İstanbul Anadolu Yakası’nın Karadeniz’le kesiştiği bir yerdeyiz…
Kurna Köy Karaburun’da cam ağaçları arasında dallardan yapılmış barakalar…
Bir aya yakındır burada “Survivor” hayatı yaşayan Mavi Karadeniz’in “Lazvivor” yarışmasındaki rakip gruplar iftar sofrası hazırlığında…
4 Temmuz’da 18 kişiydiler, biz gittiğimizde sayıları çoktan 10’a indi… “Lazvivor” yarışmacılarından üçü de bu hafta elenecek, kalan sağlar haftaya Doğu Karadeniz’in yolunu tutacak.
“Lazvivor”ın yedi yarışmacısı bir ay boyunca Rize ve civarında doğayla iç içe bir yaşam sürecek ve en başarılı olan birincilik ipini göğüsleyecek.
Rizeli Halil Dil, Sabit Gangal, Bayram Ali Kulabu, Sinoplu Muhammer Gençer, Samsunlu Turgay Araz, Esat Akkaya, Ertuğrul Demirsoy’dan oluşan “Mavi Takım”ın iftar menüsünde daha önce ödül olarak kazandıkları mantar çorba, mısır ekmeği, mıhlama, çoban ve papates salatası var…
Trabzonlu Murat Başkan, Kastamonulu Hüseyin Aydın ve Ali Çelik’ten oluşan “Yeşil Takım”ın menüsü daha zengin. Onların menüsünde domates çorba, kuymak ve çoban salatanın yanı sıra fırında tavuk da var …
“Yeşil Takım”, konuk jüriyi iyi ağırlayıp iyi puan almak için kümeslerindeki 9 tavuktan birini kesti çünkü...
“Yeşil Takım”ın çorbasının tuzlu, “Mavi Takım”ın mısır ekmeğinin fırından çıkar çıkmaz dağılmasının dışında bir aksaklık yoktu, hazırlanan iftar sonrasında.İki takımın da hazırladığı yemeklerin lezzeti iyiydi.
O nedenle benim de aralarında bulunduğu “konuk jüri”, iki takıma da 10 üzerinden 9 puan verdi.
“Lazvivor”un yapımcısı ve sunucusu Berrah Terzioğlu, bir ay önce İstanbul Şile’de başlayan bir ay sonra Rize’de bitecek yarışma için şunları söyledi:
“Yarışmamız çok iyi gidiyor. Şile ayağını tamamladık, sırada Doğu Karadeniz var. Karadeniz’in kültürünü, geleneklerini bu yarışmayla yeni kuşaklara tanıtıyoruz. Yarışmanın Doğu Karadeniz etabı izleyenler için daha renkli ama yarışmacılar için daha zor geçecek.Tek eksiğimiz kadın yarışmacımızın olmaması. Birçok kadın başvurdu, ama iş ciddiye binince hepsi vazgeçti. ‘Lazvivor 2’de mutlaka kadın yarışmacılarımız olacak.”
Konser var, sazlar yok!Teknoloji öylesine hızlı bir değişim içinde ki…
Bir telefon ya da bilgisayar almak için elektronik ürünlerin satıldığı bir markete gidiyorsunuz…
Mağazadaki “en son” ve “en yeni” cihazı alıp çıkıyorsunuz…
Siz eve gelip o ürünü açıp çalıştırmaya başladığınızda bilin ki, o makine iki açıdan da artık “eski”dir…
Bunun birinci nedeni paket açılıp, ürün çalıştırıldığı için artık o “ikinci el”dir.
İkincisi de şu:
Size o ürünü “en yeni” olarak satan şirket, arkanızdan “onun da yenisini” üreterek sizdeki cihazı “sondan bir önceki” model haline getirir…
Bu kadar baş döndürücü bir hızda olmasa bile müzik sektörü de müthiş bir değişim içinde…
Gülben Ergen’in Girne’deki Malpas Otel Casino’daki konserinde dikkatimi çekti.
