Balıkesir’in o bölgesini iyi bilirim... Son günlerin olay filmi “Mıhlıçay Aşıkları”na adını veren Küçükkuyu’nun Yeşilpınar Köyü’nden geçen Mıhlıçay’ı deresini de... Yaz, kış soğuktur suyu, Kaz Dağları’ndan gelen bu derenin... Serinlemek için girdiğinizde çivi gibi yapar sizi... O yüzden de “büyük çivi” anlamına gelen “Mıhlıçay”dır adı...
“Mıhlıçay Aşıkları” adlı filmin yönetmeni ve yapımcısı Zafer Ünlü ile oyuncular Devrim Saltoğlu ve Selen Görgüzel arasındaki polemikten sonra bir yazı yazmıştım.
O yazıdan sonra Zafer Ünlü aradı ve yüz yüze görüşüp, oyuncuların kendisine yaptığı haksızlığı anlatmak istediğini söyledi.
Yeşilçam’dan tanıdığım Ünlü, randevuya yanında Selen Görgüzel’le yaptığı sözleşme ve filminin olay sevişme sahnelerinin ham görüntüleriyle geldi.
Görgüzel’in 14.10.2008 tarihinde imzaladığı sözleşmeye bakınca, “Selen’in soyadı Körgüzel olmasın” diye yazmakta bir kez daha yerden göğe kadar haklı olduğumu gördüm.
Çünkü Görgüzel, imza attığı bu sözleşmeyle filme ilişkin tüm haklarını aldığı 2 bin lira karşılığında yapımcısına devretti. Artık, “Yapımcım sevişme görüntülerini benden izinsiz medyaya verdi” deme ve dava açma hakkı yok.
Devrim Saltoğlu’nun durumu biraz farklı. Saltoğlu’nun imza attığı bir sözleşme olmadığı için onun durumu tartışmalı.
O, filmde oynamak için yapımcıyla 5 bin liraya anlaştı. Parasını peşin alıp Küçükkuyu’daki çekimlerde oynadı, set İstanbul’a taşınınca da kayıplara karıştı.
Saltoğlu ile Görgüzel’in öpüşme, sevişme sahnelerini izledim.
Görüntüler “Mıhlıçay”ın bile suyunu ısıtacak türden...
Elde bu görüntüler varken taraflar “Mıhlıçay”ın “mıhı”nı iyice çıkarmadan uzlaşıp, bu işi kapatmalı.
Yapımcıdan sonra olayda adı geçen oyuncularla da konuştum.
Edindiğim izlenim şu:
Bu kavga bana biraz “Reklam kokan hareketler” gibi geldi.
Sudan sebeplerle çıkan tartışma, aslında bir papazın kızıyla, imamın oğlu arasında geçen bir aşk ile Kaz Dağları’nda siyanürle altın çıkaranlara karşı verilen savaşın anlatıldığı filmi bir hayli gölgeledi.
Üstelik Görgüzel ile Saltoğlu, bu filmin başrol oyuncuları bile değil. Filmin başrol oyuncuları Caner Özçavuş ile Hande Alpaslan.
Olay yaratan o sevişme sahnelerinin film içindeki payı ise “devede kulak” kadar.
Eşi, dostu uçuran televizyon müdürü
Anlatacağım bu olay Türkiye’de yaşanmadı! Ben diyeyim “Cibuti”, siz deyin “Patagonya”... Öyle uzak bir ülkede yaşandı...
Sahibi olduğu kanala hep cebinden para koyan patron sonunda isyan eder.
Yönettiği şirketi kara geçirmesiyle ünlü bir müdürüne şöyle der:
“Bir televizyon kanalı açtım, başıma bela aldım... Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Başına kimi getirdiysem, olmadı... Bizim televizyon bir türlü karlı bir kanal olmadı. Kanalın başına geç ve orayı yönet. Benden para istemeyin. Kendi yağınızla kavrulmayı öğrenin.”
Patron, “Bu kanalın yöneticisi artık sensin” diyene kadar televizyonla tek ilişkisi evinde veya işyerindeki televizyonu açıp program izlemek ve sonra da kapatmakla sınırlı olan adam hemen kolları sıvar.
