Gülben Ergen Çelik’in baskıdan yeni çıkan “Öğrendim ki” adlı kitabını aslında İstanbul’dan Miami’ye uçarken okuyacaktım.
Yazarı, şov dünyasında iyi tanıdığımı sandığım yıldızlarından biri, içinde de Gülben’den, ’Laz Ali... Fikrini o kadar merak ediyorum ki! Başına dikilmek istiyorum sen sayfaları çevirirken’ notu olunca uçak yolculuğunu beklemeden okumaya başladım kitabı...
Dili samimi ve sıcak olunca, değil Miami, Londra’ya gitmeden bitti Gülben’in kitabı...
Arıya benzetirim Gülben’i...
Nasıl ki arı, iyi ve çok bal yapmak için hangi çiçeğe ne zaman konacağını, ondan ne kadar polen toplayacağını bilirse, Gülben de öyledir.
Hedefine giden yolda, hangi hamleleri ne zaman yapacağını, doğru kişiyle doğru zamanda kontak kuracağını bilir.
Polen biter, arı gider!
Gülben’in şöhret yolculuğunu anlattığı ‘Öğrendim ki’yi okuduğunuzda da zaten bu bütün çıplaklığıyla çıkıyor karşınıza...
Çünkü Gülben’in, ’Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla’ diye başladığı kitap, biraz kendisiyle yüzleşmesi, biraz da artık dünyaya nasıl baktığının manifestosu gibi...
‘Hayır’lar yıldırmadı onu
Mankenlik ve oyunculuktan sonra şarkıcılığa karar verince ders almaya gittiği Ajda Pekkan’ın şan hocası Erdem Siyavuşgil’in, ‘Sen bu sesle gerçekten sahneye çıktın ve şarkı söylediysen iyi cesaret’ demesi de var kitapta, Şehrazat’ın referansıyla gittiği müzik yapımcısı Aydın Oskay’ın, şu sözlerle kendisini reddedişi de:
“Dürüst olacağım. Sen oyunculuğa devam et. Albüm çıkarma sevdandan vazgeç. Çok uğraşırsın. Kazandığı parayı buralara yatırırsın. Karşına dürüst insanlar çıkmayabilir, hiç uğraşma kızım.”
Ne Siyavuşgil ve Oskay’ın söyledikleri şarkıcılık sevdasından vazgeçirdi onu ne de Efe Özal’ın Kanalmarket’indeki sunuculuk deneme çekimlerinden gelen ret yanıtı...
Çünkü ona göre, ‘Şans diye bir şey yoktu. Şansı, onu kovalayan ve değerlendirmeye hazır olan elde eder’di...
İçindekileri keşfetme vakti
Hürriyet’in Sinema Güzeli Yarışması’nda Tanya adlı kız birinci, Gülben ikinciydi. Tanya, o birinciliği değerlendiremedi, ama Gülben ikinciliği şansa dönüştürdü.
Kitabında çalışkanlığına sıkça vurgu yapan Gülben’in içindekileri nasıl keşfettiğini ise şöyle sıraladı:
“İçimdeki çılgın Gülben ile ‘Dadı’ dizisinin çekimlerinde tanıştım, onu pek sevdim.
İçimdeki sorumluluk duygusunun ağırlığıyla ağabeyimin öldüğü gün tanıştım. İçimdeki hayvansı güçle anne olduktan sonra tanıştım.
İçimdeki Allah sevgisiyle ortaokulda annemle duaları ezberlerken tanıştım. İçimdeki yorulmayan Gülben ile Mazhar’ın kızı olmakla tanıştım.
İçimdeki güçsüz ile Kâbe’de tanıştım. Onu orada bıraktım.
İçimdeki boşlukla Medine’de Efendimizin huzurunda tanıştım. Hayatımda ilk kez hiç oldum. Ölmeden önce öldüm O’nun huzurunda çünkü...”
Ergen’in kitabında sadece hayatın kendisine öğrettikleri yok. Ergen’in, ilk hamileliğinin üçüncü ayında bebeğinin karnındayken ölmesinden, ikizleri Ares ve Güney’e hamileyken atlattığı badirelere kadar birçok ‘özel’i de var kitapta.
Bu kitap sayesinde öğrendim ki Gülben’in bir felsefesi de şu: “Eskiyi silmeden yeniye başlamak mümkün değil. Arkasına bakarak ileriye yürüyemez insan. Ardımız geçmişimizdir. Yaşadık, bitti. Teşekkürler diyerek vedalaşalım ve yaşayan tüm belgelerini yok edelim. Bizde bıraktığı yaşanmışlıklar bize yeter.”
GÜNÜN SÖZÜ
“Unutma, düşman kör nişancıdır, ama dost nereden vuracağını iyi bilir!” (La Edri)