Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

BAŞARILI DiYET iÇiN PSiKOLOJiK DESTEK ŞART



Prof. Dr. Bengi Semerci, diyet sırasında çevreden gelen ‘caydırıcı ve sürükleyici’ baskılara hazırlıklı olunması gerektiğini söylüyor. Çünkü psikoloji diyet üzerinde büyük rol oynuyor


Yetiştirilme tarzımız gereği sorumlulukları başkasına yüklemeyi seviyoruz. Diyette başarısız olunca bu ‘diyetisyenin’ ya da çevredeki ‘yemeyi ısrar edenlerin’ suçu olabiliyor. “Başarı oranı, diyeti nasıl algıladığınızla çok alakalı” diyen Semerci’ye göre diyeti hayatın odak noktasına oturtmamak gerek.

Diyetin zorluklarını bizimle paylaşır mısınız?
Prof. Dr. Bengi Semerci: Diyetin zorluklarını algılamak birçok şeyle bağlantılı. Örneğin, kişinin ne kadar kilo vermek istediği, ya da vermek isteyip istemediği gibi. Eğer kilo vermek istiyorsa, sağlık için mi yoksa estetik ya da çevreden gelen baskılar nedeniyle mi olduğu çok önemli. Çevreden çok baskı varsa, daha önceden diyet birkaç kere denenmiş ve sık sık başarısızlık yaşanmışsa, moral çabuk bozulur. “Ben ne yaparsam yapayım bu kilolardan kurtulamayacağım” hissi oluşur. Bir de çevreden gelen ‘yapamıyorsun’ ‘beceremiyorsun’ baskıları var.

Çevre baskısı insanları ne kadar zorluyor?
B.S. “Senin fazla kilon yok, niye diyet yapıyorsun ki?” veya “Bir kerecik yesen ne olur. Kırk yılda bir kere bir araya geldik. Sen de bizimle bir lokma pasta ye” gibi hem caydırıcı hem de sürükleyici baskılar var. Her ikisi de rahatsız edici olabiliyor. Eğer diyeti sizi zorlayacak ve günlük hayatınızı çok etkileyecek bir şey gibi görüyorsanız, doğal olarak kendinizi durduramaz, çevreye de bahsedersiniz. Hayatınızın odak noktasına çok oturmuşsa, bir sıkıntı yaratacaktır. Bu davranışlarınızı, örneğin, neden asabi olduğunuzu, herkes yerken neden yemediğinizi insanlara bir şekilde açıklamak zorunda kalabilirsiniz.

Siz tanıdığım en ‘formda’ profesörlerden birisiniz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
B.S. Teşekkür etmem gereken bir ‘aile genetiği’ var. Ancak yaşınız ilerledikçe, metabolizmanız yavaşladıkça, ne kadar hareketli de olsanız, bir süre sonra yediğiniz besinlere dikkat etmeniz gerekiyor. Ben ‘kötü’ bir diyet hastasıyım. Çünkü diyet yapmak alışık olduğum bir şey değil. Belki de diyeti mutlaka uymam gereken bir şey olarak değil, örneğin saat 10:00 da bir konuşma, 11:00 de ara öğün var gibi diğer iş listemin arasına yerleştirmem gerekiyor.

Bunu başarmak için ‘farkındalık’ mı önemli?
B.S. Farkındalık önemli ama yemek hızı da önemli. İnsanlar çok aç olduklarında, o yemeğin sanki bir an önce bitmesi gerekiyormuş gibi bir tutum sergiliyor. Masadaki diğer insanlar da yavaş yedikleri için yemek oranları artabiliyor. İkinci, üçüncü tabağı alabiliyorlar. O zaman da, doyma merkezine bir sinyalin gidip, sen doydun demesine engel oluyor. Yemek sırasında biraz mola verirseniz, aslında doyduğunuzu fark ediyorsunuz. Karın, gözden daha çabuk doyuyor. Bizim sadece diyetimiz değil, kendimizi gözlemleme yönümüz eksik.

Bunun sizce nedenleri nedir?

Haberin Devamı

B.S. Yetiştirilme tarzımız. Bir şeyi yapmamız için, birisinin söylemesini bekliyoruz. Başkalarının ‘zayıfsın’, ‘şişmansın’, ‘mutsuzsun’ ya da ‘neşesizsin’ demelerini önemsiyoruz. Genelde, kendimizle ilgili gerçekçi olarak düşünmüyoruz ve bununla ilgili bir sorunum var demiyoruz. Mutlaka birilerinin söylemesi gerekmez.

Sorumluluk almaktansa, diyet listesinin değişmesinde ısrar edenler var.
B.S. Türkiye’de eğitim ve yetiştirilme tarzımız sorumluluk almaya yönelik değil. Benim üşüyüp, üşümediğimi ‘annem bilir’. Çünkü annem öyle istiyordur. Bu beslenme için de geçerli. Çocuğun ne kadar yiyeceğine anne karar verir. Dolayısı ile de, çocuk hiç bir zaman sorumluluğu üstlenmiyor, suçlanmayı kabullenmiyor. “Şişmanım, çünkü annem yedirdi” diyor.

“Kilo veremedim, çünkü bu diyet işe yaramıyor”, “Bu diyetisyen kilo verdiremiyor” oldukça yaygın ifadeler.
B.S. Diyette başarısız olanlar “Dilara’ya gittim. Liste verdi ama işe yaramadı” diyebilir. Başarılı olanlar da “Diyete çok güzel uydum” diye başarıyı sahiplenir.