizden daha saflar. Sarsak çocuklar gibi dolaşıyorlar etrafta. Kız arkadaşlarımla bu sorunu konuşuyoruz. Hepimiz sıkılıyoruz adamlardan, çok fena durum. Kadınlar kendilerini geliştirdikçe, erkekler yerlerinde sayıyor sanki. Kadınlar kendilerine bakıyor, iyi görünüyor, kendilerini geliştiriyor, dünyayı görmek istiyorlar. Erkekler giderek eve kapanıp, yemek yiyip, maç seyredip, göbekli, hımbıl bir şeye dönüşüyorlar. Kimse aşık olamıyor.”
Ne yaptın Göksel?
Konuştuğun özel bir havayolunun dergisi diye, “Biraz da ben uçayım mı” dedin?
Kavgada bile söylenmez bunlar. Bir kalemde bitirdin hepimizi. Türk erkeğine yapılır mı bu?

Haberin Devamı

“Evliliği beceremedim galiba”

Göksel, Türk  erkeğini bitirdi
Göksel’in evlilik ve şöhretle gelen ego konusunda söyledikleri de hayli çarpıcı: “Evliliği beceremedim galiba. Becerebilen var mı, yoksa herkes kendini mi kandırıyor, bilemiyorum. 40 sene evli kalmış insanlara hayranlıkla bakıyorum. Yalnızlık yok, paylaşıyorsunuz ama bir yandan da çok korkutucu. Çünkü nefes alamayabilirsin. Ben dört sene evli kaldım. Biriyle ciddi bir birlikteliğiniz olduğunda yalnızlığı, yalnız kalınca da biriyle beraber olmayı istiyoruz. Çağımızın hastalığı mı desem? Önceki nesil bu kadar çok şeyi sorgulamıyordu, ama bizim kadar seçenekleri de yoktu.”

“Hepimiz biraz narsistiz”
Göksel’in, söyleşiyi yapan Işıl Çinmen’in “Ünlü insanların ego problemleri sizde de var mı?” sorusuna verdiği yanıtsa şöyle: “Sahneye çıkan insanın egosu mutlaka yüksektir. Hepimiz biraz narsistiz, orası kesin. Riskli bir boyuta da gidebilir, çünkü iyice bencilleşebiliyorsun. Çıldırma noktasına gelecek kadar bencilleşen insanlar tanıyorum. Dünyayı sadece kendinden ibaret sanacak kadar gerçeklikten sapma gibi bir tehlike söz konusu. Ben, yapı itibarıyla çok meyilli değilim; normal sürdürüyorum hayatımı. Bunları dışarıdan gözlemleyip kendim için önlem alıyorum. Ama ünlü olmanın en büyük dezavantajı, gerçeklik duygusunu kaybetmek, bencilleşmek ve sonunda tabii ki de yalnız kalmak. Ünlü insanların pek çoğu, bir hayli yalnız.”
O sakin, mülayim, başına vur elindeki lokmayı al bir hali olan Göksel’den böyle anarşist bir çıkış bekler miydiniz? Boşuna dememiş atalarımız, “Sessiz durandan kork” diye...


Laz fıkraları böyle doğuyor
Bayılıyorum Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in yaptığı açıklamalara... Çoğu da fıkra gibi!
Şener, “Öyle dersem kim alınır, böyle dersem kim bozulur” diye hesap kitap yapmadan konuşuyor... Kimi zaman, “Fenerbahçe maçı ne olur?” diye soranlara, “Gideceğiz, yenilip geleceğiz” diye ironi yapıyor, bazen, “Yeni transfer var mı?” diye soranlara kızıp, “Transferde tüm yetkiyi ona verdik. ‘Al’ deyince alıyoruz, ‘Dur’ deyince duruyoruz. Şenol Hoca’nın (Güneş) telefonunu internetten yayınlatmak istiyorum. Merak eden açsın, sorsun” deyip, işi gırgıra döküyor...
Sadri Şener, bazen de işi gırgıra alıp, ciddi bir soruna parmak basıyor. İşte onlardan ikisi:
“Transfer konusunda gecikmemizin sebebi ekonomik değil. Buradaki sorun izleme komitesinin çok başarılı olmamasıdır. Çünkü bütün kış boyunca futbolcu izlendi, ancak önümüzde her hangi bir liste yok. Biz kendi kendimize oyuncu arıyoruz.”
“Bizim altyapımız çalışmıyor. 5 yıl içinde 2-3 futbolcu çıkaran sisteme altyapı denir. Ömür boyu hocalık yapılan, talebelerin koşturulduğu, çimlerin eskitildiği, otobüslerin verildiği yere altyapı denilmez.”
Şener’in tespiti ve söyledikleri doğru, ama yaptığı şaka gibi...
İyi de Sayın Başkan, oturduğun koltuk, sorunları tespit edip, açıklama değil, çözme yeri...