21.05.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
Birsen Altuntaş
DEMET Akbağ’ın sempatiklik, hazır cevaplık ve espri yeteneği konusunda kendisinden aşağı kalmayan bir de kız kardeşi var. Akbağ’dan 14 ay küçük olan Sedef İybar ablası gibi oyunculuk yeteneğiyle değil, ekranda yaptığı yemek programlarıyla adını duyuruyor, son dönemde “Sedef’le Her Sabah” isimli yemek ve sohbet programıyla TV8’de seyirci karşısına çıkıyor.
İYBAR, “Canlı yayında hiç denk gelmedik, başka birine hiç konuk olmadık. Mesela Demet’e söylenecek negatif herhangi bir şey olursa, birden atmaca gibi hırçınlaşıyorum. Hani anne çocuğunu korur ya, ben onu korumak adına çok lüzumsuz bir tavır sergiliyorum. Bunun oyunculukla, Demet’in kariyeriyle hiç ilgilisi yok. Çocukluğumdan beri böyle” diyor.
Abla-kardeş değil, ikiz gibiyiz
Demet Akbağ’ın sempatiklik, hazır cevaplık ve espri yeteneği konusunda kendisinden aşağı kalmayan kız kardeşi Sedef İybar da ekranda yaptığı yemek programlarıyla tanınıyor
Demet Akbağ’ı nasıl bilirsiniz? Çok yetenekli, sempatik, hazır cevap, taklit yeteneğinde üstüne yok, güzel şarkı söyleyen vs.... Yıllardır rol aldığı film, dizi, reklam ve tiyatro oyunları ile son dönemde sunduğu Kanal 1’deki “Süper Aile” ve NTV‘deki “Hiç Bunları Kendine Dert Etmeye Değer mi?” isimli programlarla izlediğimiz Akbağ’ın sempatiklik, hazır cevaplık ve espri yeteneği konusunda kendisinden aşağı kalmayan bir de kız kardeşi var. 1.74 boyundaki Akbağ’dan 14 ay küçük ve bir santimetre kısa olan Sedef İybar ise ablası gibi oyunculuk yeteneğiyle değil, ekranda yaptığı yemek programlarıyla adını duyuruyor. Son dönemde “Sedef’le Her Sabah” isimli yemek ve sohbet programıyla TV8’de seyirci karşısına çıkan İybar, geçen hafta ablasını programına konuk etti. Program sonrası konuştuğumuz iki kardeş, esprileri ve dostluklarıyla bizi kendilerine hayran bıraktı.
Kardeşinizin yemek programına kaçıncı kez konuk oluyorsunuz?
Demet Akbağ: Sedef’in bu üçüncü kanalı, ilk HABERTÜRK’te başladı, sonra geçen yıl ATV’de yemek programı yaptı. Şimdi TV8’de... Ben her yeni programın ilk konuğuydum. TV8’deki programının da ilk konuğu bendim. Şimdi yeni sinema filmimiz “O.... Çocukları”nın tanıtımı için ikinci kez geldim. Sedef benim uğuruma inanıyor. Bir de “İlk yayında ben heyecanlanırım. Sen deneyiminle toparlarsın” diyor.
Sedef İybar: Hiçbir zaman hiç tanımadığım, hiç ilişiğimin olmadığı birileriyle program yapmadım. Bu beni çok rahatlatıyor. Bana sabahın erken saatinde misafirliğe gelseler, aynı programdaki şeyler olur. Poğaçalar, kurabiyeler...
D.A: Ve Sedef’e gidilirken mutlaka aç gidilir.
S.İ: Bizim evin kapısı hep açıktır ve her saatte mutlaka evde bir yemek hazır olur. Ya buzlukta bir mozaik pasta, ya dolma... Beni tanıyanlar bunu çok iyi bilir. Bu durumu programda da yaşatıyorum. Öncesinde yemek programlarını çok inceledim. Sahtecilikleri gördüm. Hayatında evinde mutfağa girmemiş insanların adına programlar, yemek kitapları üretilen bir memlekette, bu daha nereye kadar gider diye baktım. Olmamış insana, aslan yelesi takıp onları aslan yapmak falan...
