Sabah en geç üçte kalkmam ve Acun Ilıcalı’nın Survivor All Star Yarışması’na Dominik’e gitmek için Atatürk Havalimanı’nın yolunu tutmam gerekiyordu.
Çünkü Air France’ın İstanbul - Paris uçağının kalkış saati 06.15’ti...
Böyle bir günde insan normalde erken yatar ki o saatte uykusunu almış olarak kalksın...
Ama ben öyle yapmadım.
İstanbul’daki son geceme iki daveti birden sığdırdım.
Müjdat Gezen’in kurduğu Müjdat Gezen Sanat Vakfı’nın 25’inci yılının kutlaması Taksim’deki Park Bosphorus Hotel’deydi.
Teras kattaki kokteylin ardından davetliler alt kattaki yemeğe geçti. Ben yemeğe inmeden çıktım otelden. Çünkü Ümraniye’de Karadenizliler gecesi vardı, oraya da uğramam lazımdı.
Müjdat Gezen Sanat Vakfı’nın 25. yılına davet edilenlerin sayısı 600 civarındaydı.
Paris Havalimanı’nda yazdım bu yazıyı.
Ayakta alkışlanmalı
İstanbul’dan Paris’e gelene kadar uçakta Müjdat Gezen Sanat Vakfı’nın gecesinin davetlilerine göz attım ve karşısına “eski mezun” yazanları not aldım. İşte o isimler:
Alper Kul, Ahu Türkpençe, Ayfer Dinçer, Berke Üzrek, Barış Başar, Çağlar Çorumlu, Deniz Çakır, Dolunay Soysert, Ezgi Mola, Gonca Vuslateri, Günay Karacaoğlu, Mustafa Üstündağ, Şevket Çoruh, Şeyla Halis ve Şükran Ovalı...
Kiminin günü kurtarma, kiminin çeşme akarken testiyi doldurma, bazılarının da daha lüks bir hayat peşinde koştuğu şov dünyasında
Müjdat Gezen gibi, mesleğine bir ömür adamakla yetinmeyip, yeni yetenekleri sektöre kazandırmak için varını yoğunu harcayanları ayakta alkışlamak gerek...
Müjdat Gezen, kurduğu vakıf aracılığıyla sadece sektöre yeni yetenekler kazandırmıyor.
Kurduğu huzur evinde muhtaç durumdaki sanatçılara da
kucak açıyor.
YERELDEN EVRENSELE UZUN BİR YOLCULUK
Birazdan bizi Santo Domingo Havalimanı’na götürecek uçağa bineceğiz. Dominik’te kalacağımız süre içinde ne yiyip, ne içeceğimiz konusunda en ufak bir bilgim yok. Allah’tan İstanbul’daki son saatlerimi Ümraniye Trabzonpark içindeki Orman Cafe’de çocukluğumdan bu yana alışık olduğum yemekleri yiyip, müzikleri dinleyerek geçirdim.
Kara lahana çorbası, mıhlama ve turşu kavurma yiyip, Mehmet Akyıldız, Sait Uçar, Yusuf Cemal Keskin ve Gizem Kara’dan Karadeniz yöresinin ezgilerini dinledim. Aldığım bu yerel enerji bakalım Dominik’te
kaç gün idare edecek beni?
TAZMİNATLARI DA ONLAR ÖDESİN!
Balyoz’un 236 sanığı beraat etti... Şimdi şöyle bir süreç bekliyor bizi:
Balyoz’dan hapis yatanlar, bu dava nedeniyle işlerini kaybedenler haklı olarak maddi ve manevi tazminat
davası açacaklar.
Kime?
Devlete...
Geçmişteki örneklerden biliyoruz, talep ettikleri miktarlar olmasa bile hepsi tazminata mahkum edecek devleti.
Devlet de bizden topladığı vergilerle ödeyecek “Balyoz mağdurları”nın tazminatlarını...
Madem ki “Beraat”le sonuçlandı bu hukuk süreci, o zaman polisinden savcısına, olmayan şeyi olmuş gibi manşet yapanlardan savunma avukatlarının tüm itirazlarını yok sayıp “ceza”ya hükmeden hâkimlerin doğacak tazminat bedellerini tanzim etmesi gerekmez mi?
Hiçbir kusurumuz, günahımız, dahlimiz olmadığı halde niye bedeli ödeyen hep biz oluyoruz?
GÜNÜN SÖZÜ
“İnsanları iyi tanıyın. Her insanı fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.” (Mevlana)