“Bir iş nasıl başlarsa öyle gider” derler.
Bizim Uzakdoğu seyahatimiz de ilginç bir sürprizle başladı ve öyle devam ediyor vallahi!
Atatürk Havalimanı’ndan bizi Uzakdoğu’ya götürecek THY uçağından içeri girip, yerimi buldum. İçinden yolda okuyacağım kitapları alıp, çantamı başucu dolabına koydum. Tam yerime oturacakken yolculara yardımcı olan hosteslerden biri, “Ali Bey, hoş geldiniz” dedi. Ben de aynı nezaketle karşılık verip yerime oturacaktım ki aynı hostes, “Ben sizi tanıdım ama siz beni tanımadınız?” demesin mi?
Buyur buradan yak!
Mahcup bir şekilde, özür dilerim, ama vallahi çıkaramadım deyince bu kez şu karşılığı verdi:
“2009’da Aydın Doğan Meslek Lisesi’nde okurken Milliyet’te staj yapmıştım sizin yanınızda.”
Buna rağmen hafızamda bir şey canlanmayınca mecburen göz attım
yaka kartına.
Allah’tan Müge Başiş ismi çok da yabancı gelmedi bana.
Bizde staj yaptığında liseli bir kızdı, aradan geçen altı yılda üniversiteyi bitirdi, hostes oldu. Liseli Müge gitti, yerine havalı bir genç kız ve hostes geldi.
Uzakdoğu uçak yolculuğumuzun ikinci durağında Hong Kong’dan Singapur’a gidiyoruz THAI ile. Tıklım tıklım dolu uçakta arkadaşım Barbaros ve benden başka Türk yok.
Hostesler servise başlayınca o da ne?
Tanıdık bir Türk markası var ikram edilen içecekler arasında.
Hosteslerin sıkça ellerine alıp yolculara verdiği Dimes’in şeker ilavesiz yüzde 100 doğal meyve sularını görünce, her şeye rağmen gurur duydum ülkemin geldiği yerle...