Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Vatan kurtaran bir çocuğun hikâyesi


Önceki akşam çok özel bir davet vardı Dolmabahçe’de...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 70 yıl önce hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’ndaki davete katılanlar sıradan bir belgesel ya da film değil, vatan kurtaran bir çocuğun hikâyesini izledi.
15 yıldır Atatürk belgeselleri yapan Can Dündar’ın yazıp yönettiği “Mustafa”, aslında bir çocuğun özelinde, bir vatanın kurtarılışının ve bir devletin kuruluşunun da öyküsü...
Atatürk’ü, resmi söylemin dışına çıkıp dehası ve üstün yanları kadar zaaflarıyla da anlatan belgesel, 29 Ekim’de vizyona girecek.
Ve bu Türkiye’de bir ilk olacak.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir devlet kurup bıraktığı bir ulusun çocukları, ölümünün 70. yılında sinemalarda resmi ideolojinin Atatürk’ünü değil, Can Dündar’ın Atatürk’ünü izleyecek.
“Bu da ne demek?” diyebilirsiniz. Yanıt, sözün sahibi Can Dündar’dan: “Kışlalarda, okullarda anlatılan Atatürk, zamanla devrimci bir lideri, şablonlara hapsetti, katılaştırdı. Heykeller, büstler, rozetlerle insancıl özelliklerinden uzaklaştırılmış bir şef yaratıldı. Ben kendi Atatürk’ümü anlatmak istedim.”
Dolmabahçe’nin bahçesine kurulan çadırlarda beyaz leblebili, rakılı kokteyl sonrası gerçekleşen galada gösterilen “Mustafa”, Atatürk’ü en yalın haliyle beyazperdeye yansıtan bir yapım.
Mustafa; liderlik dehası kadar, zaafları da olan bir insan...
Mustafa; hayatı cephelerde, savaşlarda geçmesine karşın karanlıkta uyumaktan korkan bir insan...
Mustafa; unutulmaktan korktuğu için konuşmalarının ya da yazılarının çoğunu “Beni hatırlayınız” diyerek noktalayan, yalnız ve mutsuz bir insan...
Mustafa; Çankaya’da ya da Dolmabahçe’de yaşadığı yalnızlığını günde üç paket sigara, 15 kahve ve 1 büyük rakıyla gidermeye çalışan bir insan...
Mustafa; “En büyük hatam evlenmekti. Orduları idare ettim ama bir kadını idare edemedim” diyebilen ve özeleştirisini yapabilen bir insan...


Mustafa, tarlasından kargaları vatanından düşmanları kovaladı
Can Dündar’ın belgeselinde “Mustafa” için yaptığı şöyle bir vurgu var: “Babasını kaybedip evsiz kalınca çalı çırpıdan bir yuva yaptı kendine... Yarın, toprağını kaybeden halkına, çöken çınarın dallarından yepyeni bir yurt kuracaktı.”
Aslında Dündar’ın belgeseli sadece bunu değil, bunun gibi birçok şeyi de gözler önüne seriyor. Belgesel, çocukluğu Langaza’da tarlalarını istilâ eden kargaları kovalamakla geçen Mustafa’nın, büyüdüğünde vatanını işgal eden düşmanları da aynı şekilde kovalayan bir komutana dönüştüğünü de anlatıyor.

Atatürk’ün medya sevdası
Belgesel, medyanın önemini kavrayan Atatürk’ün gazete patronluğuna soyunduğunu, ama bu uğurda parasını batırdığını, düşmanı yanıltmak için gazetelerde nasıl da yanlış haber yaptırdığını, hatta Hatay’ın elden gitmesi sırasında bir gazeteye “Asım Us” takma adıyla yazı yazarak başbakanını kamuoyu karşısında nasıl da zor durumda bıraktığını da gün ışığına çıkarıyor.
Dündar’ın belgeselinde dikkat çeken bir ayrıntı da şu:
Günümüzdeki gibi 1930’larda da dünyada global bir ekonomik kriz yaşanıyor. O zamanın global ekonomik krizleri bugünkü gibi “teğet” geçip gitmiyor, Türkiye’yi de vuruyor.
İktidar yandaşı medya ve etrafındakilerin gerçeği gizlediğini anlayan Atatürk, vatandaşın halini anlamak için bir yurt gezisine çıkıyor. Çığ gibi yağan şikâyetler Ata’yı bile bunaltıyor. Buna rağmen Atatürk, kendisine uzatılan her şikâyet mektubunu açıp, okuyor, herkesin derdini dinliyor.
Ne Atatürk, geçim sıkıntısından dert yanan çiftçileri, “Ananı da al git” diyerek kovuyor, ne de korumaları derdini anlatmaya çalışanları yaka paça indiriyor.
Belgeselde de vurgulandığı gibi Atatürk’ün Türkiye’ye getiremediği ya da yerleştiremediği tek şey demokrasi oldu. Bugün demokrasi var ama şikâyetlerini dile getirip, haklarını arayanların gördükleri muamele de ortada...

Pera, Ata’yı da bozuyordu
Belgeselin ilginç ayrıntılarından biri de İstanbul ve Beyoğlu’nun Atatürk’ü de yoldan çıkardığına ilişkin... Pera’nın kadın ve içkiden ibaret bir yüzü, genç bir subayken Mustafa’yı da sarmalına almış, ama Allah’tan Atatürk paçayı erken kurtarmış.
Mustafa Kemal Atatürk gibi bir Balkan çocuğu olan Goran Bregoviç’in nefis müzikler yaptığı belgeseli izledikten sonra, şu sorular takıldı aklıma.
Bu ülke, “Beni unutmayınız, beni hatırlayınız” diyen bir kurtarıcısı ve kurucusu için bunca yıldır niye böyle bir belgesel yapmadı ya da yapamadı?
Türkiye’nin yaz-boz tahtasına dönen eğitim sistemi, Atatürk’ü çocuklarına, resmi ideolojideki gibi tanıtmak yerine Can Dündar’ın yaptığı gibi anlatsaydı, bu ülkede Mustafa Kemal’i sevmeyenlerin sayısı artar mıydı, yoksa azalır mıydı?
Ne dersiniz? Ben, “Can Dündar’ın Atatürk’ü”nü çok sevdim. Tahminim o ki izleyince siz de seveceksiniz.
Teşekkürler Can Dündar...
Teşekkürler Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu mekânda “Mustafa”nın yeniden doğmasını sağlayanlar...