Müzik dünyasından çok eski bir dostum telefon açtı ve şöyle dedi:
“Biliyorum, benim söylediklerimle yetinmeyecek MÜYORBİR Başkanı Burhan Şeşen’le, POPSAV Başkanı Baha Boduroğlu’nu da arayıp soracaksın onlara, ‘Ne yaşandı aranızda?’ diye. Bunu yapabilmen için de tabii önce olayı anlatmam lazım sana. POPSAV’ın ekonomik durumu iyi olmadığı için kendine ait bir yeri yok. MÜYORBİR yönetimi Ahmet Koç’un Başkan olduğu dönemde bir odayı POPSAV’a verdi. MÜYORBİR’in bazı üyeleri aynı zamanda POPSAV’ın da üyesi çünkü. Geçen ay MÜYORBİR’de yapılan genel kurulda başkan seçilen Burhan Şeşen, POPSAV’ın Başkanı Baha Boduroğlu’ndan odayı boşaltmalarını istedi. Baha Boduroğlu, bir yer bulana ya da bir ofis kiralayana kadar izin istedi, ama Burhan Şeşen, “Kurduğumuz komitelere toplantı yapacakları oda lazım” deyip, tahliyenin biran önce gerçekleşmesini istedi.
Aslında MÜYORBİR’in acil olarak odaya ihtiyaç duyması değil POPSAV’ın kapı dışarı edilmesi... MÜYORBİR’in yeni başkanı Burhan Şeşen’le eski başkan Ahmet Koç, adeta ‘kanlı - bıçaklı’. POPSAV’a MÜYORBİR’de o odayı veren Ahmet Koç. MÜYORBİR’in yeni başkanı, eski başkana yakın POPSAV’cılarla aynı dairede olmak istemedi.
Araya Seyyal Taner girdi, ama sonuç değişmedi. Baha Boduroğlu, ağlayarak boşalttı odayı. Adım gibi biliyorum, şimdi arayıp sorsan bunu Baha Boduroğlu’na, ya ‘Yok öyle bir şey’ ya da ‘Ne olur
bunu yazma’ diyecek sana.”
Önce MÜYORBİR Başkanı Burhan Şeşen’i aradım cep telefonundan. Çaldı çaldı, cevap veren olmadı. Sonra POPSAV Başkanı Baha Boduroğlu’nu aradım.
Duyduklarımı anlattığım Boduroğlu, “Alicim, POPSAV’ın böyle bir olayla anılmasını istemiyorum. Zaten küçük bir camiayız. MÜYORBİR’den bir yıl önce bir oda istemiştik, verdiler. MÜYORBİR’de komiteler artınca oda lazım olmuş onlara, o yüzden boşalttık orayı” dedi.
Bir zamanlar konserler, balolar düzenleyip Cumhurbaşkanlarıyla el ele şarkılar söyletecek nüfuza sahip POPSAV’ın nereye taşındığını sordum Boduroğlu’na. POPSAV Başkanı’nın verdiği yanıt şuydu:
“Şimdilik benim stüdyoma taşıdık her şeyi. İnşallah yakında güzel projelere imza atıp, kendimize yeni bir yer bulacağız.”
Modern tıbbın ahlaksızları
Gelişen teknolojiden yararlanan tıp dünyasının insanoğluna sunduğu imkânlar her geçen gün artıyor.
Eskiden anne - baba olması imkânsız insanların çoğunun bugün modern tıp sayesinde yüzü gülüyor. Modern tıbbın sağladığı bu olanakların zaman zaman ahlak açısından tartışmalı sonuçlar doğurduğu da ortada...
70’li, 80’li yıllarda, ABD’de 59 yaşındaki bir kadının ölen kızının dondurulmuş yumurtaları sayesinde torununu doğurmak istediğini yahut İngiltere’de bir kadının da 20’li yaşlardaki oğluna taşıyıcı annelik yapıp, fiilen torununu doğurduğunu söyleyenlere deli muamelesi yapılırdı.
Modern tıp sayesinde, “İşte raporum. Üç kuşaktır genlerimizde hastalık yok” diyerek sağlıklı çocuk dünyaya getirmek isteyen kadınlara sperm verebileceğini açıklayan adam talep patlamasına yol açtı. Bazıları evli 30 civarında kadın adamın spermlerini aldı ve çocuk doğurdu. Bu ortaya çıkınca kasabanın yetkilileri, bu kardeşler arasında ileride evlilik olmaması için formül arayışına girdi. 15 - 20 sene önce böyle bir şey söylediğiniz biri, kesin akıl sağlığınızdan şüphe ederdi.
İnsanoğlu kim bilir çok tartışmalı nelere daha imza atacak?
İşte son bomba!
Şayet Amerikan magazin gazetesi Globe’un ortaya attığı iddia doğruysa, eyvah ki eyvah!
İddia şu:
Prenses Diana’nın hamile kalıp - kalmayacağına dair yapılan tıbbi testler sırasında, Diana’dan yumurta ve Prens Charles’dan sperm örneklerini alan doktor, Kraliçe 2’nci Elizabet’in “Tahlilden sonra bunları yok et” demesine rağmen, sakladı ve eşinden tüp bebek yaptı.
Şimdi 20 yaşında olan Sarah, ikizi kadar benziyor Prenses Diana’ya.
Buckingham Sarayı, bu amaçla DNA testine yanaşmayacağına göre konunun yıllarca tartışılacağı kesin.
Oysa asıl tartışılması gereken şey, doktorun yaptığının meslek etiğiyle bağdaşıp bağdaşmadığı, modern tıbbın sunduğu nimetleri ‘ahlak dışı’ kullanması olmalı.
GÜNÜN SÖZÜ
“İyi bir kadın, bir erkeğin geleceği için yapabileceği en iyi yatırımdır.”