Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Avcılar’da bir grup şehir magandasının polis kıyafeti giyerek bastıkları müzikholden bir kadını saçından sürükleyerek kaçırmasından sonra yapılan “resmi açıklama”lar ve yorumlar, bu ülkede bazı şeylerin olması gerekenle - olan arasında ne kadar da farklar olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Televizyon kanallarının çoğu, müzikholün güvenlik kameralarının saniye saniye kaydettiği bir zorbalığı ekrana getirirken hiç kimsenin “sahte polisler”e müdahale etmemesini eleştirdi.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, “Her polis yeleği giyen, arabasında mavi ışık olan kişi polis değildir. ‘Ben polisim’ diyene kimlik sorun. Şüpheleniyorsanız mutlaka 155 Polis İmdat’ı arayın” dedi.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in bu konudaki açıklaması ise “Vatandaş kimlik soracak, polis de göstermek zorunda” oldu.
Aslında olması gereken bu...
Peki olabiliyor mu?
Hayır.
Görüntüler ortada...
Avcılar’daki müzikholü basanlar, önüne çıkanın kimine cop, kimine tekme sallıyor, sonra da genç bir kadını sürükleyerek götürüyorlar.
Böyle bir durumda vatandaşa, “Ben polisim diyene kimlik sorun” tavsiyesinde bulunmak, “O dayaklardan siz niye nasibinizi almadınız?” demekten başka bir şey değildir.
İnsanlardan 155’i arayıp polisi polise şikâyet etmesini beklemek, durup dururken başlarını derde sokmalarını beklemektir.
Türkiye, demokrasinin gerçek anlamda hayata geçtiği, insan hakları konusunda hiçbir ihlâlin yaşanmadığı bir ülke olsa, insanlardan “resmi açıklamalar”da dile getirilen duyarlılığı bekle.
Ama gel gör ki Türkiye, çoğu konularda maalesef hâlâ bir polis devleti.
Türkiye, haksız yere polisten dayak yiyen binlerce insanı bir yana bıraktım, 1 Mayıs’ta Taksim’de eşiyle cafede oturmaktan başka hiçbir suçu olmayan yaşlı bir adamı tokatlayan o polisi bulup cezalandırdı mı?
Hayır...
İnsanlara, “Polise kimlik sorun” demek kolay.
Polis, kimliğini göstermeyip, “Sen misin bana kimlik soran?” deyip soranı benzettiğinde ne yapacağınızı da açıklayın o zaman.

Reyting tartışmaları AGB’nin müdürü Arzu Eder’i hasta etti
Reytingle hiçbir işim, ilişkim yok. Ancak magazin gazeteciliği yapan biri olarak, televizyon dünyasında dengeleri belirleyen sistemi yakından takip etmeye özen gösteriyorum.
Türkiye’deki televizyonların reyting ölçümünü yapan AGB ve onun her gün üyelerine açıkladığı reytingler üzerine son günlerde yapılan bazı haberler ve yorumlar karşısında şaşıp kalıyorum.
Bazen öylesine yalan ve yanlış bilgiler üzerine haber ve yorumlar yapılıyor ki, okuyunca veya dinleyince pes diyorum.
Zaman, Yeni Şafak, TRT ve ATV’nin liderliğinde oluşturulan bu reyting kaosu AGB’yi yönetenleri etkilemiyor mu?
Etkilemez olur mu?
Öğrendiğim kadarıyla AGB ve kendisi hakkında ortaya atılan iddialar AGB Genel Müdürü Arzu Eder’i hasta etti.
Ortaya atılan iddialar Arzu Eder’in vücut kimyasını bozdu.
Son günlerde yaşadığı stres Eder’i hasta etti.
Eder, adları bende saklı tamamen stres kaynaklı iki hastalıktan kurtulmak için tedaviye başladı, ama işi zor.
Çünkü o rahatsızlıklardan biri tedaviyle geçen türden, ama öteki değil. Gelir ve bir daha gitmez.