MESAM’dan istifa edip MSG’ye geçenlerin basın toplantısı yaptığı gün MESAM’cılar dört sayfalık basın bildirisi kaleme alıp medyaya servis etmiş, hatta istifacıların toplantı yaptığı salondaki her sandalyeye bile o bültenden birer tane koydurmuştu.
Bu kez MESAM’ın basın toplantısı yaptığı gün MSG yönetimi üç sayfalık bir bildiri yayınlayıp MESAM’ı ağır bir dille suçladı.
MSG yöneticileri işi daha da ileri götürüp başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere MESAM’ı denetleyecek tüm birimleri göreve çağırdı. MSG yönetimi açık ve net bir şekilde MESAM’ı Kültür Bakanlığı’na ispiyonladı.
MESAM yöneticileri de yaptıkları basın toplantısıyla kendilerine yönelik eleştirilere aynı üslupta cevap verdi.
Eser sahipleri de şikâyetçi
Yeri gelmişken bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum. Bu “kayıkçı kavgası” ne MSG’ye yarar sağlayacak ne de MESAM’a... Aksine bu kavga böyle sürdükçe sadece iki meslek kuruluşu değil, onlara üye olanlar da zarar görecek. Bu kavganın sadece şöyle bir yararı olacak. Bazılarının adı tarihe “İftiracı” olarak geçecek. Şimdilik adlarını sadece dar bir çevre biliyor, zamanla herkes öğrenecek.
Son günlerde konuştuğum tüm eser sahipleri, iki meslek birliği arasındaki bu kavgadan yana şikâyetçi. Sebebi de şu: “Filler tepişiyor, olan çimlere oluyor. İki meslek birliği yöneticilerinin arasındaki bu güç ve iktidar kavgasının bizim telif gelirlerimize tek kuruşluk katkısı yok. Aksine hiç de hoş olmayan bu görüntü yüzünden yarınlarda telif toplamaları bugünlerden daha zor olacak. Zira insanlar onlara kuşkuyla bakacak.”
Kavga daha da büyüyecek
MESAM ve MSG’nin köprüleri atması, aynı zamanda dört meslek birliğinin ortak lisanslama çalışmasını da ciddi ölçüde sekteye uğratacak. Taraflar birbirlerini suçladıkça bu kavga daha da büyüyecek.
İşte tam bu noktada Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a bir görev düşüyor.
Bakanlığın elinde böyle bir yetki de var.
Telif Yasası’ndaki “Aynı alanda birden fazla meslek birliği kurulur”u iptal edip, “Aynı alanda sadece bir meslek birliği kurulur”u yürürlüğe koyacak ve iki meslek birliğini de feshettirip, yerine tek bir meslek birliği kurdurtacak. İki meslek birliğinin malvarlığını da yeni birliğe devrettirecek.
İyi niyetle tek çatı altında birleşemeyen MSG ve MESAM, devlet zoruyla tek bir örgüt haline gelecek. Bu örgütleri yönetenlerin öncelikli görevi “Eser sahiplerinin haklarını aramak” değil de, “Koltuk ve güç sevdası” olmuşsa, yapacak başka şey yok demektir. Kültür Bakanı Günay, karşısında kendi gibi güleç yüzlü müzik eseri sahipleri istiyorsa bu konuya derhal el atmalı ve bu kangreni ortadan kaldırmalı.
Sigara içenler de insan
14 Şubat 2005 tarihinde yani bir “Sevgililer Günü”nde “en kötü sevgilim” olarak gördüğüm sigarayı bırakmış biri olarak sigara yasağını destekliyorum.
Bu köşeyi takip edenler bilir, film galalarında, davetlerde ve kokteyllerde sigara içenlerin sigara içmeyenlere nasıl da rahatsızlık verdiğini birkaç kez yazmıştım.
Ancak 19 Mayıs 2008 tarihinde başlayan sigara yasağı adeta bir faşizm gibi...
Tanıdığım birçok insan var sigarayı ufak ufak azaltmayı düşünürken, bu faşizan baskı yüzünden inadına bırakmıyor.
Diyeceksiniz ki, “Medeni ülkelerde sigara içenlere üçüncü sınıf insan muamelesi yapılıyor. Amerika’nın bazı eyaletlerinde artık sokaklarda bile sigara içilmiyor”...
Haklısınız. Sorun da zaten orada... Düne kadar tüm dünyayı sigaranın tiryakisi yapanlar şimdi de onun zararları üzerine ahkam kesiyor. Sigara içenlerin de “insan” olduğu unutuluyor.
Hatırlar mısınız? Cem Yılmaz’ın efsane reklamlarından Doritos’ta şöyle bir sahne vardı. Kaçak cips imalathanesinde devasa cipsi eline alan Yılmaz, elamanına şöyle diyordu: “İnsan yiyecek bunları, biraz ufak yap.”
Korsan cips üreten adamın insanlara verdiği değerin yarısını sigara tiryakilerine versek yeter. Zaten sayılı günleri var. Bırakın da yaşamın keyfini çıkarsınlar!
‘Hatasız Kul Olmaz’ı dinliyor, okyanusa karşı!
Fadik Sevin Atasoy, geçenlerde Cine5’te katıldığı “Cine City” programında şöyle bir açıklama yaptı:
“Ülkemi çok seviyorum. Hemen hemen dünyanın her yerine gittim. En son Amerika’da geldiğim nokta şuydu: Los Angeles’ta okyanusa karşı ‘Hatasız Kul Olmaz’ı dinliyordum. Çok büyük bir yalnızlık yaşıyorlar orada. Her şey sahte. ‘Kurban olayım memleketimin çakıl çukul taşlarına’ demeye başladım. Bizler hâlâ yürekleri çarpan insanlarız. Akdeniz’in verdiği bir avantaj bu.”
Fadik Sevin Atasoy gibi yaşayan, onun gibi yapan insan çok. Ancak onlarda Atasoy gibi kendi gerçeğini itiraf edebilme cesaretini gösteren yok.
Siz bakmayın çoğu insanın vitrinine “Klasik kültür” tabelasını yerleştirmesine... Biraz sohbet ettiniz mi kendisiyle, gerçekler çıkıyor su üstüne... Vitrinde iğreti duran tabela düşer ve ‘Popüler kültür’ merhaba der size...
Metin Uca da bunu yaparsa!
Servisimizin stajyerlerinden Asuman Berkson, haftanın beş günü “FOX Bugün”le seyirci karşısına çıkan İrfan Değirmenci ile Milliyet Televizyon için bir söyleşi yaptı. Yarın çıkacak söyleşide Değirmenci, “Metin Uca, Star TV’de ‘Günaydın Türkiye’yi yaparken ben Ankara’da muhabirdim. Her sabah gündemi aktarmak için bağlanırdım. Bir gün, ‘Sen erkek, ben erkek. Orada güzel bir kız yok mu? Ankara’nın gündemini bana anlatsın’ demişti” dedi.
Metin Uca, yıllardır göz önünde bir isim. Dünyaya bakışı da, söylemleri de belli... İrfan Değirmenci’nin anlattığı Metin Uca ile bizim tanıdığımız Metin Uca aynı mı? Değilmiş demek ki!