Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

MFÖ, el vereceği grubu yarışmayla belirleyecek

Her yıl olduğu gibi bu yıl da mayıs, haziran ayları televizyon dizileri için veda zamanı...
Dizilerden bir kısmı “sezon finali” yapıp yaz tatiline çıkacak, bir kısmı da “final” yapıp seyircilere veda edecek.
O dizilerden doğan boşluğu ise yaz dizileri ve yarışmalar dolduracak.
Düşük bütçeli “yaz dizileri”nin hangileri olacağına ilişkin net bir bilgim yok, ama bu yaz hangi yarışmaların ekrana geleceğine dair var...
Haziran ayında televizyon ekranları üç yeni yarışmayla daha tanışacak.
Yazlık yarışmalardan ikisinin yapım şirketi ve  yayıncı kuruluşu aynı, ama diğerinin yapımcısı da, yayıncısı da farklı.

Haberin Devamı

“Ah Be Güzelim” yakında atv’de 
Sinevizyon’un atv için yapacağı yarışmalardan ikisi de yabancı format...
atv’nin haziran ayının ikinci haftasından itibaren ekrana getireceği yarışmanın adı; “Ah Be Güzelim” olacak. Yarışmanın sunucusu henüz belli değil.
“Ah Be Güzelim”, 15’er kişilik üç ekibin katılacağı bir bilgi yarışması.
Formatı İngilizlere ait yarışma, birbirinden yakışıklı erkekler ve kızlar arasında geçecek.
Her 15 kişilik grup adına ikişer kişi yarışacak.
Gruplar, daha önce karşı tarafın temsilcilerine yöneltilen sorulara doğru cevap verip-veremediklerini tahmin etmeye çalışacak.

Eğlenceli bir yarışma başlıyor: Ver  Coşkuyu 
Sinevizyon’un atv’ye yapacağı diğer yarışmanın adı ise “Ver Coşkuyu”...
atv’nin “Ah Be Güzelim” gibi yine Haziran ayının ikinci haftasında ekrana getireceği yarışma da yabancı format...
Vatan Şaşmaz’ın sunacağı bu yarışmada her hafta 10 kişi yarışacak.
“Ver Coşkuyu”, yarışmacıların her koşulda şarkı söylemeye çalışacağı bir yapım olacak.
Yarışmacılar bazen, üstüne su boca edilirken, bazen sokulduğu börtü böcek dolu şeffaf kutunun içinde üstünde böcekler gezinirken, bazen de üç hamburgeri yer yemez şarkılarını en güzel şekilde söylemeye çalışacak.
Jüri üyeleri en zor koşullarda en iyi şarkı söyleyeni haftanın birincisi seçip ödüllendirecek.
Bir sonraki hafta ise yarışma, yeni yarışmacılarla devam edecek.

Mazhar- Fuat- Özkan, bir ilke imza atacak 
Yapımcılıkta 10. yılı dolduran Doğa Sülün, nam-ı diğer “Doğa Bey” de kendine yapım şirketi kurdu ve ilk yapımı için kolları sıvadı.
“Direnç yarışmaları”nın ünlü sunucusu, kendi adını vererek kurduğu Doğa Yapım, ilk işini yakında açılacak TRT’nin müzik kanalına yapacak.
Haziran sonu ya da temmuz başı gibi açılacak TRT Müzik’te başlayacak yarışmanın adı; “Ustalar Çırağını Arıyor” olacak.
Türkiye’nin en eski ve en ünlü müzik topluluğu MFÖ, meslek hayatlarında bir ilke imza atacak ve müziğin ustaları olarak el verecekleri müziğin çıraklarını bu yarışmada seçecek. “Doğa Bey”in bir kadın partnerle sunacağı yarışmada her hafta altı müzik grubu yarışacak.
Mazhar - Fuat  Özkan üçlüsü, her hafta o gruptan birini haftanın birincisi seçecek.
Yarışmanın sonunda ise 13 haftanın birincileri, Türkiye’nin en ünlü müzik grubu MFÖ’nün gözüne girmek için ter dökecek.
MFÖ’nün “İşte bizim el vereceğimiz grup” diyerek birinci seçeceği ekibe Doğa Yapım da bir albüm yapacak.

