Mekan sahipleri bir şey söyleyemiyor, onları küstürmek istemiyor. Yasak ciddi ciddi delinmeye, içenlerle içmeyenlerin arası gerilmeye başladı
Kapalı mekanlarda sigara yasağının İstanbul’da nasıl delindiğine ilişkin ilginç gözlemlerim oldu hafta içinde. Pazartesi akşamı Beyoğlu’nda bir meyhaneye gittik dört arkadaş. Baktım mekan ‘duman altı’. Meyhanedekilerin çoğu fosur fosur sigara içiyor. Bizim ekipte de benim dışımda herkes tiryaki, o yüzden hemen yaktılar sigaraları. Arkadaşlarımızdan biri garsondan masaya kül tablası getirmesini istedi. Garson biraz sonra kül tablası yerine iki tane boş cola kutusu getirdi ve sebebini de izah etti: “Kontrole geldiklerinde masada kül tablası gördükleri zaman bize de ceza yazıyorlar, ama böyle olunca ihlal içeni bağlıyor.”
Meyhanede yaşadığım bu ilginç deneyimden iki gece sonra katıldığım bir davette de aynı tablo çıktı karşıma. Orada da ‘sigara yasağı’ kaldırılmıştı rafa. Sadece sigara değil, puro bile içinler vardı davetliler arasında. Mekanın sahibine sigara yasağını sordum. O da başladı dert yanmaya: “Gördüğünüz gibi sigara yasağını delenlerin hepsi birbirinden ünlü. Hangisine söz geçirebiliriz ki!” Mekan sahibi de haklı...
Sigara yasağından sonra içkili mekanlarda zaten müşteri azaldı. Sigara yüzünden gelenleri de küstürdükleri zaman ayaklarına kurşun sıkmış gibi olacaklar. Ancak öte yandan sigara içmeyenler rahatsız oluyor bu durumdan. O gece birçok sigara içmeyen müşteri ki aralarında sanatçılar da vardı, sigara yasağını delen ünlüleri isim isim yazmamı istedi benden. İçlerinden, sigara yasağını delen ünlülerin çetelesini tutup, o listeyi elime tutuşturanlar bile oldu. Ama yasağı ihlal eden ünlülerin isimlerini deşifre etmek gelmedi içimden. O yüzden özür diliyorum, o gece “Lütfen yaz bunları” diyenlerden. Yazsan bir türlü, yazmasan bir türlü. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali. Sonuç itibarıyla bu sorunda akılcı ve ortak bir yol bulunmalı. Çünkü yasak ciddi ciddi delinmeye, bu nedenle içenlerle içmeyenlerin arası gerilmeye başladı.
Tatlıses’in beklentisi Zeki Müren Ödülleri
İbrahim Tatlıses, önemli bir konuya parmak bastı. ‘Sanat Güneşi’ne adanan bir ödülün olmaması ciddi bir eksiklik değil mi? Çarşamba akşamı Günay’da çok özel ve anlamlı bir gece vardı. Semra Özal, Stelyo Pipis, Esin Övet ve Özgür Aras gibi sevenleri, en verimli döneminde aramızda ayrılan sunucu Cenk Koray’ın anısını yaşatmak ve yeni kuşaklara tanıtma adına, onun için ilk kez bir ödül töreni düzenledi. ‘Cenk Koray Ödülü’ne layık görülenlerden biri de İbrahim Tatlıses’ti. Tatlıses’e ‘100 yılın sahne fenomeni ödülünü Semra Özal verdi. Tatlıses’in, ödülünü almadan önce, “Fenomeni anladım da içeriğini bilmiyorum” demesi, herkesi güldürdü. Tatlıses, ardından da şunları söyledi: “Okan Bayülgen’in programında böyle bir ödül töreni düzenleneceği konuşuluyordu. O gece canlı yayına bağlanıp, Zeki Müren adına niye ödül verilmiyor. Sanat Güneşi için de böyle bir ödül töreni düzenlense çok iyi olacak diyecektim, ama bir türlü bağlanamadım programa. Cenk Koray gibi usta bir televizyoncu adına verilen ödülü almak güzel, ama bir şarkıcı olarak Zeki Müren için verilecek bir ödül beni daha da mutlu ederdi.”
Tatlıses’in bu temennisini dile getirmek için ‘Cenk Koray Ödülleri’nin dağıtıldığı geceyi beklemesi tartışılabilir. Ama şurası bir gerçek ki İbrahim Tatlıses, çok önemli bir konuya parmak bastı. Zeki Müren gibi Türk sanat müziğine damgasını vurmuş bir sanatçının adını yaşatma ve yeni kuşaklara da tanıtmak için böyle bir ödüllendirme yapılmamış olması ciddi bir eksiklik değil mi? ‘Sanat Güneşi’nin tüm servetini bağışladığı iki vakıftan biri şimdiye kadar bunu çoktan başlatmış olmalıydı.
‘Türkİye’de güzel şeyler de oluyor’Hep kötü şeyler olmuyor Türkiye’de. Az da olsa iyi şeyler de oluyor. Galatasaray’ın eski başkanlarından Özhan Canaydın’ın Bursa’da toprağa verildiği günün akşamında Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda Fenerbahçe ile Manisaspor arasında Ziraat Türkiye Kupası maçı oynandı. Maçtan önce Özhan Canaydın için saygı duruşu yapıldı. 20 bin Fenerbahçe taraftarının Galatasaray’ın efsane başkanını bir dakika boyunca ayakta alkışlaması bu ülkede güzel şeyler de olduğunun en güzel örneğiydi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın onca yoğunluğuna rağmen ‘Eşrefpaşalılar’dan sonra Atatürk’ün hayatını anlatan ‘Veda’ filmini izlemeye gitmiş olması da öyle. ‘Başbakan’ın yönettiği ülkeyi kuran Atatürk’ün hayatını anlatan filme gitmesinden daha doğal ne olabilir?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Haklısınız, ancak kutuplaşma Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdi ki, ‘normal’ şeyler bile ‘ekstra’ oldu.