‘Bugün Ne Giysem?’ yarışmasında jüri olan İvana Sert, kıyafetini beğenmediği yarışmacının koltuk satıp aldığı elbisesinin göğüs kısmını bir güzel kesti!
Show TV’nin gündüz kuşağında yayınladığı ‘Bugün Ne Giysem?’ adlı bir program var. Şimdiye kadar yarışmanın para ödülü 10 bin TL’ydi. Show TV, ‘büyük final’ için ikramiyeyi 10 kat artırıp, yarışmayı daha da cazip hale getirdi.
Bu devirde 100 bin TL iyi para, ama ‘Bugün Ne Giysem?’e katılanların sayısı ne kadar çoksa, içlerinden birinin bu parayı kazanma ihtimali de o denli az... Buna rağmen böyle bir yarışma ve para için evliliğini riske atar mı insan? Nil Çiftçi adlı bir yarışmacı yaptı bunu.
İşte yarışmacının anlattığı:
“Eşim yarışmaya katılmamı istemiyordu. Doğal olarak bana bütçe vermedi. Ben de evdeki koltukları sattım bin liraya, haberi yokken. Bu elbiseyi aldım. Öğrenince boşadı beni.” Jüri üyeleri üzerine gidince, “O işin
esprisi, zaten boşanma aşamasındaydık. Ondan habersiz koltukları satmam, son damla oldu” diye küçük bir düzeltme yaptı yarışmacı...
Hem kocadan hem de koltuktan oldu
Peki sonunda ne oldu? ‘Bugün Ne Giysem?’in jürisi, yarışmacının, evinin koltuklarını bin liraya satıp, hiç değilse ileride “Oğlumun sünnetinde giyerim” düşüncesiyle aldığı süslü tuvaleti beğenmedi. Jüri; Nil Çiftçi’yi elemekle yetinse iyi...
İvana Sert, ‘Katina’ gibi aldı eline makası, yarışmacının koltuk satıp aldığı kıyafetin göğüs kısmını bir güzel kesti! Sizin anlayacağınız yarışmacı, 100 bin TL uğruna sadece evliliğini değil, aldığı kıyafeti de kaybetti.
Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar için hayal kurmak bedava. İş o hayalin peşinden koşmaya gelince durum böyle değişiyor işte. Bu yolda atılan adımlar ciddi bedeller ödetiyor kişiye... İşin en acı yanı da şu: Ödenen onca bedele rağmen hayaline kavuşamadan yaşanan hüsran...
ŞAMiL TAYYAR UNUTMA, “ŞEYTAN” DERLER ONA!
Erkan Tan’ın tv8’deki programına konuk olan AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Rıdvan Dilmen için açtı ağzını, yumdu gözünü: “Ben onu spor yorumcusu sanıyordum meğerse çok farklı ilişkilere girmiş bir arkadaşımızmış. Bu kanunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesine üzülen iki kişi var. Biri Aziz Yıldırım’ın karısı, ikincisi Rıdvan Dilmen. Ben bunu çok anlamış değilim. Çok seviyor olabilirsin ama kimseyi tehdit etmeye hakkınız yok. Sen kimsin ya? NTV’de çok ciddi ve saygın bir kanal. Bu tarz ahlaksız adamlara da yer vermemeli.”
Ahmet Çakar’ın, “Evinde kalacak kadar Başbakan’a yakın” dediği Rıdvan Dilmen, Beyaz TV’deki ‘Derin Futbol’a bağlanıp, şunları söyledi: “Başbakan’ın evinde kalmadım, böyle bir şey demedim zaten. Ahmet Hoca (Çakar) yanlış anlamış olabilir. Başbakan‘ın evine 4-5 kere gittim, en son 10 gün önce gittim. Başbakan’a yakınım diye insanlara bunu anlatacak biri değilim. Annesiyle birlikte tatile gittik, evine de gittim.”
Bir hatırlatma da benden
Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Başbakan’la görüşmeye gittiğinde Rıdvan Dilmen de vardı yanında. Birçok insan, ‘Şeytan’ın hangi sıfatla oraya gittiğini dolamıştı diline... Dilmen’in bu açıklaması ‘kapak oldu’ hepimize. Gelelim Şamil Tayyar’la Rıdvan Dilmen meselesine... Tayyar’ı milletvekili yapan iradeyle Dilmen’in sırtını dayadığı güç aynı olduğuna göre çoktan tarih olmuştur bu mesele.
TÜRKİYE O GÜNLERİ GÖRECEK Mİ?
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Çankaya Köşkü’nün önünde merhum
Muhsin Yazıcıoğlu’nun eşi
Gülefer Yazıcıoğlu ve BBP Genel
Sekreteri Metin Gündoğdu’yla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yaptıkları görüşme hakkında açıklama yapıyor basın mensuplarına. Destici’nin söylediği özetle şu: “Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili
bize ulaşan ve olayın aydınlatılmasında çok önemli rol oynayacağını düşündüğümüz bir bilgiyi, bir
gelişmeyi Cumhurbaşkanı’yla paylaştık.”
BBP yöneticileri bu ülkenin polisi, savcısı dururken Yazıcıoğlu’nun ölümünü aydınlatacak önemli
bilgiyi neden Cumhurbaşkanı’yla paylaştı? Çünkü Gül’ün özel gayreti olmasaydı, bu olay, ‘olumsuz hava koşulları yüzünden yaşanan helikopter kazası’ diye kapatılmıştı. Gül, Devlet Denetleme Kurulu’nu devreye sokunca işin rengi değişti. O ana kadar ‘kaza’yı gösteren ibre ‘suikast’e doğru yöneldi.
Ne zaman ki Cumhurbaşkanı devreye girmeden, tıkır tıkır
işleyen sistem her olayı aydınlatır, adalet yerini bulur, Türkiye ancak o zaman tam manasıyla bir ‘hukuk devleti’ olur.