Haberin Devamı

Ülke TV’nin Metin Uca’sı

Haberin Devamı
MFÖ, el vereceği grubu yarışmayla belirleyecek

Ülke TV’de “Ülke’de Bu Sabah” adlı bir program var.
Hafta içi her sabah 08.00 ekrana gelen bu programı, şimdilerde Ülke TV’nin, ama ileride TV dünyasının yeni yıldızı olmaya aday bir ismi Mustafa Alcan sunuyor.
Bende, sunucudan çok, bir davanın ağzı iyi laf yapan militanı izlenimi uyandıran Alcan, Ülke TV’de önceleri kameramanla birlikte sokağa çıkıp, kendi belirlediği gündeme dair sorular yöneltip, sohbetler yapıyordu.
Ülke TV, Alcan’ı şimdi stüdyoda kullanmaya başladı.
Alcan’ın Ülke TV’de yaptığı da, diğer kanallardaki klasik sabah programları gibi...
Gazete manşetlerini okuyor, o manşetlerin üstüne ilginç yorumlar yapıyor...
“Ülke’de Bu Sabah”ın sunucusu, çok bildik, tanıdık bir şey daha yapıyor.
Türkiye’nin Metin Uca ile tanıdığı bir yöntem bu...
Dalga geçilecek haberler gazetelerden kesip, panoya yerleştiriyor.
Zamanı gelince de, kameraman yakın plan çekim yapsın diye elindeki metal çubukla onları işaret edip bir güzel dalgasını geçiyor.
Ülke TV sunucusunun bu haberlerle dalga geçmesine bir itirazım yok.
Bazıları bana göre de benzer yorumları hak ediyor.
İyi, güzel de bu “A’dan Z’ye” taklide giriyor...
Telif haklarının yerleştiği dünyanın pek çok ülkesinde buna “fikir hırsızlığı” deniliyor ve bunu yapanlar ciddi bedeller ödüyor...
Bizde ise bunun adı “esinlenme” oluyor.

Kanal T satılıyor mu? 
Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın yaptığı şu açıklama, ekonomik krizin medyayı ne denli etkilediğini açık ve net bir şekilde gözler önüne serdi:
“Şu an kâr eden gazete ve televizyon yok...”
“Fırtınalı Denizde Kaptanlık” konferansının açılış konuşmasında Yalçındağ, 1.5 yılda reklam harcamalarında yüzde 30 düşüş olduğuna dikkat çekti.
Yalçındağ’ın da vurguladığı gibi bu kriz elbette ki, böyle sürüp gitmeyecek, zamanla işler düzelecek.
Ancak görünen o ki, o zamana kadar medyada çok şey değişecek.
Sermaye yapısı güçlü olanlar ayakta kalabilecek, ama tek gelir kaynağı reklam olan televizyonlar, kapılarına kilit vurmamak için ya sahip değiştirecek ya da yeni ortak bulacak.
Önceki akşam uzunca bir süre Kanal T’de çalışan bir televizyoncuyla karşılaştım.
Ekonomik krizin tematik kanalları bir hayli etkilediğini, bundan Kanal T’nin de nasibini aldığını söyledi ve ekledi:
“Kanal T’nin sahibi televizyona çok iyi teknik yatırım yaptı. Bugün ulusal kanalların çoğunda olmayan sanal stüdyosu bile var Kanal T’nin... Digitürk’te de varız. Zaten gelen paralar da oraya gidiyor, o yüzden bize bir şey kalmıyor... Kanalın merkezi de stüdyoları gibi modern, ama ekonomik kriz nedeniyle aylardır maaş alamaz hale geldi. Patron da kanalı satmaya karar verdi. 8 milyon doları verene kanalı satacak. Jülide Övür ve ekibi gitti, onun yerine şimdi Seyhan Soylu (Sisi) ve ekibi geldi. Sisi, şimdi Nurseli İdiz’e program yaptıracak. Ayrıca Cem TV ile yollarını ayırmak üzere olan Gülgün Feyman’ın adı geçiyor, kanalın kadrosuna katılacaklar arasında...”
Sadece Kanal T değil, birçok kanal bu durumda...

