Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

YOĞURTSUZ GÜNÜM YOK


Süleyman Bey hep enerjik, formda, bakımlı ve güler yüzlü. Beslenme konusunda bilinçli. İyi yaşamın, sağlıklı ve ölçülü beslenmenin bir maraton olduğunun farkına çoktan varmış ve hayata bakışını değiştirmiş. Hayattan aldığı keyfin temelini ‘ölçü’ oluşturuyor. Kendine çok katı kurallar koymuyor. Yediklerinin ve içtiklerinin ölçüsünün kaçtığı bir seyahat veya özel bir akşam sonrasında, “Battı balık yan gider” deyip kontrolü bırakmak yerine, ertesi gün dengeyi sağlıyor. Süleyman Bey sadece formda yaşamın zor olduğunu düşünen bireyler için değil, gençler hatta çocuklar için bile çok güzel örnekler ve öğütler verdi.

Çok fit ve formda görünüyorsunuz. Formunuzu korumak için özel olarak ne yapıyorsunuz? Bu genetik bir şans mı, yoksa çok dikkat ediyor musunuz?
Şans değil, dikkat ediyorum. Bazı ipuçlarını siz vermiştiniz bana, ama genel olarak hep kendime özen gösteririm. Özellikle sabah kahvaltılarıma dikkat ediyor ve öğün atlamıyorum.

Sağlıklı diye mi seviyorsunuz, “Ben gerçekten keyif alıyorum” diye mi düşünüyorsunuz? Tam olarak öğrenmek istediğim ikisi birleşti mi?
Ben zaten çok yağlı şeyleri yiyemiyorum artık. Bu yüzden evet, ikisi birleşti. Sadece sağlıklı olmak için zorunlu yediğim bir şey yok. Tüm seçimlerimi severek ve keyif alarak yiyorum. Üstelik sağlıklı olması aldığım zevki de artırıyor.

Peki içecek olarak tercihiniz?
Sabah kahvaltısında bir şey içmiyorum. İşe geldikten sonra, yarım bardak nar suyu içiyorum. Onu ara öğün gibi düşünüyorum. Öğlen burada yiyorsam, buharda pişmiş sebze ve yanında da bir ızgara oluyor. Şu anda hayatımı paylaştığım Ahu’nun özeni sayesinde de şanslıyım, organik besin almaya ve sağlıklı pişirme tekniklerine dikkat ediyor. Ayrıca benim için çok önemli olan, özel bir yoğurdum var, Bozcaada’dan geliyor. Bu, içinde katkı maddesi olmayan ‘yoğurt gibi kokan’ bir yoğurt. O kadar çok seviyorum ki, yoğurtsuz günüm yok diyebilirim.

Haberin Devamı

Şanslı bir çocuktum
Yemekle ilgili olarak çocukluktan ne hatırlıyorsunuz?
O günlere baktığımda, şanslı bir çocuktum. Evimiz, iki katlı, bahçesi olan bir evdi. Bahçede meyve ağaçları, havuzu, kümes hayvanları olan, zamanında her şeyi tadabileceğiniz bir yer...

Çocukluğunuz nerede geçmişti?
Elazığ’da büyüdüm, biz mevsimleri doğayla beraber hissederdik. Kiraz ne zaman olur? Mayısın son haftası, bunu bilirdik. Dut ne zaman olur? Ağacın tepesine çıkar yerdik. Hepsinin bir zamanı, döngüsü vardı.
Ben bunları çocukluğumda yaşadım. Şimdiki çocuklar bu şansa sahip değil. Hatta, yumurtayı tavuğun altından alıp, yerdik.

Gençler yüzde 20 daha az yesin
Çocuklarınız da beslenmelerine dikkat ediyor mu?
Ben ailedeki çocuklara yani tüm kuzenler olarak hepsine baktığımda kilolarının neredeyse yüzde 40 kadar fazla olduğunu düşünüyorum. Onlara yaşam koçluğu da yapmak istiyorum ve bu yüzden empati kurmaya çalışıyorum. “Ben onların yerinde olsam, bu kadar seçenek içinde yapabilir miydim?” diye düşünüyorum. Tavsiyelerimi de bu yönde yapıyorum.

Süleyman Orakçıoğlu olarak, çocuklara ve gençlere neler önerirdiniz?
Birincisi hayatlarına sporu katmaları lazım. Çünkü çocukların hareketleri azaldı. İkincisi, beslenme tarzlarını değiştiremiyorlarsa bile, mutlaka yüzde 20 daha az yesinler, yüzde 20 daha fazla hareket etsinler. Ondan sonraki de, sizin çok önemli bir öneriniz vardı: 5 -6 öğüne çıkmak. Çok acıktığınız zaman, saldırıyorsunuz. İster istemez ölçüyü kaçırıyorsunuz. Bu yüzden son önerim az ve sık yemeleri yani öğün atlamamaları.

