Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Almanya Treni’yle yolculuğumdan döndüğümde baktım ki magazin dünyasında ortalık toz duman. Aynı hamam aynı tas. ‘Magazin Hamamı’nın terlettiği ünlüler arasında Deniz Uğur, Volkan Konak, İzzet Yıldızhan ve Nihat Doğan vardı

26 Ekim Çarşamba’dan bu yana ‘TRT Almanya Treni’yle yollardaydık. Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya ve Almanya yollarında TCDD’nin konforlu hizmeti, TRT Türk ekibinin misafirperverliğinde güzel günler geçirdik.
Her yolculuk gibi o da bitti ve döndük.
Döner dönmez ne mi gördük?
Magazin dünyasında ortalık toz duman.
Aynı hamam, aynı tas.
Deniz Uğur’un sevgilisi Orçun Belli, Hayal Kahvesi çıkışında basın mensuplarıyla tartışıp, kavga etmiş.
Belli, atacak bir şey bulamayınca midye dolmacının tezgahına yönelmiş, tezgahtan aldığı midye dolmalarını basın mensuplarına fırlatmış.
İlk fırsatta Beyoğlu’na gidip o midyeciyi bulup soracağım.
Belli, taş niyetine basın mensuplarına attığı midye dolmalarının parasını verdi mi diye?

Haberin Devamı

“Magazin yavşaklığı bu!”
‘Magazin hamamı’nın terlettiği ünlülerden biri de Volkan Konak’tı.
Allah’tan o anda kameralar kayıttaydı da, olay erken aydınlandı.
Ali Ağaoğlu’yla gittiği yemeğin çıkışında, kendisine yöneltilen soruları geçiştirmek için şöyle dedi:
“Ben müzisyenim, sanatçılarla röportaj yapın. Ben gariban bir müzisyenim. Tamam.”
Arkasını dönüp, otomobiline binmeye çalışırken bir soru daha yöneltildi Konak’a.
“Son günlerdeki olayları soracaktım. Depremi.”
Bunun üzerine Konak dönüp, “İlgilendirmiyor beni” deyip, gitti.
Konak’ın, ülke gündemine ilişkin soruya verdiği yanıtın Van depremi için söylenmiş gibi algılanıp, yazılmasına koyduğu teşhis de şu:
“Magazin yavşaklığı bu.”
Seyahatteyken İzzet Yıldızhan ve Nihat Doğan’la ilgili internette ilk okuduğum haber şöyleydi:
Otel odasına dört eskort kız çağırmışlar. Para konusunda aralarında anlaşmazlık çıkınca karakolluk olmuşlar.
Ancak zamanla işin rengi değişti.

O odada neler oldu?
Nihat Doğan önce; İzzet Yıldızhan kendisine, “Odamda hayranın olan kadınlar var, seninle fotoğraf çektirmek istiyorlar” diye telefon açınca odasına indiğini, ertesi gün polislerin ‘tanık’ sıfatıyla görüşüne başvurduklarını, dört kadınla seksle uzak yakın alakası olmadığını söyledi. Doğan’ın Yıldızhan’ın odasına telefon şarjı için gittiğine dair beyanı da oldu.
Nihat Doğan, ‘tanık’ken sosyal medyada ‘suçlu’ gibi linç edilmesine sebep olarak da bir internet sitesi ve yöneticisini gösterdi.
İzzet Yıldızhan’sa bir komployla karşı karşıya olduğunu iddia etti, bununla yetinmeyip aleyhinde haber yazanlara aba altından sopa gösterip, tehdit etti.
Ankara Sheraton Oteli’nin 1508 numaralı odasında yaşananlara ilişkin ortaya çıkan ayrıntılar Nihat Doğan için aynı şeyi söylemek mümkün değil, ama İzzet Yıldızhan için tablonun hiç de iç açıcı olmadığını gözler önüne seren türden.

Haberin Devamı

Yok böyle bir düşman!
İzzet Yıldızhan’ın medyaya yansıyan polisteki ifadesini okuduktan sonra, basın toplantısında söylediği şu söz geldi aklıma:
“Bir komployla karşı karşıyayım, ama kimse beni bitiremeyecek.”
Gerek Nihat Doğan, gerekse İzzet Yıldızhan’ın bu süreçte haklarında çıkan yalan-yanlış haberlere tepki göstermelerine hiçbir itirazım yok, olamaz da.
Ama özellikle İzzet Yıldızhan’ın sanal bir düşman yaratıp, onunla gölge boksu yapmasına itirazım var.
Kim kurmuş olabilir ona bu komployu?
Sheraton Otel’e çağırdığı eskort kız E. mi?
Darp iddiasıyla polise başvuran eskort kız M. Y. mi?
Olayı soruşturan polisler ya da tutuklanmanı isteyen savcı mı?
Yargıya yansıyan bir olayı haber yapan basın mensupları mı? Ortada bir komplo varsa-ki bana göre yok-bunun tek sorumlusu İzzet Yıldızhan’ın bizzat kendisi.
Yaptığı açıklamalardan da anlıyoruz ki hâlâ daha bu olaydan hiç mi hiç ders almamış İzzet Yıldızhan.
“Zevkimin, egomun kurbanı oldum, çok üzgünüm” diyeceği yerde, “Onlar hakkında da neler yazıldı” diyerek Peygamberimiz ve Atatürk’le mukayese ediyor kendini.

ŞEYTANIN AKLINA GELMEZ, AMA TÜRK’ÜN AKLINA GELiR
“Kumarda kaybeden, aşkta kazanır.”
Düne kadar bu sözün tipik bir ‘züğürt tesellisi’ olduğunu, kumarda kaybedenlerin kendilerini avutmak için bu lafı ettiklerini sanıyordum.
Dün arkadaşımız Erdal Kılınç’ın Milliyet’te yayımlanan haberini görünce yanıldığımı anladım.
Silivri’de kumar oynatılan bir villaya baskın yapan jandarma, kumarda kaybedenlere ‘teselli seansı’ hizmeti verildiği ‘aşk odaları’nı da ortaya çıkardı.
Acaba diyorum, Türkiye’nin en cin fikirli, ‘şeytan’ın bile aklına gelmeyecek şeyleri akıl edip, hayata geçiren insanları fuhuş ve kumar sektöründe mi bir araya geldi?