Sahnede olmayan enstrümanlar da konserde eşlik ediyordu Gülben’e…
Nasıl mı?
Şöyle…
Ergen’in yönetmeni geçmiş laptopun başına…
Açmış programları…
Hangi şarkıda ekstradan hangi enstrümanın çalması gerekiyorsa, bir tuşla bilgisayar çalıyor en alasını…
Daha önce stüdyoda yapılmış gerekli kayıtlar çünkü…
Kanaatim o ki, çok yakında birçok şarkıcı maliyeti düşürüp sürümden kazanma adına atacaktır orkestrasız konser adımını…
Böylece istedikleri şarkıcıya konser verdirmek isteyenlerin cebinden daha az para çıkacak, olan müzisyenlere olacak…
Her şarkıcının arkasında bir yönetmen ya da tonmaister olacak…
Şarkıcının repertuvarındaki tüm şarkılar daha önce stüdyoda çalınıp bilgisayara kaydedilecek.
Yönetmen ya da tonmaister, sırada hangi eser varsa bilgisayardan onu çalacak şarkıcı da canlı canlı söyleyecek.
İster inanın, ister inanmayın, ama pek yakında bu olacak.
Tarihe ilgiyi artıran dizi
Önceki gece Eyüp’te bir iftara davetliydim… Ensar Konağı’ndaki iftardan sonra Eyüp’te şöyle bir tur attım, acayip kalabalıktı… İnsanlar çoluk çocuk sokaklarda… Sadece Eyüp Sultan’ın civarı değil, Ensar Konağı ile Eyüp Belediye binası arasındaki sokak da öyle…
Ramazan aylarında bu tür yerlerde açılan dükkanlar ve tezgahlarda satılan şeyler üç aşağı beş yukarı aynıdır…
Ancak Eyüp’te gördüğüm bir şey var ki, o “Muhteşem Yüzyıl” sayesinde bu pazarda kendine yer buldu ve insanların gözdesi haline geldi.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisine insanların gösterdiği ilgiden yola çıkan fotoğrafçılar sokakta küçük bir saray ambiansı oluşturmuş.
İsteyen “Hürrem Sultan” kılığına bürünüp geçiyor objektifin karşısına, isteyen “Sülüman” gibi…
“Padişah” ve “Sultan” kıyafetini giyip, çocuklarını da sarayın askerleri yapıp poz verenler de vardı aralarında…
Birkaç adım ilerideki bir başka fotoğrafçı ise “Saray”ı “Harem”i değil, “Er meydanı”nı kendine dekor olarak seçti. Ama ona olan ilgi “Saray” ve “Harem”e gösterilen kadar yoğun değildi.
Oprah, Türk ailesini niye merak ediyor?Ekranlara veda eden, ama televizyonculuğu bırakmayan Oprah Winfrey’in, Türklere yaptığı çağrıdan haberiniz var mı? İşte Oprah’ın internet sitesi aracılığıyla yaptığı o çağrı:
"Türkiye'de mi yaşıyorsunuz? Sizi merak ediyoruz! Türkiye'de tipik bir ailenin hayatının nasıl olduğunu ve ABD'de yaşayanlardan ne kadar farklı olduğunu merak ediyoruz. Çalışan ebeveynler misiniz? İki ebeveyn de çalışıyor mu? Kaç çocuğunuz var? Günlük rutininiz nedir? Akşam yemeğinde aileniz genelde ne yer? Hayatınızın tipik bir Amerikalı aileden ne kadar farklı olduğunu düşünüyorsunuz? Lütfen bize ailenizi anlatın. Sizden haber bekliyoruz. Lütfen sadece uluslararası televizyona çıkmak istiyorsanız cevap verin. Ailenizin fotoğrafını da ekleyin! Teşekkürler!"
Şimdiden merak etmeye başladım Oprah’ın seçeceği aileyi ve onlarla ne yapacağını…