Serhan Süzer, tam bir işkolik. Çalışırken yemek yemeyi bile unutuyor. Ancak bu yoğun iş temposunda dengeli bir beslenme düzeni oluşturmak mümkün. İşe, günün en önemli öğünü kahvaltıyla başlamak şart!
1977 yılında İstanbul’da doğan Hasan Serhan Süzer, orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, yüksek öğrenimini Kanada’nın Montreal kentindeki McGill Üniversitesi’nde finans ve muhasebe alanlarında tamamlamış.
Ritz -Carlton İstanbul otelinin açılışından itibaren otelin mülk yönetimini üstlenmesinin yanı sıra, 2003’ten beri Süzer Grubu Uluslararası İlişkiler Departmanı Yöneticisi görevini sürdürüyor. Çalışırken yemek yemeyi unuttuğunu söyleyen Süzer’in olmazsa olmazı sabah kahvaltısı.
Beslenme alışkanlıklarınızdan başlamak istiyorum, nasıl bir düzeniniz var?
Beslenmeyle ilgili sabit bir program takip etmiyorum. Ama bilinçaltım beni hep kontrol eder. Örneğin çok yemek yediğimi düşündüğüm günün ertesinde öğle yemeğini salatayla geçiştiririm.
Kilo yönetimi yapıyor musunuz?
Son 10 senedir aynı kilo aralığındayım. Bazen kilo alsam da kıyafetlerde bir fark olmuyor. Bazı kişiler
yoğun çalıştığında veya stresli olduğunda daha fazla yer. Aç kalırsa sinirli olur. Ben tam tersi, yemeyi unutabiliyorum. Bazen saat 16.00’ya kadar hiçbir şey yememiş olabiliyorum.
Spor yapıyor musunuz?Şimdiye kadar yapmadığım spor kalmadı diyebilirim, ama bugün yeteri kadar zaman ayıramıyorum. En zevk aldığım futbol oldu. 13 -14 yaşlarında teniste de iyiydim. Beş yaşımdan beri kayak yapıyorum.
Spor disiplininizi iş yaşamında kullanıyor musunuz? Sporcu kökenli olmak çok büyük bir avantaj. Kolay pes etmemeyi ve mücadele etmeyi öğreniyorsunuz. Acil kararlar vermeniz gerektiğinde, hızlı hareket edebiliyorsunuz.
İş yemeklerinde nelere dikkat ediyorsunuz?Aslında bende vejetaryen olma potansiyeli var, ama üç şeye hayır diyemiyorum. Kebap, balık ve kızarmış tavuklar. Onlar olunca, gözüm bir şey görmüyor.
G.Anteplisiniz, yöresel mutfağa yatkın mısınız?Evde Antep yemekleri pişer. Acı da severim. Her tür kebabı yerim. Bazılarını adını hiç kimse duymamıştır. Örneğin, ‘simit kebabı’, ‘catlak kebabı’ gibi. Yuvalama, ezo gelin çorbası, muhammara evde pişer. Mesela ‘kuru dolma’ var, onu sumakla yeriz. Antep yemeklerini de hayır diyemediğim gruba ekleyebiliriz.
Mutfakla ilginiz var mı? Bana yemek yapmayı babam öğretti. Üniversite için Kanada’ya babamla birlikte gittik. Yurda yerleştikten sonra, bir gün “Hiç yemek yaptın mı?” diye sordu. “Bazı temel şeyleri öğrenmen gerekir” dedi. Önce yumurta ve makarna yapmayı öğrendim. Sonra işi ‘et sote’ yapmaya kadar götürdüm.
İş ve sosyal yaşamı dengeleyebiliyor musunuz? Başarılı olmak, ilerlemek gerekir ama işin temeli ‘mutlu yaşamak’tır. Hayatta her şey bir denge. Aşırılıktan kaçınmalıyız. Yemek bir keyif işi. Ben yavaş yerim. O nedenle de kebapçıya gidince kolları sıyırıp kebabın hakkını veririm.
Mutluluğu nasıl yakalıyorsunuz?Yaşamın yüzde 90’ı çabalayarak geçiyor. Bu da geriye kalan yüzde 10’un değerini artırıyor. Hayatımı üniversite öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırdım. Üniversite öncesi biraz pembe bir dünyaydı. Mezun olduktan sonra ‘gerçek hayat’ başladı.
Artık ‘kriz yönetimi’ yapabiliyorum. Hayatta hiçbir şey mücadele etmeden kazanılmıyor.