Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu ay çıkacak yeni albümünde, kendisine aşk acısı yaşatan eski sevgilisi Yasemin Ergene’nin aynı ölçüde canını yakmak için “Sana Ferrari Gerekti” adlı bir şarkı yaptığını açıklayan Keremcem, bu nedenle hakkında çıkan eleştirilere internet sitesinden yanıt verdi.
www.keremcem.com.tr, sadece üyelere açık bir site. Siteye üye olmadığım için Keremcem’in cuma günü yazdıklarından haberdar değildim.
Ama sağ olsunlar, “Keremcem’e yakışmadı” başlıklı yazım nedeniyle, “Yasemin Ergene’nin Keremcem’e neler yaptığını bilmiyorsunuz. Yasemin Ergene’nin sevgilisi İzzet Özilhan zengin ve güçlü diye onun tarafını tutuyorsunuz” diye beni e-posta yağmuruna tutanlar, kopyasını gönderip, beni de haberdar ettiler.
Keremcem, mektubunun “Dip not” bölümünde şunları yazdı:
“Sana Ferrari Gerekti isimli şarkımla ilgili son günlerde yaratılan polemik üzerine: Bir filmde bıçaklanan bir oyuncuya üzülmek yersizdir, çünkü o bir ‘film’dir... Senaryosunun gerçek bir olaya dayanması da bunu değiştirmez...
Sizin duygularınızı etkilediği kadar vardırlar, sonra hayatınızdan çıkarlar, doğrusu da budur... da öyle... benim iki senem... Ve içindekiler ‘şarkı’. Şarkılar dinlenilsin diye yazılırlar... Bir şarkıya “silah” muamelesi yapmak ve yazarı da onu ateşlemekle suçlamak şarkıya ve şarkıcıya yapılabilecek en büyük haksızlıktır...
Bir şarkı yazarı ve şarkıcının kendini ifade etme aracıdır müzik... Özgür yaratımını engelleyecek bütün endişelerden arınmak zorundadır, yoksa işin büyüsü bozulur.”
Doğru söze ne denir?
Keremcem, “Şarkılar dinlenilsin diye yazılır, intikam almak için değil” diyorsa, yanlışı yanlışla düzeltmekten vazgeçmiş, doğru yolu bulmuş ve tebriki hak etmiş demektir.





300 kişi ‘geleceğim’ dedi tam 1.350 davetli geldi!
Geride bıraktığımız hafta Develi restoran, Ataşehir girişinde yeni bir yer açtı. Develi’nin açılışında müthiş curcuna ve izdiham, Türkiye’de LCV kültürünün bir türlü yerleşmediğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Restoran sahipleri, açılış için 700 davetiye bastırıp, dağıttı.
Her davetiyede olduğu gibi Develi’nin gönderdiklerinde de, davet edilenlerin davete katılıp katılamayacaklarını bildirecekleri bir LCV (lütfen cevap veriniz) numarası vardı.
1.400 davetliden 300’ü verilen numarayı aradı ve açılışa geleceklerini iletti. Ancak davete katılanların sayısı, LCV’ye dönüş yapanlardan kat be kat fazlaydı.
Develi’nin açılışına 300 kişinin katılacağını söyleyip, 1.350 kişinin gelmesi restoranı ana-baba gününe çevirdi.





Phelps, bizde olsa hiç ceza yemezdi!
Pekin’deki olimpiyatlarda kazandığı 8 altın madalya ile tarihe geçen Amerikalı milli yüzücü Michael Phelps’e, Amerikan Yüzme Federasyonu, üç ay hak mahrumiyeti cezası verdi.
Federasyon, 23 yaşındaki milli yüzücüyü sporla ilgili bir yanlışından dolayı cezalandırmadı.
Federasyon, Phelps’i, katıldığı bir partiden medyaya yansıyan mariuhana içerkenki fotoğrafı nedeniyle cezalandırdı. Amerikan Yüzme Federasyonu yetkilileri, milli yüzücüye bu cezayı vermelerinin sebebini de şöyle açıkladı:
“Herhangi bir doping ihlali olmasa da, birçok insanın, özellikle de Michael’ı kendine model alan binlerce genci hayal kırıklığına uğrattığı için ona güçlü bir mesaj göndermeyi uygun gördük.”
Amerikan Yüzme Federasyonu’nun Michael Phelps’e verdiği cezanın dayanağına dikkatinizi çekerim.
Amerikalılar, “Sen, binlerce gencin rol model aldığı birisin. Onları bu tür yanlışlar yaparak hayal kırıklığına uğratamazsın” diyor ve gereğini de yapıyor...
Türkiye’de, ABD’li yüzücü gibi özel yaşamlarındaki yanlışlar nedeniyle hayranlarını hayal kırıklığına uğratanlar yok mu?
Sürüsüne bereket...
Peki onlara, ABD Yüzme Federasyonu’nun Phelps’e yaptığı gibi, o insanları doğru yola getirme adına “uyarı cezası” veren herhangi bir kurum ya da oluşum var mı?
Ne gezer?
Bugüne kadar Türkiye’de, bu tür alışkanlıkları nedeniyle polis tarafından gözaltına alınan ünlülere, üyesi oldukları meslek kuruluşlarının ya da toplumun, “Sizi rol model alanlara hayal kırıklığı yaşattınız” diye herhangi bir ceza verdiğine tanıklık etmedim. Aksine onları “topluma kazandırma” adına her defasında hoş görüp, affettik.
Hatta her olaydan sonra fiyatlarını artırarak onları ödüllendirdik.
Şayet bizim yaptığımız doğruysa, Amerikalılar yanlış yolda!
Ama ya Amerikalıların yaptığı doğruysa?