Adamın yaşadığı ülke, herkesin “Ne iş olsa yaparım” dediği yer olduğu için, o da kısa sürede işi öğrenir.
‘Sakın ha iz bırakma’
Patronun, “Çok dürüst. Görev yaptığı her müessesemi kara geçirdi” dediği televizyon müdürü, kendisinden önce kanalda görev yapanların çoğunun parayı götürdüğünü görünce gözleri açılır!
Kanalın, ulusal hava yolu ile yaptığı anlaşma gereği yılsonuna kadar kullanması gereken uçak biletleri olduğunu öğrenen müdür, ne kadar eşi dostu, memleketten tanıdığı varsa hepsini bir yerlere uçurur.
Müdürü birileri, “Bu biletler, sen eşe dosta dağıtasın diye değil, kanalın elemanlarının iş için yapacağı seyahatlerde kullanılsın diye alındı” diye uyarınca o da gerekli tedbiri alır.
Bilet işlerine bakan görevliyi çağırır ve “Uçak biletlerine ilişkin bilgilerin bulunduğu bütün evrakları, bilgisayardaki dosyaları yok et... Yoksa ben seni yok ederim” diye talimat verir.
Ne diyelim?
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi oluyor.
Kimi komisyon karşılığı iş yapıyor adı “Çekmece”ye çıkıyor.
Kimi yaşlı, ama çapkın oluyor.
Kimi beş yıldızlı otele bakire genç kız getiren yapımcılara iş veriyor, kimi de bu müdür gibi “farklı” çıkıyor, eşine, dostuna kanal kesesinden bedava uçak bileti dağıtıyor.
Birand: atv Haber kendini toparladı
Hayli zamandır Kanal D, reytinglerde rakiplerine oranla uzak ara önde. Kanal D, yeni yayın döneminin ilk ayını da zirvede geçirdi.
Kanalların sadece dizileri arasında amansız bir rekabet yok, Ana Haber Bültenleri arasında da müthiş bir reyting savaşı var. Eylül ayını az farkla da olsa birinci tamamlayan Kanal D Ana Haber’in patronu Mehmet Ali Birand’la yaşadıkları reyting keyfini konuştum.
İlginçtir Birand, reyting meselesini eskiden olduğu gibi önemsemediğini söyledi.
Birand, niye diye sorunca da şöyle dedi:
“3-4 kanalın haberleri arasındaki yarışta birinci olan, ikinciye en fazla 1 reyting fark atıyor. 8 milyonun içinde çok büyük önemi yok bunun. Bu ay biz birinci olduk. Bu elbette ki bizi memnun etti, ama yarış sürüyor. Yarın Uğur Dündar, öbür gün Ali Kırca birinci olabilir. Şimdi atv Haber de yarışa girdi. Erdoğan Aktaş’la atv Haber kendini toparladı, güzel işler yapan bir bülten haline geldi. Eskiden atv Haber’in reytinglerine bakmıyordum, artık bakmaya başladım.”
‘Magazine kaymadık’
Reyting sıralamasında 3’ncü ya da 4’ncü olan haber bülteninin kişiliğinden bir şey kaybetmediğinin altını çizen Birand, reyting yarışındaki “püf noktaları”na da vurgu yapmadan duramadı:
“Siyaset zorlaşıyor. Böyle bir dönemde reyting için magazine kaymadık, kaymayacağız. Herkes reklamdayken ekranda kalıp, reyting kazanmayı hesaplarımıza katmadık, katmayacağız. Biz reyting değerlendirmesini şöyle yapıyoruz. 19.00 19.45 saatleri arasında herkes ekrandayken kim ne yapmış? Biz ona bakıyoruz.”
Kanal D Ana Haber Genel Yayın Yönetmenliği ve Kanal D Ana Haber’in anchormanliğinin yanı sıra CNN Türk’ün de Genel Yayın Yönetmeni olan Birand’a kaç kişiyle çalıştıklarını da sordum. Birand, “En az kadroyla bu işi yapan ekibiz. Kanal D Ana Haber’de 75 kişi var. CNN Türk’ün tüm kadrosu ise 120” dedi.