Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu hafta vizyona giren filmlerden sadece “Seninki Kaç Para”yı izleme şansım oldu.
Nişantaşı City’s’teki galasında izlediğim film, adından da anlaşılacağı gibi paranın insanları nasıl değiştirdiğini anlatıyor...

Tanıyana aşk olsun

“Seninki Kaç Para” bunu, borç batağındaki “Cemil”e ruhunu 2 milyon liraya “Şeytan”a sattırarak yapıyor...
“Şeytan”la işbirliği olur mu?
“Şeytan”, sözünde durur mu?
Durmuyor tabii ki...
Filmin komedisi de “Şeytan”ın “Cemil”i nasıl oyuna getirdiği üzerine kurulu, ama bu tek başına filmi sürüklemeye yetmiyor...
Bir süre önce kaybettiğimiz Azer Bülbül’ün mafya babasını canlandırdığı filmde başrol oyuncuları Vatan Şaşmaz ve Fulden Akyürek’i başarılı buldum.
Akyürek filmde iki karakteri canlandırdı. Bunlardan biri “Cemil”in eşiydi, diğeri ise “Cemil”in ev sahibi...
Eminim galada filmi izleyenlerin çoğu “Cemil”in eşi “Melahat”la, “Cemil”in “gıcık ev sahibi Naciye”yi canlandıranın aynı kişi yani Fulden Akyürek olduğunu fark etmedi.
Çünkü Akyürek ortaya, “tanıyana aşk olsun” dedirtecek bir tip çıkarttı.

Şu ‘Sarı Basın Kartı’ sorunu
“Hapisteki 105 gazeteciden sadece 6’sı sarı basın kartı sahibi...”
Kim söyledi bunu?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı...
Gazetecilerin hukuk karşısında bir ayrıcılığı var mı?
Yok...
Olmamalı da...
Ortada bir suçlu varsa elbette ki, çekmeli cezasını, ama sadece gezeteci değil hangi meslek erbabı olursa olsun sırf düşüncesinden dolayı da kimse hapse atılmamalı...
En hafif ifadeyle insanlık ayıbıdır bu...
Meselenin özüne olan bakışımı dile getirdikten sonra gelelim şu “sarı basın kartı” meselesine...
105 gazeteciden sadece 6’sı sarı basın kartı sahibiyse, acı bir tablo bu...
Medyada çalıştıkları halde sarı basın kartı sahibi olmayanlar gazeteci değil mi?
Elbette ki gazeteci...
Öte yandan sarı basın kartı sahibi olmak zor bir süreç...
Peki bu süreci zorlaştıran kim?
Hal böyleyken, ısrarla “Sarı basın kartı olmayanlar gazeteci değil mi?” demek, sorunu çözmeye değil, öteleştirmeye hizmet eder.
Peki içerdeki gazeteciler için hazin olan bu tablo, dışarıdakiler için farklı mı?
Yıllardır gazetecilik yapıyor olmasına rağmen sarı basın kartı alamayan bir yığın insan var...
Acaba niye?
Film galalarında ünlülerin etrafını saran kameraman ve muhabirlere bir sorun bakalım, kaçının sarı basın kartı var?

Haberin Devamı

Kaçının basın kartı var?
Televizyonlarda bir sürü magazin programı var.
O programları hazırlayanlardan kaçı, cebinde sarı basın kartı taşıyor?
Hapisteki 105 gazeteciden 6’sının sarı basın kartı var, onlar bu oranı bile tutturamaz...
Sistem böyle devam ettiği sürece de sarı basın kartı almaları olanaksız...
Çünkü çoğu mikrofonlarında logolarını taşıdıkları televizyon kanalının değil, o televizyona fatura karşılığı iş yapan yapım şirketlerinin elemanı...
O şirketlerde de, günün sonunda o muhabir, kameraman veya editörleri sarı basın kartı sahibi yapacak kadro yok.
Şimdi bu kimin ayıbı?
Hükümetin mi, medyanın mı?
Çuvaldızı hep başkalarına batırmak kolay, ara sıra da olsa iğnenin ucunu kendimize batırmakta yarar var...
Kabahati hep başkalarında arayarak çözemeyiz bu sorunu...

