Dünyayı derinden sarsan küresel ekonomik krizin, “Bu ülkenin durumu zaten kötü” deyip Türkiye’ye teğet geçmesi mümkün mü?
Elbette ki değil...
Global ekonomik kriz, bizde de birçok sektörü etkilemeye başladı.
Ama kriz henüz sinemayı vurmadı.
2008’in son günlerine doğru sinema sektörüne dair medyaya yansıyan bilançolar bir hayli iç açıcı...
Yerli filmlerin yarattığı ekonomi haberlerinin magazin sayfalarından ekonomi sayfalarına taşınması da bu sektörün ne denli gözde olduğunun habercisi.
Bir zamanlar “Bitti” denilen, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarıştıracak film bulamayan Türk Sineması, bu başarıyı nasıl elde etti?
Tahlili çok iyi yapılması gereken bir konu bu!
İsterseniz bir arşiv taraması yapalım ve Türk sinemasının iyi sinema salonu yapmak, iyi film üretmek yerine ha bire mazeret ürettiği yıllara bir göz atalım.
60’lı, 70’li yıllarda da Türk sineması, böylesine bir “altın çağ” yaşadı ama sonra çöküşe geçti.
Çünkü o dönemde sinemadan tonla para kazananların hiçbiri sinemaya yatırım yapmadı.
Bakımsız sinema salonları, 70’li yılların ikinci yarısındaki “seks filmleri furyası” seyirciyi sinemadan uzaklaştırdı.
90’lı yıllarda birbiri ardına yayın hayatına başlayan özel televizyonlar da, “Türk Sineması’nı bitiren renkli cam” olarak değerlendirildi.
Kalan seyirciyi de Hollywood filmleri kapınca, Yeşilçam’a düşen “kan ağlamak” oldu.
Sinema kabuk değiştirdiAncak 2000’li yıllarda Türk sinemasına yeniden “altın çağ”ını yaşatan yine televizyonlar oldu.
Televizyon dizileri veya skeçleriyle yıldızı parlayanlara yapılan filmler, “Evde bedava televizyon izlemek varken, niye dışarı çıksınlar da sinemaya gitsinler” denen milyonları sinemalara çekti.
Üstelik TV’de yıldızı parlayanlar sinemada daha özgürdü.
Ekranda söyleyemediklerini, yapamadıklarını beyazperdede yapabiliyordu.
Küçük bütçeli Türk filmleri, dev bütçeli Hollywood filmlerini gişede ezdi geçti.
“Her mahallede bir alışveriş merkezi olur mu?” diye eleştirilen AVM’lerde açılan konforlu sinema salonlarının da lojistik desteğiyle Türk filmleri, eskiden gişede toplam yüzde 20 olan paylarını, yüzde 60 gibi bir rakama çıkardı.
Türk filmlerinin gişedeki payını üç kat artıran “Kurtlar Vadisi Irak”, “Asmalı Konak”, “Vizontele”, “Vizontele Tuba”, “Organize İşler”, “O Şimdi Asker”, “Recep İvedik”, “G.O.R.A”, “A.R.O.G”, “Muro”, “Issız Adam”, “Beyaz Melek” ve “Osmanlı Cumhuriyeti” gibi yapımların yaratıcılarına veya başrol oyuncularına bakın, hiçbiri “Yeşilçam”dan değil.
Hepsi de televizyon kökenli...
Bu da gösteriyor ki Türk sineması kabuk değiştirdi.
Televizyon, sinemayı da ele geçirdi.
Sigara karşıtı Kural ‘Sıcak’ı da affetmediCumartesi günü, “Orhan Kural her halde ‘Sıcak’ filmini izlememiş” başlıklı bir yazı yazmıştım. Çünkü sigara düşmanı Kural’ın değişmeyen bir kuralı vardı. Kural, hangi filmde, dizide sigara içildiğini görse, soluğu mahkemede alıyor, o projenin yapımcısını sigara firmalarının adamı olarak damgalayıp, haklarında suç duyurusunda bulunuyordu.
Sigara düşmanı Kural, nasıl oldu da “Sıcak”ı atlamıştı?
Yazımın çıktığı gün Sigarayla Savaş Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural’dan şöyle bir e-posta aldım.
“Değerli Ali Bey... Evet ‘Sıcak’ Filmini izlememiştim ama başta Atilla Atasoy ve Nurcan Sabur olmak üzere çok sayıda kişi beni arayıp filmdeki sigara rezaletini anlattı. Zaten Abdullah Oğuz daha önce de ‘O Şimdi Asker’ filmiyle ‘suçlu’ bulunup ceza almıştı. Herhalde sigara firmaları ile arası çok iyi. Pazartesi günü savcılığa vereceğim.” Türkiye, aksayan birçok yanı olsa da sonuçta demokrasi ve hukuk ülkesi.
Herkes, bir başkası için “Suç işliyor” diye düşünüp, dava açabilir. Türk adaleti geç de olsa kimin haklı olduğuna karar verir.Örneğin ben de Prof. Dr. Orhan Kural’ın jüri üyesi olarak görev yaptığı Star TV’deki “Olmaz Böyle Şey” adlı programın izleyicinin ruh sağlığı için zararlı olduğunu düşünüyorum.
Ama bunun için gidip de Cumhuriyet Savcılığı’na programın yapımcıları ve Orhan Kural hakkında suç duyurusunda bulunmuyorum. Çünkü ben demokrasiyi, her şeyin istediğim gibi düzenlendiği bir yönetim biçimi olarak algılamıyorum.
Demokrasinin, insanların karşı oldukları fikirlere de tahammül ettikleri sürece güzelleştiğine ve taçlandığına inanıyorum.