30 yıldır gazetecilik yapıyorum, Allah ömür verir de bir o kadar daha yapsam bir bakana, “Televizyonlarda Türk aile yapısıyla örtüşmeyen diziler var. Bu dizilerle alakalı bir çalışmanız var mı?” diye bir soru sormam...
Çünkü böyle bir şey aklımın ucundan dahi geçmez.
Zira bu ülkede televizyonların yayınlarını takip etmekle görevli bir kurum var.
Televizyonlar yayın ilkelerinde bir ihlal yaptığı zaman zaten RTÜK gereğini yapar.
O nedenle devletin diğer kurumlarına bu konuda iş düşmez.
Durum böyleyken Elazığ’da CHA muhabiri, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’a böyle bir soru yöneltti ve o da şöyle bir yanıt verdi:
“Toplum olarak en büyük değerleri bir arada değerin aile kurumu olduğunu her zaman övünerek söylüyoruz. Ancak aile kurumunun da olumsuz birtakım gelişmelerden korunması gerektiğine inanıyoruz. Aileyi bir arada tutan değerlerde erozyona uğrayanlar varsa yeniden canlandırılması var.
Bununla ilgili çalışmalarımızı ilerleyen günlerde kamuoyuyla paylaşacağız. Dolayısıyla güçlü aile yapısına zarar verecek görüntüler, yayınlar, söylemler, eylemler, o yapıyı zedeleyecek kamu vicdanında toplumun vicdanında sıkıntı yaratacak olan birtakım şeylerin de değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
O görüntülerin eylemleri ve söylemlerin olduğu her neyse işte yayınların bir şifresi vardır. Onu seyretmek isteyenler o şifreyi satın alırlar ve seyrederler. Ama kontrolsüz, şifresiz bir şekilde bu yayınlar dünyanın hiçbir yerinde yok. Bizde de öyle olması gerektiğine inanıyorum.”
Televizyonların insanları “dizi manyağı” yaptığı, bazı yapımcıların da daha çok reyting ve para kazanma adına işi zıvanadan çıkardıkları da bir gerçek. Bunun çözümü o yayınları şifrelemek mi?
Film ve dizilerde sigara içilen sahneler buzlandırılıyor.
Harici çekimlerden ekranlara yansıyan tabelalar, “gizli reklam” sayılabilecek her görüntü mozaikleniyor...
Şimdi de öpüşme ve sevişme sahnelerine şifre geliyor!
Hayırlı, uğurlu olsun!
Restoranların bile radyolara, “Tesislerimizde bay ve bayan mescidi mevcuttur” diye ilan verip müşteri çekmeye çalıştığı bir dönemde olur böyle vakalar!
Çağan’ın 6. filmi “Karanlıktakiler”
Pazartesi akşamı Çağan Irmak’ın altıncı sinema filmi “Karanlıktakiler”in Kanyon’da galası vardı.
Çağan Irmak’ın “Issız Adam” filminin galasından sonra yapımcı Mustafa Oğuz’a telefon açıp, bu film “Babam ve Oğlum” gibi gişe yapar. Bu filmin müzikleri de satar demiştim. “Karanlıktakiler”den sonra Mustafa Oğuz’u arayıp, filmin gişesine dair bir tahminde bulunmadım.
Nedeni şu:
Çağan Irmak, yine samimi ve sıcak bir film yaptı. Ancak “Karanlıktakiler”le, “Issız Adam”ın tarzı ve kulvarı farklı.
Örneğin Çağan Irmak, bu filmde “Issız Adam”daki gibi eski şarkıları yeniden parlatacak tarzda müzik kullanmadı. “Karanlıktakiler”de müthiş oyunculuk sergileyen iki isim vardı; Meral Çetinkaya ve Erdem Akakçe...
İkisi de ödüllük oynadı...
Çağan Irmak, filmin çoğunu Mustafa Oğuz’un Arnavutköy’deki ofisinde çektiği için yapımcısını fazla masrafa da sokmadı.
Sezen’in keyfini kaçıran haber
“Karanlıktakiler”in galasında Sezen Aksu’yla karşılaştım. Ayaküstü biraz sohbet ettik. 25 Eylül’de Kuruçeşme Arena’da verdiği konserde niye keyifsiz olduğunu sordum. Bir yakınının kardeşinin kansere yakalanmış olmasının moralini bir hayli bozduğunu söyledi.
Galadan sonra başka bir davete yetişmem gerekiyordu. TürkMax’ın Reina’daki yeni yayın dönemi tanıtım partisine katılacağım için Kanyon’dan ayrılmam gerekiyordu. Zaten Sezen de ayrılmak üzereydi. O nedenle sahnelere birkaç yıl ara verme düşüncesinin altında yatanları öğrenemedim, ama öğrenince onu da yazacağım.
Güner Özkul, doğum için gün sayıyor
Filmin oyuncularından Güner Özkul, galaya karnı burnunda geldi. Oysa filmde Güner Özkul’un hamile olup olmadığı pek fark edilmiyordu. Zira, filmin çekildiği mayıs ayında Özkul, henüz birkaç aylık hamileydi... Galada gördüğüm Güner Özkul ise doğum için gün saydığını söyledi. Leyla Bilginer’den sonra sperm bankasından hamile kalan ikinci ünlümüz olan Güner Özkul, “Doğuma iki hafta kaldı” dedi.