Cüneyt Sadıç

Cüneyt Sadıç

csadic@destinationsforever.com

Tüm Yazıları

Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi, o öfkeyle Tophane minaresini cebime sokmayayım mı borudur diye, Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır diye, orada buldum iki çifte bir kayık, çek kayıkçı Eyüb’e, Eyüb’ün kızları haşarı bir tokat vurdular enseme, gözlerim fırladı dışarı ben de oturdum yazdım bu yazıyı...

Haberin Devamı

İstanbuldan efsaneler ve deyimler

Deyimler

Balık kavağa çıkınca

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e kavuştuğu noktadaki Rumeli Kavağı’yla, Anadolu Kavağı’nda balık tutmak, hem çok rüzgarlı olmaları hem de kuvvetli akıntı nedeniyle neredeyse imkânsız gibiymiş. Balığın bollaşıp, fiyatının düştüğü zamanlarda Marmara’da tutulanlar, buralara kadar götürülüp satılırmış. İstanbullu balıkçılar, normal zamanlarda pazarlık yapan müşterilerine, “O fiyat ancak balık kavağa çıkınca olur” derlermiş. Bir işin olamayacağını anlatan bu deyim, o zamanlardan kalma...

Dingo’nun Ahırı

İstanbul’da iki atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, dik Şişhane yokuşu için Azapkapı’da tramvaya takviye atlar eklenir, Taksim’e varıldığında da Dingo isimli bir Rumun ahırında dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlermiş. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırdan esinlenerek, girenin çıkanın belli olmadığı yerler için Dingo’nun ahırı deyimi kullanılmaya başlanmış.

Ateş pahası

Kanuni birgün Halkalı civarında ava çıkar ama aniden bastıran sağanakla bir eve sığınır. Ateşin karşısında ıslanan esvaplarını kuruturken keyiflenen Kanuni yanındakilere, “Şu ateş bin altın eder” der. Yağmur dinmeyince geceyi de köylünün evinde geçirirler. Misafirleri tanımasa da zengin olduklarını sezen köylü, sabah borcumuz nedir diyen Kanuni’ye “Bin bir altın” der. Kanuni’nin yüzündeki ifadeyi gören köylü, ateşe bin altın değerinin kendisinin biçtiğini söyleyip, “Geceleme sadece bin altın” der.

Haberin Devamı

İstanbuldan efsaneler ve deyimler

Efsaneler

Rumelihisarı

Fatih, İstanbul’u fethetmek için Güzelce Hisar’ın karşı kıyısına bir hisar daha yaptırmak ister. Roma İmparatoru’nu kuşkulandırmak istemediği için de Boğaz’ın Rumeli tarafında, bir av köşkü yaptırmak için İmparator Konstantinos’tan yer ister. İmparator, bu işten kuşkulanır ama reddedip ilişkiyi de bozmak istemez. Bir sığır derisi göndererek; “Eğer padişah bu sığır derisinin içinde kalacak şekilde bir yer
yaparsa kabul ederim” der.

Fatih, bu şartı kabul eder ve İmparator’un göndermiş olduğu sığır derisini ince şeritler halinde dilim dilim güzelce kestirir. Sonrasında da şeritleri uç uca ekleyerek geniş bir alanı çevirir. İçine de Rumelihisarı’nı yaptırır. Hisar inşa edildiğini duyan İmparator “Barışa aykırı kale yaptınız” diyerek hemen elçisini yollar ama Fatih dilim dilim kesilmiş sığır derisini elçiyle geri gönderir ve “İzninizle bir sığır derisinin içinde kalacak büyüklüğünde yaptık. Varsa fazlası yıkalım” der.

Tahta kılıcın sırrı

Osmanlı’nın İstanbul’u kuşattığı günlerdir. Tanrı melekleriyle tahta bir kılıcı İmparator Konstantinos’a verilmek üzere, Agapios adındaki bir keşişe gönderir. Bu kılıç, şehri Türkler’den koruyacaktır. Agapios kılıcı götürür ama İmparator kılıcın tahtadan yapılmış olduğunu görünce müthiş öfkelenir ve keşişi kovar. Agapios o üzüntü ve kızgınlıkla gider ve kılıcı Fatih’e sunar. Fatih, bu kutsal armağanı kabul eder ve çok kısa bir süre sonra Konstantinopol düşer.

Haberin Devamı

Tılsımlı el

Denir ki, vakti zamanında At Meydanı’ndaki Dikilitaş’ın dibinde bakırdan tılsımlı bir el varmış. Bir tüccar İstanbul’a mal getirdiğinde gider, bu tılsımlı elin içine akçeleri koymaya başlar. Akçeler, getirilen malın gerçek değerine ulaştığında el avucunu kapatırmış. Günlerden bir gün, tüccarın biri yanında atla birlikte gelmiş ve bakır ele akçeleri saymaya başlamış. El 40 akçede kapanınca, tüccar öfkeyle “40 akçe ne demek, 10 bin akçeye bile vermem bu atı” diyerek bir vuruşta eli kırmış. Muhafızlar tüccarı yakalayıp boynunu vurmuşlar. Sahipsiz kalan at da fazla yaşamamış, ölmüş. Derisi de 40 akçeye satılmış.

İstanbuldan efsaneler ve deyimler