Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk Polis Teşkilatı’nın 163. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bir dizi etkinliğe imza attı. Bunlardan biri de ünlülerle yapılan bilboard kampanyası.
Hakan Şükür’den Uğur Dündar’a, Ekrem Dumanlı’dan Tarkan’a Roberto Carlos’tan Hıncal Uluç’a, Lincoln’den Metin Akpınar’a birçok ünlü var kampanyanın yıldızları arasında...
İstanbul’daki bilboardlarda Uğur Dündar’ın gülen pozunun yanında şunlar yazılı:
“Gazeteci olmasaydım... Temiz toplum için polis olurdum.”
Pardon da, Uğur Dündar’ın “Arena” ile gazeteci olarak yıllardır yaptıkları “Kirli toplum için” miydi?
Ya Ebru Gündeş’in sloganına ne demeli:
“Sanatçı olmasaydım... Uyuşturucu ile mücadele için polis olmak isterdim.”
Mega starımız Tarkan da var bu kampanyada. Ona düşen slogan ise şöyle:
“Sanatçı olmasaydım... Gençleri tehlikelerden korumak için polis olmak isterdim.”
Allah Allah...
Sanatçılık böyle bir misyon üstlenmeye engel mi? Tam tersi...
Milyonları arkasından sürükleyen bir şöhrete sahip olmak aslında tam da böylesine misyonlar üstlenmeyi gerektirir.
Lady Diana, kara mayınlarının temizlenmesi için dünyanın birçok yerine gidip, mücadele verdi...
Diana bunları yaparken Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri miydi?
AIDS’e karşı mücadele etmek için ille de doktor olmak mı gerekli?
Uyuşturucu ile mücadele sadece polise düşen bir görev mi?
Polisin işi satanı yakalamak.
Ama bu konuda topluma düşen görevler de var.
Bu da gençleri uyuşturucu konusunda potansiyel müşteri olmaktan kurtarmak.
Hele hele de bu misyonu üstlenen kişi toplumda itibarlı bir şöhrete sahip bir sanatçıysa, onun bu uğurda yapacağı hizmet bir değil, binlerce polisin yapacaklarına bedellir.
Bilmem anlatabildim mi?

Haberin Devamı

Erbil, polise küstü!

Geride bıraktığımız hafta sonu polisin Ateşehir’de kumar oynanan bir eve yaptığı baskında 11 kişiyle birlikte gözaltına alınması ve bunun medyaya yansıması belli ki Mehmet Ali Erbil’i bir hayli etkiledi.
Erbil, Kanal 1’de sunduğu “Çarkıfelek”in pazartesi günkü canlı yayınında bu olayı diline doladı.
Erbil, polisin baskın yaptığı evin kumar oynatılan bir yer olmadığnı, arkadaşının evinde kendi aralarında - adamın arkadaş çevresi geniş, o yüzden bu kadar kalabalıklardı! - eğlendiklerini, polisin şov amacıyla olayı bu hale getirdiğini anlatıp, arkasından da ekledi:
“Biliyorsunuz 10 gündür burada İstanbul Emniyet Müdürümüzün verdiği kupayla su içiyordum. Benim gibi polise bu denli destek veren birine bu yapılırsa, ben bundan sonra bu polise nasıl güveneyim? Artık polise güvenmeyeceğim.”
11 “arkadaşı”yla birlikte gözaltına alındıktan sonra, Kabahatler Kanunu’na muhalefetten 125 YTL ödeyip serbest kalan Erbil’in “Bu akşam ödülü büyüttüm. Bu akşam özgürlüğün bedeli olarak 300 bin YTL vereceğim” demesi de ilginçti.

Haberin Devamı

O jüride filmleri izlemeden oy veren ‘akil adam’lar vardı

  Bunca yıllık gazetecilik hayatımda “Yeşilçam Ödülleri” gibi medyanın kredi açtığı başka bir yarışmaya rastlamadım.
Ufak tefek küçük eleştiriler dışında herkes, sözbirliği etmişçesine “Yeşilçam Ödülleri”ni hep iyi yanından gördü.
Ama buna rağmen “Yeşilçam Ödülleri”ni düzenleyen TÜRSAK’ın Başkanı Engin Yiğitel, medyadan şikâyetçi.
Yiğitel, “Yeşilçam Ödülleri’ni Altın Portakal’la karıştıran medya mensupları var” dedi.
Engin Bey, madem yarışmada sunucunun kendisine verdiği ödüle razı değil, ille de “kutu”sunu açtırmaya niyetli, açalım kutuyu, söyleyelim kötüyü o zaman...
Yiğitel, “Yeşilçam” ile “Altın Portakal” arasındaki farkı anlatırken şunları söyledi:
“Antalya’da 7 kişiden oluşan jüri, bir hafta boyunca yarışan bütün filmleri izliyor. Sonra toplanıp ödüller için karar veriyor. Bizde ise akil adamların yer aldığı 1088 kişilik dev bir jüri var.”
Engin Bey, ödül töreninin yapıldığı gece, sizin “akil adam”larınızdan birçoğuyla sohbet edince anladım ki, konuştuklarımdan hiçbiri aday gösterilen filmlerin hepsini izlemedi.
O “akil adamlar”, izlemedikleri filmler için oylarını medyadan okudukları, çevreden duyduklarına göre yani “objektif” değil, “sübjektif” değerlere göre verdiler.
1088 kişilik büyük jüriden ben diyeyim 88, siz deyin “Olur mu? En az 188 kişi”... 100 de benden avans olsun... 288 kişiyi geçmez o filmlerin tümünü izleyip, hakkaniyetle oy veren...
Jüridekiler, puan verip kaderlerini belirledikleri filmlerinin tümünü izlemedikten sonra bu sayı ha 1088 olmuş, ha 1.000.088 ne fark eder?
Yani demem o ki, o gece bardakta bir hayli “boş” taraf da vardı.
Ancak “boş”tan çok “hoş” ya da “dolu” tarafına bakmayı tercih ettik “Yeşilçam Ödülleri”nin bu daha ilki diye...
Engin Bey, yoksa yanlış mı yaptık?
Bütün bunlara rağmen, “Antalya Altın Portakal’la ‘Yeşilçam Ödülleri’ arasında dağlar kadar fark var, karıştırılmasın” diyorsanız onu bilemem.
Bizim gördüklerimiz küçük tepelerdi.
Siz, “Dağ”da ısrarlıysanız, bunu anlatıp, insanları ikna etmek de sizin göreviniz.