Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir haftadır Amerika’daydım... ABD’ye “Eşrefpaşalılar” filminin New York Film Akademisi’ndeki özel gösterimi için geldik, ama sadece New York’ta kalmadık. New Jersey, Washington ve Virginia’yı da gezdik.
Amerika’da bizi karşılayıp gezdiren Türklerin ortak bir özelliği dikkatimi çekti.
Hepsinin elinde IPhone telefon, hepsi Türkiye’den olan bitenden anında haberdar...
Çünkü çoğu haber saatlerinde 3G ile uyumlu yayın hizmeti veren CNN Türk, Kanal D, STV gibi kanalları açıp izliyor.
Amerika’da tanık olduğum bir başka şey de şu:
Türk ailelerin çoğu Türkiye’de televizyonların yayınladıkları dizileri internetten takip ediyor. Akşam yemeğine davet edildiğimiz evlerde insanların hangi sitelere girip hangi dizileri takip ettiğini görme imkanım oldu.
Bu sitelere girip kullanıcı sayılarına bakın, en az ilgi göreni bile AGB’nin reyting evrenindeki insan sayısını çoktan solladı...
Reyting sistemi onları da izleyici olarak görmüyor...
Çünkü onlar da IPhone kullananlar gibi reyting ölçümü yapılan mecrayı kullanmıyor.
Onlar, gelişen teknolojinin kendilerine sunduğu hizmetlerden yararlanıyor.
Reyting ölçümü yapan sistemin, gelişen teknolojiye ayak uydurması da söz konusu değil...

Haberin Devamı

Anında reyting ölçümü
Amerika seyahatimizin Washington ve Virginia ayağında TTNet’in yöneticilerinden Feridun Alkan da vardı...
Bir sabah kahvaltısında konu hakkında sohbet ettiğimiz Alkan, pek yakında mevcut reyting ölçüm sistemine gerek kalmayacağını söyledi.
Nasıl mı?
İşte Alkan’ın teknolojinin reyting ölçümünde işi hangi noktaya getirdiğini gözler önüne seren sözleri:
“Hangi kanalın, hangi programının ne kadar izlendiğini anlamak için artık örnekleme yöntemiyle denekler seçip o evlere reyting cihazı yerleştirmeye gerek yok artık. Bizim Tivibu diye yeni bir hizmetimiz var. Televizyonların yayınlarını internet üzerinden abonelerimize aktardığımız için çanak anten kirliliğini de ortadan kaldırıyoruz. İnsanlar, istedikleri yayını, istedikleri zaman reklamsız da izleyebiliyor ve bizim sistemimizde hangi kanalın hangi zaman diliminde ne kadar izlendiği anında belli... Anında canlı reyting bizimkisi... Üstelik örnekleme yöntemiyle seçilen 2-3 bin kişinin değil, yüzbinlerce izleyicinin tercihleri söz konusu.”
Benzer bir reyting ölçümünü Digitürk de kendi içinde yapıyor.
Bu tür platformlar çoğaldıkça, mevcut reyting ölçüm sistemine olan ihtiyaç azalacak ve zamanla da devre dışı kalacak gibi geliyor bana...

Haberin Devamı

Reytingde son nokta

Akşam yemeğinde en çok yapılanlar
Amerika’nın ünlü gazetelerinden USA Today, her gün birinci sayfasında Amerikalıların eğilimlerini, alışkanlıklarını yansıtan anket sonuçları yayınlıyor.
Amerika’da kaldığım süre içinde bu anketlerden en çok dikkatimi çeken Amerikalıların akşam yemeği sırasındaki başlıca yaptıkları oldu.
“Akşam yemeğinde en çok yaptığınız şey nedir?” sorusuna Amerikalıların verdikleri yanıtlar şöyle:
Televizyon seyretme % 36
Aile, arkadaş sohbeti % 31
Sadece yeme, içme % 27
Dinlenme % 6
Aynı anketi Türkiye’de yaptığımızı varsayalım...
Acaba nasıl bir sonuç çıkar ortaya?
Televizyon seyretmenin bizde de açık ara bir numara çıkacağı kesin de, oranı ne olur onu bilemem...

