Kayıp Yüzyılın Prensesi - Oylum' adlı kitabın kapağını görür gelmez aklımdan geçen ilk şey şu oldu: Kitap gibi kadın!
Çünkü öyle bir hali var 'Kayıp Yüzyılın Prensesi Oylum'un kapağındaki Oylum Talu’nun.
Çünkü o haliyle Oylum, sunucudan çok 'prenses'e benziyordu, yani planlanan şey başarıya ulaştı.
Kitabı okuduktan sonra da, boşuna dememişler “Derviş uçmaz, müriT uçurur” diye.
Oylum Talu’yu severim, ama romandaki 'yoğun yağ'ın içimdeki sevgiye gölge düşürdüğünü söylemeliyim.
Yönetmen kaba adam!
Sanki Oylum Talu’nun güzelliği ve başarısından etkilenip bir roman yazmamış Kahraman Tazeoğlu, bir yayınevi 'abartı yarışması' düzenlemiş de oraya katılmış.
Sanırsın Oylum Talu, “Uçur beni” demiş yazara, o da bunu yapabilmek için önüne çıkanı almış ayaklarının altına.
Bizdeki anlayış şu çünkü.
Birini yukarılara mı çıkaracaksın?
Bunu başkalarının üstüne basmadan yapamazsın.
Birini 'vezir' yapabilmenin yolu, onlarca insanı 'rezil' etmekten geçiyor çünkü.
O yüzden de kitabın yazarı Oylum’u 'prenses' yapabilmek için birçok insanı 'kurbağa'ya çevirdi.
'Prenses'e telefon açıp, hal hatır sormadan “Neredesin? Geç kalma sakın, konuklar yolda. Onlardan önce burada ol” diyen yönetmen 'kaba adamlar' sıralamasında bir numara.
Profesör değil, sanki yılan
'Prenses'in çalıştığı kanalın haber spikeri 'şımarığın önde gideni'!
Yeni çıkan kitabını tanıtmak için 'Prenses'e konuk olan profesör 'ucuz reklam pikesi yapan biri'. Adam programa, bilgisini insanlarla paylaşmak için değil, ürününü pazarlamak için çıktı!
Kitabını tanıtmak için gelen profesör 'tu kaka', vizyona giren filmlerinin PR’ı için cümbür cemaat stüdyoya doluşan ekip 'baş tacı'.
Ne dengesiz bir hayal gücüdür bu?
Burada asıl dengesiz olan 'prenses' midir yoksa romanın yazarı mı, o da ayrı.
Romanın kahramanlarından biri de 'Esra'.
Çöpçatan Esra Erol!
'Oylum'un iki 'kanka'sından 'Yelda'yı tanımıyorum, ama 'Esra'yı tanıyorum.
Esra Erol’dan başkası değil romanda 'Esra' olarak geçen.
Romanın yazarı bütün enerjisini 'Prenses Oylum'u uçurmaya harcadığı için Esra Erol’u ne yukarılara çıkardı ne de diğerleri gibi yerin dibine batırdı.
Yazar nedense 'Esra'yı düz bir karakter olarak sundu.
Flash TV’de başladığı evlilik programı sunuculuğunu atv’de sürdüren Esra Erol’a romanda düşen rol de aynı.
Hayalindeki 'prens' gibi birinin gerçek hayatta da karşısına çıkmasını bekleyen 'prenses'le restoranlar zincirinin yönetim kurulu başkanı Murat’la tanıştırıp, “Kızım trip atma bana, adam hayran sana. Hem çok iyi biri. Zengin, kültürlü ve zeki. Daha ne istiyorsun ki?” diye de bastırıyor, ama boşuna.
Prenses hayal dünyasında yaşıyor çünkü.
Hayal dünyasındaki 'prens'i 'Darcy'!
Elbette ki çoğu insan hoşlanır uğruna kitap yazılmasından, roman kahramanı yapılmasından.
Aklımın almadığı şu:
Birini 'prenses' yapabilmek için birilerini 'kurbağa' yapmak şart mı?
Keşke Oylum Talu, işin bu kısmına izin vermeseydi!
HÜLYA AVŞAR BENi YANILTMADI
4 Temmuz 2011 tarihli yazımın başlığı şuydu:
"Hülya, Ayşe'yle helalleşir mi?"
Sabah’taki köşesinde kendisine hakaret ettiği için Ayşe Özyılmazel hakkında 50 bin TL tazminat davası açan Hülya Avşar’ın, Özyılmazel, evlendikten sonra kararını değiştireceğini anlatıp, yazımı şöyle noktalamıştım:
Benim tanıdığım Hülya Avşar, Ayşe Özyılmazel olarak kalsaydı, asla vazgeçmezdi açtığı davadan, ama durum değişti. Hakkında tazminat ve ceza davası açtığı kişi, şimdi en yakın arkadaşının eşi. O nedenle kanaatim o ki, pek yakında taraflar arasında bir sulh söz konusu.
Aradan bir ay geçti ve gelinen nokta şu:
Hülya Avşar, Ayşe Özyılmazel hakkında açtığı davayı geri çekti.
HÜLYA AVŞAR BENi YANILTMADI