Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her seyahate çıkarken mutlaka yeni birkaç kitap alırım yanıma. Siz bu satırları okuduğunuzda ben, bu yıl 3 - 9 Eylül tarihlerinde yapılacak ‘Datça Sinema ve Kültür Festivali’nin davetlisi olarak Datça’da olacağım.
Datça’da okumak üzere Beyoğlu D&R’da kitap bakarken ‘Bodrum Bodrum’ ilgimi çekti.
Hemen alıp okumaya başladım. Nedim Göknil’in Ağustos 2010’da çıkan ‘Nasıl Anlatsam, Nerden Başlasam Bodrum Bodrum’ adlı kitabının girişinde Bodrum’a ve Bodrum’da şarkı söyleyenlere dair yazdıkları bana biraz ‘ağır ithamlar’ gibi geldi.
Yanılıp yanılmadığımı anlamak için de Göknil’in yazdıklarını hemen kamuoyuyla paylaşmak istedim.
Ne bileyim?
Belki benim ‘ağır ithamlar’ olarak gördüğüm değerlendirmeler için, “Az bile yazmış” diyenler olabilir.

Haberin Devamı

“Sosyete kerhanesi Bodrum”
Nedim Göknil’in kitabının girişinde yazdıkları:
“69 senelik bir yaşam ve bunun içinde yer etmiş bir Bodrum. Hem ben, hem Bodrum çok değiştik bu süre içinde. Bu değişişi anlatmaya çalıştım satırlarımda.
Bakın, II. Dünya Harbi’nde doğmuş, ekmek ve kömür karnesiyle büyümüş, Kore Harbini yaşamış, dört ihtilal, sayısız ekonomik kriz yaşamış, aktardan bakkala, bakkaldan markete, marketten süpermarkete hipermarketlere, ithal çengelli iğne ve yerli malı Öküzbaş civitten çikita muza, tel dolaptan 3G telefona, taş plaktan MP5’e, Kulüp sigarasından Marlboro’ya, Cumhuriyet Türkiyesi’nden sanki farklı bir rejime geçiş yaşıyor olan, bir insanın değişiminden söz ediyorum. Bu ben; ya Bodrum?
Deveden Ferrari’ye, taş evlerden 2 bin metrekarelik villalara, tepelerinde keklik sürülerinin uçtuğu yerlerden mimarlık yüzkarası yüzlerce siteye, ahtapotun, kalamarların, dilbalıklarının sahile beş metre mesafede yüzdüğü mavi koylardan pet şişelerin, prezervatiflerin, şişmiş eski sandaletlerin yüzdüğü gri koylara, barlarda dost sohbetlerinde akustik dinlediğimiz gitar tınıları, şarkılar ve türkülerden, sonuna kadar açılmış mikrofonlara eti koparılmış gibi anıran, yerden bitme yeteneksiz ‘sanatçı’ tabir edilen garipler ve bunları trans içinde dinleyen ‘eller havaya’ gariplere.

Haberin Devamı

Adeta yalvarıyor
Bu mu değişim? Sakın ha, ‘Bu moruk değişime karşı’ demeyin.
Bodrum da farklı değil. O da yılgın, bıkkın ve daha da önemlisi yorgun.
İstemiyor artık kırıcıların, dozerlerin, greyderlerin ırzına geçmeye devam etmesini.
‘Ne olur birkaç dönüm çamlık kalsın, sidikli meşelerimi, mandalina bahçelerimi bağışlayın’ diye adeta yalvarıyor, ama kimin umurunda.
Gerçekten lanet okuyorum bazen. Ve Cevat Şakir’le başlayıp kendimizle devam ediyorum. Niye bu cenneti haritaya koyduk? Niye burayı bir İstinye Park’a; doğduğum, büyüdüğüm ve bugün artık tanıyamadığım İstanbul’un Bebek semtine benzettik?
Nasıl becerdik burayı ranttan başka bir şey düşünmeyen magandaları mıknatıs gibi çekmeyi?
Nasıl, ne zaman becerdik, bir zamanlar ressamların, yazarların, şairlerin, müzisyenlerin özgür soluk almak için dünyanın her tarafından geldiği, hatta bir kısmının yerleştiği, ancak teker teker terk etmeye başladığı bu beldeyi sosyetik bir kerhaneye çevirmeyi?”
İşte Göknil’in Bodrum ve şarkıcılarına dair yazdıkları.
Ne dersiniz?
Sizce Göknil, haklı mı, haksız mı?

Haberin Devamı

Veysel Eroğlu keşke sadece şarkı söylese
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Alliona sular altında kalmasın” diyen Tarkan’ı eleştirmeye devam ediyor. Hem de Tarkan’ın bu konudaki çıkışını haklı bulan onca insana rağmen.
Eroğlu’nun konu hakkında son olarak yaptığı açıklama da şu: “Ben Tarkan’ı severim. Aramızda bir gerginlik söz konusu değil. Sadece ‘Tarkan güzel şarkı söylüyor, söylemeye devam etsin. Bu işleri bize bıraksın’ dedim. Tarkan gerçekten bu tür teknik işlere bize bırakırsa memnun oluruz. Ben de baraj yapmayı bırakıp, şarkı söylemeye kalkarsam işler çok değişir.” Veysel Eroğlu, keşke baraj yapmayı bırakıp, sadece şarkı söylese.
Hiç değilse kötü sesin telafisi var, ama yanlış yere yapılacak bir barajın telafisi yok. Ajdar’ın söylediği ‘Nane’ye bile tahammül etmiş kulaklarımız.
Veysel Eroğlu’nun sesi Ajdar’ın çıkardığı çevre gürültüsünün yanında sinek vızıltısı gibi kalır.
Ancak Eroğlu, olmaması gereken yerlerde baraj yaptırmakta ısrar ederse, kulaklarımız kurtulur, ama tarihimiz heba olur. Hangisi daha ehven-i şer, yani ‘kötünün iyisi’? Tabii ki Eroğlu’nun baraj yapmayı bırakıp, şarkı söylemeye başlaması.