Haberin Devamı

Yönetmen hastalıkları

Reytingde son nokta

“Yönetmen hastalığı” diye bir şeyin olduğunu bilmiyordum... “Eşrefpaşalılar” filminin yönetmeni Hüdaverdi Yavuz anlatmasa yine öğrenemeyecektim.
Bir haftalık Amerika turunda her gittiğimiz yerde bir şeyini unutan Hüdaverdi Yavuz, “Tipik bir yönetmen hastalığı bu” dedi ve ekledi:
“30 yıla yakın bir süre dizi ve film yönetmenliği yapmanın getirdiği bir alışkanlık, gittiğim her yerde bir şeyimi unutmak. Setlerde 3 - 4 asistanla çalıştığınız için sorun olmuyor bu... Çünkü asistanlar arkanı topluyor ve iş bitiminde size teslim ediyor. Ancak sette kazandığınız bu kötü alışkanlık, set dışında da yakanızı bırakmıyor. Set dışındaki hayatınızda da ‘Nasılsa arkamı toplarlar’ rehavetiyle hareket edince böyle oluyor. Yönetmenlere özgü bir hastalık da şu:
Senaryo okuduğunuzda neyi, nasıl çekeceğinizi kare kare oluşturuyorsunuz kafanızda... O düşündüğünüz şeyler sette hayata geçmeyince de sinirleniyorsunuz. İnsanlar, ‘Tamam da hocam, siz bunları söylemediniz bize’ deyince gerçeği anlıyorsunuz. Düşündüklerinizi insanlarla paylaşmadığınızı anlıyorsunuz.”
Yavuz’un anlattıkları mantıklı ama hâlâ da emin değilim bu “yönetmen hastalıkları” konusunda...
Yavuz, durumu kurtarmak için bize ayaküstü bir senaryo da yazmış olabilir.
Öyle hınzır bir yanı var çünkü...

Reytingde son nokta

TRT Haber Amerika’da
Amerika’da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerden biri de New Jersey ve Paterson bölgesi...
Main Caddesi, Avrupa’nın birçok ülkesindeki Türk mahallelerinden farklı değil... Caddenin her iki yanı Türkçe isimlerin yazılı olduğu restoran, berber, market ve kahvelerle dolu...
STV’de “Her Şey Yolunda” adlı programı hazırlayan ve sunan Fırat Paşayiğit’le bu kahvelerden birine girdik. Kimisi okey, pişti oynuyor, kimisi tıpkı Türkiye’deki gibi iki köşenin birleştiği yere yerleştirilmiş televizyondan TRT Haber’i ve Serra Karaçam’ın sunduğu haberleri izliyor.
Türkiye’den tek farkı alışverişte kullanılan para birimi...
Kahvehanede dolar dışında Amerika’dan hiçbir iz yok yani...
Kahvenin kullandığı çay, küp şeker, sattığı şişe suyu, soda bile Türkiye’den...
Amerika’nın göbeğinde Türk işi demli çayımızı içerken Fırat Paşayiğit, gördüğümüz tabloyu şöyle yorumladı:
“Bu insanların akrabaları, yakınları ‘Bizimkiler Amerika’da’ diye hava atıyordur. Bilmiyorlar ki, Türkiye’dekinden farklı bir hayatları yok burada. Sabahtan akşama kahvehanede takılacaksan ne işin var Amerika’da?”
Kahvehaneden çıkmadan merak ettiğim bir konuyu sordum garsona...
Dedim ki, niye TRT’nin yurtdışındaki Türkleri hedefleyerek açtığı TRT Türk değil de, TRT’nin yurtiçini hedefleyerek açtığı TRT Haber açık?
Garsonun yanıtı şu oldu:
“Onun haberleri bize daha bir sıcak, daha bir bizden geldi.”