D.A: Böyle konuşur benim kardeşim.
S.İ: İstanbul’da yapılan güzel etkinlikleri de ev hanımlarına sabahın erken saattinde bir kültür ajandası yaparak duyurmak istedim. Bir gün resim ve heykelden, bir gün bir filmden bahsediyoruz. Önünde ceket iliklenecek herkesi programa davet edip saygıyla yaptıklarından bahsediyoruz. Buna hepimizin ihtiyacı var. Bence sabah programlarında çok fazla def çaldık, dans ettik. Birazcık öğrenmeye ve bilgi almaya ihtiyacımız var.
Demet Hanım sizi yıllardır tanıyoruz ama kardeşiniz Sedef Hanım’ın da sizin kadar neşeli ve rahat olduğunu açıkçası bilmiyordum.
D.A: Ben onu yıllar önce keşfettim valla...
S.İ: Arada Kuleli’den asker getirir, sonra nöbetine geri koydururum. Böyle konuşmayı seviyorum.
D.A: Dili sivridir yani... Bana “Mesleğin gereği hepsi arkadaşın, sen yapma ama ben kimin hakkında ne düşünüyorsam söyleyim. Beni bırak. Bu yaştan sonra bana bir şey olmaz” diyor. Ben de, “Söyle kiminle ilgili canın ne istiyorsa” dedim.
‘Oyunculuk yordu beni’
Çocukluğunuzda ilişkiniz nasıldı?
D.A: Çok iyi anlaşırdık. Aramızda bir yaş fark var ve ikiz gibi büyüdük.
S.İ: Demet not alırdı, yazardı, günlük tutardı. Çok hikâye kitabı okurduk. Mesela Kemalettin Tuğcu’nun neredeyse kuzenlerini tanıyor durumundayız. Biz Ayşegül serisiyle başladık. Demet nereye gitse sepeti koluna takar Ayşegül taklidi yapardı. Demet daha çok kapanırdı yalnız kaldığı zamanlarda, ben sıkça mutfakta olurdum. Bu işler o zamandan.
D.A: Malkoçoğlu seyreder, Cüneyt Arkın olurdum. Annemin beyaz gömleğini giyerdim, kılıç alırdım. Sedef tezgâha yetişemezdi, “Babaanne kaç yumurta kırdın gene?” derdi. Babaannem de, “‘Kızım sen ne karışıyorsun, ne yapacaksın yumurtayı?” derdi.
S.İ: O zamanlarda terapi kelimesi günlük kullanıma girmemişti. Bunu çok kullananlara söylüyorum. Terapi için de girip hamur için stres atabilirsiniz ama mutfakta olmak ve iyi yapmak, güzel bir yemek sunmak başlı başına kendi içinde bir sanattır. Bence erkek, hanım ayırmaksızın, herkese de çok yakışıyor. Ayrıca erkekleri de seksi yapıyor.
D.A: Bence de mutfaktan anlayan erkek çok önemli.
Çocukluğumdan itibaren Demet’in annesi gibiydim
İkinize birlikte program yapma teklifi geldi mi hiç?
S.İ: Geldi, aralarda da yine geliyor.
D.A: Hadi bakalım Sedef... Ben de bazen hayatımın bundan sonraki bölümünde yavaş yavaş başka şeyler deneyebilirim diye düşünüyorum. Oyunculuk yordu biraz.
S.İ: Ben aslında çocukluğumdan beri gördüğüm tiplemeleriyle “Pandoranın Kutusu” adıyla Demet’e bir proje hazırlamıştım. O kutunun içinde bir adet ataç, çengelli iğne, kalem koyalım. Çünkü Demet’in, sadece bir objeyle bir tipleme yaratma mahareti var. Çocukken mesela bir kalemi alır, bizim kimya öğretmenimiz olurdu. Ya da bir tebeşir parçasıyla Matematik öğretmenimiz Suna Hanım olurdu. Dolayısıyla şalları, kalemleri o kutunun içine koyup Demet’e tiplemeler yaptırabiliriz diye düşündüm. Ben konuşurum, yemek yaparım ama sesim güzel değil, oyunculuk yapamam ama Demet’te bu yetenekler paket paket, demet demet hâlâ duruyor. Ama mutlaka canlı olması gereken bir programda böyle bir şey yapılsa...
