Birçok insan bunun için, “Küçük bir ayrıntı canım, ne var bunda?” diyebilir. Ama gel gör ki şeytan ayrıntılarda gizlidir.
Çünkü size asıl doğru bilgiyi o küçük ayrıntılar verir.
Cezaevinde 218 gün yattıktan sonra özgürlüğüne kavuşan Deniz Seki’nin her şeyi artık haber...
Hem de giydiği tişörtten, yanında taşıdığı özel kaplı şeye, cezaevinden çıkar çıkmaz nereye gittiğine, ne yediğine kadar her şey... Her konuda olduğu gibi Deniz Seki olayında da araştırarak haber yapanların yanı sıra üstün körü, kulaktan dolma, yalan yanlış haber yapanlar da oldu.
Örneğin Deniz Seki’nin sol kolu ile göğsü arasına sıkıca tuttuğu şu özel kaplı şey...
Bu fotoğraf ya da görüntüye bakıp “Deniz Seki, Kuran-ı Kerim’i bir an bile yanından ayırmadı” diye haber yapanlar da oldu, “Deniz Seki, cezaevi günlüğünü yanından ayırmadı” diyenler de... Peki, aynı görüntüden yola çıkarak yapılan iki farklı haberden hangisi doğru?
Deniz Seki’nin, liseli kızların ders kitaplarını tutması gibi sıkıca sarıldığı şey Kuran-ı Kerim mi, yoksa, cezaevi günlüğünü yazdığı defter mi?
Seki’nin elinde tuttuğu şey, cezaevi günlüğü...
Nereden mi biliyorum bunu? Sorup, öğrendim de oradan...
Şimdi yanıtlanması gereken soru şu: Doğru bilgiye ulaşmak bu kadar basitken, bazı medya organları “Cezaevi günlüğü”nü niye Kuran-ı Kerim yaptı?
Deniz Seki’nin cezaevinde yattığı günlerde hakkında çıkan haberler nasıldı?
“Kuran okumaya, namaz kılmaya başlayan Deniz Seki’ye Niran Ünsal seccade hediye etti.”
Zihinlere yer etmiş bu bilgilerin üstüne bir de kapağı mistik motiflerle kaplı kalın bir kitap gelince ön kabul de böyle oluyor haliyle... O harala gürele arasında böylesine küçük bir ayrıntıyla kim uğraşacak?
Konjonktüre uygun, “Kuran-ı Kerim” de, olsun bitsin.
Deniz Seki’nin cezaevinde kaldığı süre içinde “sıfırı tükettiği”ne dair haberleri okumuşsunuzdur. Mahkemede verdiği ifadeye bakılırsa cezaevine girmeden önce aylık geliri 20 bin lira olan Seki’nin, hapis yattığı süre içinde evi ve otomobili elinden gitti.
Seki’nin gerçekten sıfırı tüketip, tüketmediğini bilmiyorum, ama bildiğim bir şey var ki 218 günlük mahkumiyet ona maddi ve manevi olarak çok şey kaybettirdi.
Ama görünen o ki Seki, hapisten “Cezaevi günlüğü” gibi iyi para edecek bir hatıra defteriyle çıktı.
Seki hakkında yapılan her haber, hatta hayali günlükleri bile bu denli ilgi gördüğüne göre artık onun “Cezaevi günlüğü” de iyi para eder. Artık “Cezaevi günlüğünü” önce kitap olarak mı yayınlar, sonra filmini ya da dizisini mi yapar bu Seki’nin vereceği bir karar. Seki de o günlüğü herhalde, “Ara sıra bakarım” diye tutmadı.
Birçok yayınevi ve film ya da dizi yapımcısının Deniz Seki’nin cezaevi anılarının peşine düştüğünden adım gibi eminim. Bakalım bu işten parsayı kim toplayacak?
Avşar’a ve Seki’ye geçmiş olsun
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Milliyet’teki söyleşisi yüzünden Hülya Avşar hakkında soruşturma açınca özetle şunları yazmıştım bu sütunda:
“Panik yapma Hülya. Rutin bir soruşturma bu. Git savunmanı yap, dava bile açılmaz hakkında.”
Sonuç yazdığım gibi oldu.
Avşar gitti ifadesini verdi ve olay “takipsizlik”le sonuçlandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, DTP milletvekillerinin yargılanma sürecine ilişkin açıklama yaparken, “Düşüncesinden dolayı hiç kimsenin yargılanmasını istemiyoruz” dediği bir günde Avşar hakkında “takipsizlik”ten başka bir karar çıkması da beklenemezdi.
Avşar’ın bu süreçte söylediklerinin bir kısmı slogan olarak pankartlara yansıdı.
O nedenle bu süreç Avşar’a, “aydın”lanma yolunda hayli yarar sağladı.
218 gün tutuklu kaldıktan sonra çıktığı ilk mahkemede hâkimin tutuksuz yargılanmasına karar verip tahliye ettiği Deniz Seki’ye de Avşar gibi geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.
Seki’nin özgür kalınca yaptığı “Artık temiz bir Deniz olacağım” açıklamasını önemsiyorum.
Seki’nin cezaevinden çıkar çıkmaz ailesine koşmasını da bu konuda attığı ilk ciddi adım olarak görüyorum.
Şimdiye kadar doğruları söyleyen, ama söylediklerini yapamayan Seki, umuyorum ki bundan böyle sözünün arkasında durur.