Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ÖZEL RADYOLARIN ESKi GÜCÜ VAR MI



Eskiden radyolarda memleket meseleleri konuşuluyordu, şimdilerde onların yerini ‘tanıtıcı reklam’ adı altında, ilk arayan 100 kişiye bilmem ne kadar indirim sağlayan ürün pazarlamaları aldı. Hal böyle olunca da sivil itaatsizlik radyolardan sosyal medyaya kaydı



Türkiye’de özel radyoculuğun serüvenini anlatan bir belgesel izledim.
Abdullah Ekşioğlu’nun hazırladığı ‘FM 1992’ adlı bir belgesel bu.
Kral Pop’un sosyal sorumluluk projesi olan belgeselin yapılış amacı belli:
Türkiye’de özel radyoların hangi koşullarda ortaya çıktığını, bu işe soyunanların ne gibi zorluklarla karşılaştığını kayıt altına almak ve anıları tazelemek.
‘FM 1992’, aslında, özel radyoculuğun tarihi kadar, Türkiye’de başarılı olmuş en büyük sivil itaatsizlik eyleminin de belgeseli.
Çünkü özel radyoların hepsi yayınlarına ‘korsan’ olarak başladı.
O radyoları kuran ve çalışanların hepsi; aynı anda üç ayrı suç (Anayasa’nın 133. Maddesi’ne, TRT Yasası’na ve Telsiz Yasası’na muhalefet) işlemiş oluyordu.
Bunu göze almak kolay bir şey değildi.
O dönemde Türkiye’deki özel televizyonların da yayın izni yoktu, ama onlar radyolara oranla daha avantajlıydı.
Özel televizyon sahiplerinin sermaye ve nüfuz gücü vardı.
Radyocuların böyle bir gücü yoktu.

Haberin Devamı

Gençlerin radyoculuk aşkı
Emrah Hattat, Best FM’i kurduğunda 20 yaşındaydı.
Türkiye’de özel radyoculuğun kurulması, gelişmesi ve yasal zemine oturmasında en büyük pay sahibi olan Osman Ataman da aynı yaşlardaydı.
‘Türkiye’nin ilk özel radyocuları’ olarak ‘FM 1992’ belgeseline görüş açıklayanların çoğu da üniversite öğrencisiydi o yıllarda.
Hiçbiri bu işin eğitimini almadığı için, el yordamıyla yol aldılar stüdyolarda.
Bir yandan yasadışı bir iş yapmanın pompaladığı adrenalin.
Bir yanda gençliğin heyecanı.
Öte yanda amatör radyoculuk aşkı.
Hepsi de yasadışı bir iş yapıyordu ve karşılarında devlet vardı.
Özel televizyon ve radyoların peş peşe açılmasına göz yuman devlet, günün birinde karar verdi, “Özel televizyonlar devam etsin, ama radyolar kapansın” dedi.
Ve öyle de oldu.
Hepsi açıldıkları gibi peş peşe kapandı.

Haberin Devamı

Başarılı bir sivil itaatsizlik
Türkiye’nin başarıya ulaşmış en büyük sivil itaatsizlik eylemi işte bu noktada devreye girdi.
Özel radyocuların başlattığı ‘Radyomu istiyorum’ kampanyası halktan büyük destek gördü.
Eylemin amblemi de siyah kurdeleydi.
Kimi yakasına taktı siyah kurdeleyi, kimi otomobilinin antenine.
Halktan gelen bu talebe devlet ancak 100 gün direnebildi, radyolara yayın izni vermek zorunda kaldı.
Dün oluşturduğu ‘sivil baskı’yla Anayasa’yı değiştiren radyoların aynı gücü var mı?
Sanmıyorum.
Çünkü işin içine profesyonellik girdi, amatör ruh öldü.
Eskiden radyoların çoğunda memleket meseleleri konuşuluyordu, şimdilerde onların yerini ‘tanıtıcı reklam’ adı altında, ilk arayan 100 kişiye bilmem ne kadar indirim sağlayan ürün pazarlamaları aldı.
Hal böyle olunca da sivil itaatsizlik radyolardan sosyal medyaya kaydı.



SONUNU DÜŞÜNEN KAHRAMAN OLAMAZ

‘Kurtlar Vadisi’nin özlü sözlerinden biridir bu.
Bir insanı ‘sıradan’lıktan ‘lider’liğe yükselten şey de budur aslında.
Her işte elde edeceğiniz başarı, aldığınız riskle orantılıdır çünkü.
Bu da önünüze çıkan bir fırsatı, “Acaba sonunda ne olur?” diye hesap etmeden değerlendirmeyi gerektirir.
Osman Ataman’ın, özel radyoların kapatıldığı dönemde yaptıkları kulis çalışmalarını anlatırken aktardığı bir anı, ‘lider’i diğer insanlardan ayırmaya yarayan en somut örnek olsa gerek. İşte Ataman’ın anlattıkları:
“Turgut Özal vefat etti, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Demirel’in yerine DYP Genel Başkanı seçilecek kişi, başbakan olacak. Dört aday var; İsmet Sezgin, Köksal Toptan, Bedreddin Dalan ve Tansu Çiller.
Star TV, adayları açık oturuma davet etti. İsmet Sezgin, ‘İsmet Abi’ modelinde olduğu için toplantıya katılmadı. Kendini diğerleriyle eş pozisyona sokmamak için. Açık oturuma üç genel başkan adayı katıldı.Tansu Çiller, Köksal Toptan ve Bedrettin Dalan. Radyocu İsmet Kalafatoğlu’na ‘Köksal Toptan senin yakının, ona söyle, ‘Ben başbakan olursam radyoları açacağım’ desin. Bedrettin Dalan’a ben söyledim.‘ Tamam, ne demek?’ dedi. Taner Mustafaoğlu arkadaşımız da Tansu Hanım’a söyledi. Amacımız da şu; üçünden biri, ‘Ben radyoları açacağım’ derse, diğerleri de ‘Ben de’ der ve başbakan daha seçilmeden kendini bağlamış olur. Ben bu cümleyi ilk söyleyecek kişinin Bedrettin Dalan olacağını sanıyordum, ama ‘Radyomu istiyorum’ diyen ilk kişi Tansu Çiller oldu ve tarihe geçti.”