Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Böylesi bir olgunun varlığından haberdardım, ama pazarın bu denli büyüdüğünü bilmiyordum.
Yazlıkçıların yoğun olduğu bölgelerde mankenlerin podyumda değil de, DJ kabininde boy göstermesi, kelimenin tam anlamıyla tavan yapmış durumda.

Şöhreti paraya çevirmek böyle bir şey olsa gerek
Antalya, Bodrum ve Çeşme gibi paralı ve de eğlence sevdalısı turistlerin bol olduğu yerlerde neredeyse adım başı canlı müzik yapılan mekân var.
Her biri kendi çapında ün sahibi şarkıcıların sahneye çıktığı bu mekânlarda vur patlasın, çal oynasın türü eğlence tam gaz...
Akçay ve Altınoluk gibi yazlık yerler söz konusu olunca eğlencenin aktörleri de değişiyor.
Buralarda mankenlerin DJ’lik yaptığı partiler gözde.
Şarkıcılara 20 ile 100 bin YTL arasında değişen konser ücreti ödeyemeyen beach club ve barlar, DJ kabinine oturdukları mankenlerle
müşteri toplamaya çalışıyor.
Altınoluk’ta kaldığımız birkaç gün içinde mankenlerin DJ’lik yaptığı iki partiye tanık olduk.
Şöhreti paraya çevirmek böyle bir şey olsa gerek
Altınoluk’taki Fab Bar’da Nilay Dorsa DJ’lik yaptı.
Akçay’daki Club İstanbul Beach Bar’ın DJ kabininde ise Aysu Baçeoğlu vardı.
Nilay Dorsa’nın bu iş için aldığı para 2.000 YTL, Aysu Baçeoğlu’nun ise 3.000 YTL.
Mekân sahipleri mankenlere ödedikleri bu paraların dışında onların İstanbul’dan geliş  gidişlerini ve buradaki konaklama ücretlerini de karşıladı.
Aslında iki mankenin yaptığına da DJ’lik demek doğru değil.
Çalınacak parçalar zaten bilgisayara yüklenmiş durumda.
Onların yaptığı tek şey kabine geçip o parçalar eşliğinde dans etmek ve isteyen hayranlarıyla bol bol fotoğraf çektirmek.
O nedenle mankenlerin yaptığı bu işe DJ’lik demek, DJ’lere hakaret.
Aslında onların yaptığı şey, şöhreti paraya çevirmek.




Şöhreti paraya çevirmek böyle bir şey olsa gerek
İnsan tanımadığı biriyle sokakta “hüp”leşir mi?

Yıllar önce Tarkan’ın “Hüp” şarkısının klibinde “hüp”lediği kız olarak ün yapan Sinemis Candemir, geride bıraktığımız hafta ilginç bir olayın kahramanıydı.
FOX’ta ekrana gelen magazin programı “Bizden Kaçmaz”ın kameramanı Beyoğlu’nda bir erkekle yine “hüp” yaparken yakaladı Candemir’i... Manken, oyuncu ve sunucu Candemir, görüntülendiğini  fark edince panikleyip, kaçmış arkadaşının yanından...
Candemir, kaçarken öpüştüğü erkek için “O benim sevgilim değil” demesin mi?
Bu ne biçim savunma?
Sokakta öpüştüğün insan sevgilin değilse, o daha da kötü...
Şimdi sıra işin daha da vahiminde...
“Bizden Kaçmaz” ekibi erkeğin yüzünü buzlandırdığı için kim olduğunu merak edip Candemir’i arayıp o erkeğin kim olduğunu soran arkadaşlarına şöyle bir yanıt verdi:
“Kim olduğunu ben de bilmiyorum.”
Şaka gibi...



Transfer şampiyonluğu kolay, önemli olan lig şampiyonluğu
Bir Trabzonlu olarak Sadri Şener’in başkanlığındaki yeni yönetim kurulunun transfer politikası, her Trabzonsporlu gibi beni de heyecanlandırdı.
Neredeyse çeyrek asırdır şampiyonluğa hasret bir takımın taraftarlarının yapılan transferlerle bu denli umutlanması hoş bir şey...
Transfer sezonunda yeşeren ümitler lig başlayınca yerini kabusa bıraktığı için yine de temkinli olmakta fayda var.
Dereyi görmeden paçaları sıvamamak lazım.
Çünkü top yuvarlak.
O yüzden evdeki hesaplar çarşıya uymuyor çoğu zaman.
Bazen takım takır takır futbol oynarken bazen başka şeyler giriyor devreye, treni raydan çıkarmak için.
Ya da “Birkaç kendini bilmez” hiç gerek yokken atıyorlar kendilerini sahanın ortasına...
Başkalarının yapamadığını onlar beceriyor ve Trabzonspor’un şampiyonluk hayallerini bir başka bahara bırakıyor.
İnşallah bu futbol sezonunda böyle şeyler olmaz da, Trabzonspor, Türk futbolunda dördüncü büyük olduğunu bir kez daha gösterir.
Bu vesileyle bir konuya da parmak basmak istiyorum.
Trabzonspor’un Başkanı geride bıraktığımız hafta Hürriyet’e ilginç bir açıklama yaptı. Şener’in parmak bastığı konu aslında sadece Trabzonspor’un değil, Türk futbolunun da en büyük yarası. Şener, “3 milyon küsur euro’ya alınan Jun, 100 bin euro’ya gitti” dedi.
O zamanki TS yönetimi Jun’u, “gol kralı” diye aldı, ama Çek futbolcu bir gol bile atamadan gitmişti.
Adam, “Müjde! Jun, antremanda gol attı” diye haber bile olmuştu.
Türkiye futbol kulüplerinin Thomas Jun gibi onlarca yabancı futbolcu ve teknik direktör için sokağa attığı para nereden bakarsanız bakın birkaç yüz milyon dolar...
Türkiye gibi ekonomisi bir türlü düzlüğe çıkamayan bir ülke için hiç de yabana atılacak bir para değil...
Onlarca fabrikanın kurulmasına yetecek, binlerce insana ekmek kapısı sağlayacak bir para bu...
Bir şirket en küçük bir hayali ihracat yaptığı zaman Maliye haklı olarak düşüyor peşine...
Zamanında “40 cent’e bile muhtaç” bir ülkede büyümüş biri olarak çok merak ediyorum, futbolun bu hovardalarına niye hiç hesap sorulmaz diye...