Halide İncekara’nın açıklamalarını, ‘Bir bardak suda koparılan fırtına’ gibi görüp, hafife almamak gerekir. Bu çıkış, ‘pek yakında’ senaristlerin elini kolunu bağlayacak, RTÜK yaptırımlarının habercisi ya da ‘işaret fişeği’ olabilir
AK Parti İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ ve ‘Yaprak Dökümü’ gibi yüksek reytingli dizilerin senaristleri için “Ruh hastası” demesini ‘kişisel bir çıkış’ olarak görüyorsanız, bilin ki yanılgı içindesiniz...
İncekara’nın saptamasına psikiyatrlardan da destek gelmesi tesadüf olabilir mi?
İncekara’nın yorumu için “Sert, ama haksız değil” diyen Bakırköy Psikiyatri Tedavi ve Araştırma Merkezi’nden Dr. Ayhan Akçan’ın şu açıklamasını nasıl değerlendireceğiz peki?
Akçan, Habertürk’e şunları söyledi:
“Senaristler hep abartarak en çok reyting alabilecek konuları süzgeçten geçirmeden, toplumsal sorumluluğu ön plana çıkarmadan cinsellik ve şiddet içeren konuları işliyor. Keşke sosyal psikiyatri ve iletişim sosyolojisi bilenlerden danışmanlık isteseler.
Tecavüz edenin haklı görüldüğü senaryo, tecavüzü haklı kılar.”
RTÜK, yeni yaptırımlar peşinde
Akçan’ın bu sözlerini, “Fırsat bu fırsattır deyip, dizi pastasından bizim de nasiplenmemiz lazım” gibi değerlendirenler olabilir, ama ben aynı kanaatte değilim.
Akçan’ın söylediklerini, İncekara’nın ilk harcı attığı temeli, sağlam bir zemine dönüştürmek için dökülen ‘hazır beton’ gibi değerlendirilmesi kanaatindeyim.
Projenin ‘bilimsel ayağı’ eksikti, o da tamamlandı.
İncekara’nın başlattığı tartışmanın nasıl sonlanacağı şimdiden belli... Çünkü RTÜK Başkanı Davut Dursun, “Senarist ya da yapımcıların uyarılması bizim için söz konusu olamaz, ama senaristlerle oturup konuşmak mümkün” deyip, ardından da, dizilere
yönelik daha etkin bir ceza
sistemi üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
RTÜK Başkanı Dursun, bir anlamda ‘baklayı ağzından çıkardı’...
O yüzden İncekara’nın açıklamalarını, ‘Bir bardak suda koparılan fırtına’ gibi görüp, hafife almamak gerekir.
Demem o ki, İncekara’nın bu çıkışını, ‘pek yakında’ senaristlerin elini kolunu bağlayacak RTÜK yaptırımlarının habercisi ya da ‘işaret fişeği’ gibi değerlendirmek lazım.
Yasa çıkarıp dizi senaristlerinin elini kolunu bağlamak mümkün.
Peki, bunu yaparak, ‘tecavüz’lerin, ‘cinsel istismar’ın ya da aklınıza gelecek her türlü ahlaksızlığın önüne geçmek mümkün mü?
Türkiye, bu sorunlarla ‘yerli dizi furyası’ndan sonra tanışmadığına göre demek ki sorunun kaynağı başka...
Dizilerin toplum üzerinde etkisi yok mu?
Amerikalıların yaptığı araştırmalar, toplumun etkilenme olasılığının çok düşün olduğu yönünde...
Demek ki dizileri toptan kaldırarak bu sorunu çözmek mümkün değil.
Demek ki asıl sorun başka yerde...
Eşek yerine ha bire semerini dövüyoruz nedense...
KIRMIZIGÜL’ÜN REFERANSLARI!
Sinema yazarlarıyla Mahsun Kırmızıgül arasındaki sorun, gazete okuyup sinemayla ilgilenen herkesin bildiği bir konu...
Tarafların arasının Kırmızıgül’ün yazıp, yönettiği ve başrolünde oynadığı son filmi ‘New York’ta Beş Minare’ye ‘basın gösterimi’ yapmaması yüzünden açıldığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz...
Bu bir sonuç, sebep değil...
Daha önce de yazdım, sebep daha eskilerde, daha derinlerde...
‘Klasik kültür’ün ‘Popüler kültür’le savaşı bu...
‘Klasik kültür’ün kalemleri, ‘Popüler kültür’den gelen Kırmızıgül’e beklediği sıcak yüzü göstermeyince, iş bu noktaya geldi.
Kırmızıgül, sinemacı kimliğine hâlâ mesafeli duran sinema yazarlarına resti çekip, ‘New York’ta Beş Minare’nin özel gösterimine köşe yazarlarını davet etti.
Sinema yazarlarının, “Bize saygısızlık yaptı” diyerek uyguladıkları Kırmızıgül boykotu ya da protestosunun medyadaki çeşitlilik nedeniyle işe yaramayacağını da geçen hafta, “Sinema yazarları yoktu, ama köşe yazarları vardı” başlıklı yazımda anlatmıştım.
‘New York’ta Beş Minare’nin yeni gazete ilanları, Kırmızıgül için artık sinema yazarları ‘out’, köşe yazarları ‘in’ diye yazmakta ne denli haklı olduğumu net bir şekilde gözler önüne serdi.
Filmler vizyona girdikten sonra yapımcılar genelde, sinema eleştirmenlerinin film hakkındaki ‘olumlu’ yazılarından alıntı yaparak yeni bir ilan hazırlar...
‘New York’ta Beş Minare’nin yeni ilanlarına bakın, referans olarak sinema yazarları değil, köşe yazarları var.
Doğanın değişmeyen kanunu bu...
Doğa, anında dolduruyor her boşluğu...
Ömür Gedik’le Atilla Dorsay, işin istisnası...
Çünkü ‘New York’ta Beş Minare’nin ‘özel gösterimi’nde sinema yazarı olarak sadece ikisi vardı.