Gençler birbirlerinden de çok etkileniyor ve ortak geçirdikleri zamanda mutlaka yemekle sosyalleşiyor.
Evet, kesinlikle! Birbirlerini gaza getiriyorlar. Gece 10’da 11’de bir bakıyorsun, Onur, Emir’i arıyor; “Nereye gidelim?” diyor. “Bir yerde bir dürümcü açılmış. Şurada bir ciğerci açılmış, oraya gidelim” diyor. Ya da “pizza yiyelim”. Hurra, oraya gidiyorlar. Aslında, ben saat 19’dan sonra meyvenin dışında hiçbir şey yenmemesi gerektiğini düşünüyorum, mecbur kalınmadıkça. Bir de, insanın hayatından çıkarması gereken bir şeyler var. Yağ, kızartma, tuz, fazla karbonhidrat. Ben bunların bir faydasının olmadığını düşünüyorum.

Haberin Devamı

Her marka ayrı bir yemek tarzı
Sizin dört markanız var. Bunların her birini bir ‘yemek tarzı’ ile örtüştürmenizi istesem ne derdiniz?
Damat, ‘Çok lüks’ bir restoranda yediğiniz yemek. Tween, ‘füzyon bir mutfak’, denenmemiş bir yemek, farklı tatlar. ADV, tam ‘Akdeniz mutfağı’. D’S de ‘bizden biri’...
D’S için neden “Bizden biri” dedim biliyor musunuz? Çünkü hem krepten hem de kebaptan hoşlanıyor. Hem oryantal, hem valsi seviyor.

Spor yapıyor musunuz?
Haftada üç gün iyi spor yapıyorum. Günde yaklaşık olarak bir buçuk-iki saat ve haftada toplam beş buçuk-altı saat oluyor. Bunlar spor salonunda yaptıklarım. Bir de sabahları da 15-20 dakika ısınma hareketleri yapıyorum.

Seyahatlerde durum nasıl?
Örneğin bir akşam bir yere gittiniz. Bir arkadaşınızın doğum günü ya da özel bir gün. Birkaç duble bir şeyler de içtiniz. İster istemez ölçü kaçtı. Ertesi gün biraz daha fazla su içmeye, öğünleri salatayla geçiştirmeye çalışıyorum. Karbonhidrat yükünü daha da azaltmaya çalışıyorum.

Genel olarak her şeyi yiyorsunuz “Ya hep ya hiç” demiyorsunuz. Böylece yasaklar olmadan her şeyde ‘ölçülü’ yiyerek formda kalmanın mümkün olduğunu gösteriyorsunuz.
Öyle. Bazen yememem gereken bir şey oluyor, ama istiyorsam mutlaka ucundan tadına bakıyorum. Böylece mahrumiyet duygusu yaşamıyorum. İnsanın kendine yemeklerle ilgili çok kötü kurallar koymaması gerekiyor.

Bu en iyi hissettiğiniz haliniz mi?
Şu anda iyiyim. Ölçüyü kaçırmamış durumdayım. İnsanın morali de çok önemli. Ben araştırmaya da meraklıyım. Stresin özellikle kaslarda, eklemlerde birtakım istenmeyen salgılar ortaya çıkarttığını, onların bağışıklığı azalttığını biliyorum.

Strese karşı ne yapıyorsunuz?
Açık havada yürüyüş. Bunun dışında, spor yaptığın zaman da zaten stresi unutuyorsun. Huzur bence kendi içinizde. İnsanın moralini yüksek tutması lazım, hayata biraz daha sıcak bakmak, pozitif bakmak gerekli.



GELİNLER NASIL PRENSES OLUYORSA, DAMATLARIN DA KRAL OLMA HAKKI VAR

Her zaman formdasınız, koleksiyonlarınız özellikle Tween markanız bu özellikleri taşıyor. Tasarımlarınız, sadece fit erkeklere mi hitap ediyor?
Tasarım ekibimizdeki arkadaşlar, markamızın ruhuna göre hem kalıpları hem de modelleri dizayn ediyor. O nedenle şu anda benim fazla yorum yapmam yanlış olur. Ancak, en fazla Tween önde olduğu ve bu markamızda da kalıplar fit olduğu için, onlar göze çarpıyor.
Tabii ki diğer markalarımızda da çok rahat kalıplar var. Herkese “Mutlaka formda olacak ve o zaman Damat Tween’den giyineceksiniz” deme hakkımız yok. Özellikle bazı sivri kalıplarımız var ve bunlar insanı olduğundan yüzde 15 daha ince ve uzun gösteriyor.

Damat çok düşünülerek konulmuş bir isim mi? Çünkü gelin düğünlerde bir prenses havası içinde. Damat ise sadece takım elbise giyip, traş olmuş gibi görünüyor.
Evet, çok düşünülmüş bir isim. Gelinler nasıl prenses oluyorsa, damatların da kral olma hakkı var. O gün, erkeklerin de kendisini kral gibi hissetmesi gerekiyor.
Aslında ‘Damat’, herkesin en iyi olduğu hali çağrıştıran bir isim. Ya da en bakımlı olduğu hali. Biz de buna giysilerimizle katkıda bulunmak, bütünleştirmek istiyoruz.

Fotoğraflar: Gabris Özatay

YOĞURTSUZ GÜNÜM YOK