MFÖ, el vereceği grubu yarışmayla belirleyecek

Polis, Reina’da aramayı niye ‘rutin’e bindirdi?
Birkaç yıl öncesine kadar İstanbul eğlence hayatının iki simge ismi vardı. İkisi de yan yanaydı. Birinin adı 
Laila, diğerinin de Reina’ydı...
Laila’nın sahibi Şefik Öztek, bürokrasiden yılınca yarıştan çekildi, Laila’nın yerine Sortie açıldı.
Mehmet Koçarslan ise Şefik Öztek gibi pes etmedi, Reina markasını korumak için her şeyi göğüsledi...
Ama anlaşılan o ki Reina’nın patronu için sıkıntılı günler bitmedi.
Koçarlan’ın anlattıkları da gösterdi ki, benzeri operasyonlar ve baskılar sürecek gibi...
Poyrazköy’de bulunan mühimmat nedeniyle gözaltına alınan eski SAT Komandosu Ergin Geldikaya ile bağlantılı olarak polisin Reina’da yaptığı arama zamanlama açısından ilginçti.
Polis, savcılık talimatı ya da mahkeme kararıyla elbette ki her zaman, her yerde arama yapabilir.
Ama böyle bir aramanın açılış gecesi yapılması ve saatlerce sürmesi sadece “rastlantı” olarak izah edilebilir mi?
Konu hakkında görüşlerini almak için Reina’nın patronu Koçarslan’ı aradım. Koçarslan, “Bir dokun, bin ah işit” derler ya, aynen öyle dertliydi. İşte Koçarslan’ın söyledikleri:

‘Geldikaya’nın odası yoktu’
“Gece kulüplerinin kapısını düşük omuzlulardan kurtarmak için kapı güvenliği işini önce devletin ‘özel güvenlik’ belgesi verdiği şirketlerden birine verdim. İlk anlaştığımız şirket de emekli paşaların kurduğu Marmara Güvenlik’ti... Ergenekon’un başlangıcı sayılan bombaların bulunduğu gecekondu, Marmara Güvenlik’te çalışan Orhan Yıldırım’ın çıkınca onlarla yollarımızı ayırıp, İstanbul Güvenlik’le anlaştık.
Bu şirketlerde çalışanların hepsinin ‘iyi hal kâğıdı’ olmasına rağmen ben de kendi çapımda araştırma yaptırdım, adları bir olaya karışmış mı diye... Çünkü daha önce sütten ağzımız yanmıştı. Açılış gecemizi polisin basmasına neden olan Ergin Geldikaya hakkında Google’da bile tek kelime çıkmadı. Üstelik Geldikaya, güvenlik şirketinin 1.5 aylık elemanıydı. Reina’da odası bile yoktu. Ergenekon operasyonları şimdiye kadar hep sabaha karşı yapıldığı için eleştiriliyordu. O yüzden olsa gerek polis bu kez saat değiştirdi. Canımız yandı, mağdur olduk, ama ne yapalım?”

‘15 gün önce de geldiler’
Sohbetimiz sırasında Koçarslan, “Bu bizim için sürpriz değildi. Böyle bir şeyi bekliyorduk” deyince sebebini sordum. İşte Koçarslan’ın anlattıkları:
“15 gün önce Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’nden üniformalı 40 polis gece saat 01.00’de içeri girip, ‘Eller yukarı, kimlikler dışarı’ dedi. Turistik işletmelerde nasıl arama yapılacağı belli. Polis, istediği zaman Çırağan’a dalıp, arama yapabiliyor mu? Müziği kapatıp, ışıkları yaktılar ve kimlik kontrolüne başladılar. O gece içeride 700’e yakın insan vardı, yarısı da yabancıydı.
İçeride Suudi Arabistan Kralı’nın torunu ve eşi vardı. Onun dışarı çıkmasına izin veren polis, diğer müşterileri çıkartmadı. O gece bizim dışımızda hiçbir yere polis baskını yapılmayınca anladık devamının geleceğini. O gece polis müşterilerimizden birini bile ‘şüpheli’ diye alıp götürmedi. Valiliğe, başvurup niye mağdur edildiğimizi sorduk, ama henüz bir yanıt gelmedi.

‘Yabancı misafirler şaştı’
Üç yıl önceki duvar çökmesi sonucu yaşanan ölüm olayından sonra Reina’ya görkemli açılış yapmıyorduk. Ama sağ olsunlar, ‘Reina’ya böyle sessiz sedasız açılış yakışmaz’ deyip, böyle sansasyonel bir açılış yaptılar! Arama yapıldığında içeride Portekiz Kültür Bakanı, Çin Başkonsolosu gibi onlarca yabancı misafir vardı. Karşılarında polisleri görünce şaşırıp kaldılar. Kapıda MP3’lü polisleri gören birçok misafir de içeri girmeden gitti. Polis, arama saatini bizzat savcının yazdığını söyledi. Bize yazık değil mi?”
Türkiye, enteresan bir süreçten geçiyor... Bu süreçte, Türkiye’ye gelmiş birçok yabancının bile adını ezbere bildiği Reina gibi eğlence mekânlarına yönelik operasyonlar bazılarına “hoş” gelebilir, ama bazıları göre de “kavgı verici” bir durum bu.