İftarda en çarpıcı laflar Nazlı Ilıcak’tan geldi. Ilıcak, “Cemaat mensubu değilim, ama cemaate ciddi sempati duyan biriyim. Hepimiz sıkıntılı süreçlerden geçtik, ama şükürler olsun ki ‘Şubat Soğuğu’ bitti, artık yaz geldi” dedi
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 1995 yılında başlayıp günümüze kadar sürdürdüğü geleneksel iftar davetlerinden 17’ncisi salı akşamı Swissotel’de yapıldı.
İftarda daha öncekiler gibi toplumun her kesiminden insan vardı. Kimler mi?
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, CHP İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın, Fener Rum Patriği Bartholomeos, Cumhurbaşkanı’nın Ekonomi Danışmanı Ahmet Ertürk ve Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan.
İş ve medya dünyasından Mehmet Ali Yalçındağ, Ali Ağaoğlu, Demet Sabancı Çetindoğan, Süreyya Ciliv, Ayhan Bermek, Nazlı Ilıcak, Ekrem Dumanlı, Ergun Babahan, Avni Özgürel, İlber Ortaylı, Akif Beki, Mehmet Ali Ilıcak, Hayri Köklü, Emre Aköz, Nagehan Alçı, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Altan, Nevval Sevindi, İnci Ertuğrul, Erdoğan Aktaş, Ertem Şener, Hadi Özışık, Mete Çubukçu ve Toktamış Ateş.
Şov dünyasından da bir hayli ünlü vardı iftarda.
İbrahim Erkal, Şebnem-Fatih Kısaparmak, Deniz Arcak, İskender Ulus, Sinan Çetin, Zara, Bora Gencer ve Eylem iftarda görüp selamlaştığım ünlüler.
İftardan sonra sıra konuşmalara geldi. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’in konuşmasını Vakfın Onursal Başkanı Fethullah Gülen’in mesajı izledi.
'Şubat Soğuğu'nun şifresi
Egemen Bağış’tan Bartholomeos’a kadar birçok misafirin gecenin anlam ve önemine dair kısa konuşmalar yaptığı iftarda en çarpıcı laflar Nazlı Ilıcak’tan geldi.
Ilıcak, “Cemaat mensubu değilim, ama cemaate ciddi sempati duyan biriyim. Hepimiz sıkıntılı süreçlerden geçtik, ama şükürler olsun ki ‘Şubat Soğuğu’ bitti, artık yaz geldi” dedi.
'Şubat Soğuğu'nun ne olduğunu bilmeyenler “Bu da ne demek şimdi?” diyebilir.
'Şubat Soğuğu'ndan 'Ağustos sıcağı'na uzanan süreci anlatmak için önce kafalarda soru işareti oluşturabilecek konuya açıklık getireyim.
'Şubat Soğuğu' 2004-2006 yılları arasında Samanyolu TV’de yayınlanan bir diziydi.
Hatırlarsanız dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın cemaat liderlerine Başbakanlık Konutu’nda verdiği iftar üzerine düğmeye basan askerler soğuk bir şubat günü devirmişti hükümeti.
'Şubat Soğuğu' dizisi 28 Şubat 1997’den sonra Fethullah Gülen ve cemaatine mensup insanların yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu.
Mevsimler ve siyaset iklimi!
Mevsimler gibi siyasi iklim de değişti.
O gün 'Postmodern darbe'yle iktidardan düşürülenler artık iktidarda, 28 Şubat ve sonrasında gücü elinde tutanlar bir kısmı emekli, bazıları Silivri’de kimi Hasdal’da.
Ilıcak’ın “Şükürler olsun. ‘Şubat Soğuğu’ bitti, artık yaz geldi” demesinin sebebi de işte bu.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 14 sayfalık davetliler, daha doğrusu 'davete katılacağını beyan edenler' listesine baktım, 'geleceğim' dediği halde iftara katılmayan bir o kadar da ünlü vardı.
Cemaatin ilk iftarına 300 kişi katılmıştı, 17’nci iftarın İstanbul’da yapılanında 700 kişi vardı. Vakfın bir iftarı da Ankara’da olacak. Eminim ona da böyle yüksek katılım olacak.
Hepimize hayırlı Ramazanlar, hayırlı iftarlar!
YAŞARKEN DEĞiL ÖLÜNCE SEVERiZ
18-25 Eylül tarihleri arasında yapılacak '18. Altın Koza Film Festivali'nde 'En İyi Erkek Oyuncu' ödülü birkaç gün önce Adana’da ölen Cem Erman adına verilecekmiş.
Bu kararın kendisini duygulandırdığını söyleyen oyuncunun hayat arkadaşı Sevim Demiroğlu, “Keşke bu vefa yaşarken gösterilseydi” demiş.
Sevim Demiroğlu acılı.
Sevim Demiroğlu saygılı.
Belli ki sırf bu yüzden “Ölü seviciler sizi. Alın o ödülünüzü” demedi, onun yerine “Keşke bu vefa yaşarken gösterilseydi” dedi.
İnsanın yaşarken değerini bilmemek sadece 'Altın Koza'yı düzenleyenlere özgü bir hastalık değil ki.
Maalesef hepimizin vücudunu sarmış aynı virüs.
Ancak Cem Erman olayında tablo daha da vahim.
Yaşarken hakkı teslim edilmemiş, kaderine terk edilmiş, öldüğünde cebinde sadece 50 kuruş çıkmış, son yolculuğuna 10-15 kişiyle gönderilmiş Cem Erman’ın adını yaşatmak için veriliyorsa bu ödül, bunun anlamı şudur:
Demek ki bizde insanın ya da sanatçının yaşayanı değil, ölüsü makbul. Maalesef bizde böyle:
Öl ki kıymetin biline.