‘Atmaca gibi hırçınlaşıyorum’
Birbirinizin programlarını izleyip eleştiriler de bulunur musunuz?
D.A: En kötü eleştirmenim. En çok onu merak ederim ne diyecek diye. Ondan bir mesaj alırsam rahatlarım, bazen hiç aramaz. Eyvah derim kötü bir şey söyleyip benim moralimi bozmamak için aramıyor. Aramazsa takılırım. Ben annemi ararım. Annem aracılığıyla dertleşiriz, anne Sedef izlemedi mi, ses seda çıkmadı?
S.İ: Benim bir de kötü bir tarafım var. Demet ondan korkuyor bence... Canlı yayında hiç denk gelmedik, başka birine hiç konuk olmadık. Mesela Demet’e söylenecek herhangi bir negatif şey olursa, birden bir atmaca gibi hırçınlaşıyorum. Hani anne çocuğunu korur ya, ben onu korumak adına çok lüzumsuz bir tavır sergiliyorum. Bunun oyunculukla, Demet’in kariyeriyle hiç ilgisi yok. Çocukluğumdan beri böyle... Bana şeker verildiği zaman, Demet’e diye elimi uzatırdım. Onu nasıl unutursunuz diye... Bana niye veriyorsunuz önce, benden büyük biri var.
D.A: Ben bunu iki çocuğu olan arkadaşlarımdan biliyorum, küçük çocuğun mutlaka abiye ya da ablaya bir hayranlığı oluyor. Bir yaş da olsa aramızda senin öyle bir durumun vardı demek ki bana karşı.
S.İ: Demet çok mutevazı ama ailedeki sembol, neşe. Aile toplantısı olurdu hadi bakalım Demet, hazırlan. İkiz gibi büyüdük.
D.A: Sedef’in lakabı ergenlik döneminde, ortaokulda limon çocuktu... Doktorlara gidiyorlar, çare bulamıyorlar, sinirsel deniliyor, “12 yaşında çocuğun ne siniri olur?” diyorlar. Kopacak zayıflıktan... Ben de ailede gürbüz ve ağlıyorum keşke bana da bir şey olsa da ben de zayıf olsam diye... Ben onun zayıflığını kıskanıyorum. Geçen de, “O zaman onun adını koyamadık, çocuk psikolojisiyle acaba sen ailede bu kadar öndeydin ben seni o zaman kıskandım mı? Bir hastalık yarattım da ilgiyi mi çekmeyi istedim” dedi.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
D.A: Kalabalık bir ailenin çocuklarıyız. Babaanne ve anneanne figürü bizim evde çok büyük rol oynar. Annem tam bizi gezdireceği, sosyalleştireceği, sinema, tiyatrolara götüreceği yaşta, küçük kardeşimiz Kemal’i doğurunca bizim bütün sosyal hayatımızdan sorumlu anneanne ve babaanne oldu. Çok gezdirdiler, filmleri de severlerdi. Ben siyah beyaz filmlerle büyüdüm. Bence oyunculuk ateşi babaannemle o yıllarda gelişti.
S.İ: Dedem avukattı. Görevi sebebiyle Denizli’ye gitmiş. Aile dedem vefat edince İstanbul’a taşınmış. İstanbul’a taşınırken babaannem kitapları sığdıramamış ve kapının önüne koymuş, bir sandalyeye oturmuş ve dağıtmaya başlamış. Dedemin kardeşleri Osmanlıca’dan çeviri yaparak geçimlerini sağlayan insanlar.
Ağır bir Türkçe’ye takık bir aile, babam da böyleydi. O kitapları eşyaların dışında ayrı bir kamyonla taşımışlardı. Evde bir şeyin konuşulması ve bir yerden bir şeyin kulağınızda kalması lazım. Bu çok önemli.
D.A: Çocuktum hatırlıyorum, sel basmıştı, dedemin kitaplığını sular basmıştı, ıslak kitaplarını annem kuruturdu.