Haberin Devamı

‘Zirveye Giden Yol’ aslında her yerde aynı!
Kanal D Home Video, George Clooney’nin “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında bu yıl Oscar’a aday gösterilen “The Ides Of March” (Zirveye Giden Yol) filminin DVD’sini çıkardı.

Tanıyana aşk olsun

Filmin tanıtım bölümünde kullanılan başlık bana o kadar tanıdık geldi ki!
İşte o başlık:
“Hırs insanı baştan çıkarır, güç yozlaştırır.”
Politik gerilim türündeki filmin konusu şöyle:
Eyalet Valisi Mike Morris’in (George Clooney) başkanlık seçimindeki kampanya basın sözcüsü idealist Stephen Myers’ın (Ryan Gosting) içine çekildiği bir siyasi tuzak sonrası, ayakta kalabilmek için ikili oynamak zorunda kalıyor.
Gördüğünüz gibi dünyanın her yerinde hırs ve gücün yan etkileriyle zirveye giden yol aynı...

Bebelere Pepee!
Daha düne kadar ekranlarda gösterilen yabancı çizgi karakterlerin oyuncakları satılıyordu...
Şimdi bu oyuncaklar arasına senaryosunu Ayşe Şule Bilgiç’in yazdığı, müziklerini ise eşi Kıraç’ın yaptığı TRT Çocuk’un çizgi karakteri Pepee de eklendi.
Beşiktaş veya Kabataş’tan motorla Üsküdar’a geçen her yolcunun karşısına dikilip “Bebelere Pepee” diye seslenip, oyuncak telefon satanlardan birininkini alıp baktım Made in China...
Oyuncağın yapılıp geldiği ülkeden de belli, eser sahibine telif ödemeden yapıldığı...
Telif Yasası adına üzücü ama televizyon sektörü adına sevindirici bir gelişme bu...
“Pepee”den önce Çin’de imal edilip Türkiye’de satışa sunulan çizgi çocuk kahraman yoktu çünkü...
Düne kadar “Caillou”, “Pokemon” gibi yabancı çizgi karakterlerin oyuncaklarının kapış kapış satıldığı Türkiye’nin, TRT Çocuk aracılığıyla yerli bir çizgi karakteri, Çin’de taklit oyuncakları yapılacak kadar sevdiriyor olması önemli...

Haberin Devamı

Tanıyana aşk olsun

Günümüzün Neşet Ertaş’ı
Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, “İncidir” albümünü Kalan Müzik’ten çıkaran İsmail Altunsaray’ı bana “Günümüzün Neşet Ertaş”ı diye tanıttı...
Saltık, sonra da “Dinle, hak vereceksin bana” deyip İsmail Altunsaray’ın albümünü verdi bana...
Bir dinledim ki, Hasan Saltık çok haklı...
İsmail Altunsaray, çoğunlukla Neşet Ertaş, biraz da Yavuz Bingöl sanki...
Altunsaray, sadece iyi bir türkücü değil, aynı zamanda bağlama ustası...
Normal bağlama da çalıyor, divan ve elektro bağlama da...
Genç müzisyen şelpe de çalıyor gerektiğinde asma davul da...
Ogün bugündür İsmail Altunsaray’ın “İncidir” albümü otomobilimin müzik setinde...
Bir “Berber”i çalıyorum, bir “Kurusa Fidanım”ı...
“Kurusa Fidanım” Neşet Ertaş’ın eseri, “Berber” ise Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’ın eseri...
“Kız Senin”, “Menevşe Koymuşlar Gülün Adını” ile “Al Yanak Allanıyor” 16 eserin yer aldığı albümdeki diğer favorilerim...