Evlilikler mutlu yaşayıp bir yastıkta kocamak hayaliyle yapılıyor. Ancak, birçok ailede işler hiç de beklendiği gibi gitmiyor. Birlikte yaşanılan dört duvarı, üzerinde aş pişirilen “ateş” yuva yapıyor. Ama, bir kap yemeğin pişirilebildiği piknik tüpleri, ellerinin ve tekmelerinin verdiği acıyla yetinmeyen mutsuz, umutsuz ve öfkeli kocaların elinde, kendilerini kızdıran karılarını dövmek için kullandıkları bir araca dönüşüyor.
Eskişehir Yardım Sevenler Derneği ile Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin birlikte yürüttüğü ve AB tarafından da desteklenen araştırma, aile içinde kadınların en çok piknik tüpüyle şiddete uğradığını ortaya koydu. Okuması bile kabus gibi. Bu kadar ağır şiddete uğrayan bir kadın olmak mı daha kötü? Yoksa, kadınla ilişkisinde, piknik tüpüyle vuracak denli acınacak hale düşen zavallı ve çaresiz bir erkek olmak mı?
Hayatı cehenneme çeviren ilişkiler
Danimarka’da, İncil’de “cehennem” ile ilgili bir açıklamanın yer almadığını belirten rahipler, cehennemin olup olmadığını tartışıyor. Bir kadın, bir erkek ve onların çocukları için, sevginin yerini nefretin, aşkın yerini öfkenin, hazzın yerini acının aldığı böyle bir evde geçen hayat tam bir “cehennem” değil mi?
Nedir böyle bir ailenin hayatını cehenneme çeviren? Erkeği o tüpü kapıp kadına vurmasına yol açacak kadar öfkelendiren? Araştırmaya göre aile içinde kadınların yüzde 34’ü fiziksel, yüzde 53’ü sözel şiddete maruz kalıyor. Kadınların yüzde 5.8’i yemeği yakma, yüzde 29.1’i erkeğin sözlerine karşılık verme, yüzde 27’si lüzumsuz para harcama, yüzde 23.2’si çocukları ihmal etme, yüzde 16.3’ü de cinsel ilişkiye “hayır” deme gerekçesiyle dövülüyor. Erkeğin kadını dövmesi için bahane çok.
Dayak korkusuyla cinsel ilişki
Bir kadın dayak yememek için cinsel ilişkiye girdiğinde ne oluyor? Geçen hafta, sevişirken bir şeyden korkan kadınların ilişkiye girmekte zorlandığını, kadınların cinsel organların uyarısından çok derin ve yoğun duygularla orgazm olabildiğini, beyinlerinin bu sırada korku, üzüntü gibi duygulara kapandığını ve bilinç altı bölgesinin faaliyete geçtiğini, orgazmın özgür kalmaları anlamına geldiğini yazmıştım.
Kendisini aşagılayan, tehdit eden, döven kocasından korkan, belki iğrenen, belki de nefret eden bir kadının, kendisinde “güven” duygusu vermeyen kocasıyla orgazmı yaşaması mümkün mü? Ya erkek? Orgazmı, duygusal derinlikten çok fiziksel bir temas olarak yaşayabilse de, karısının sevişmeye gönüllü olmadığı cinsel ilişkiyi mutlu ve tatmin olarak sonlandırabilir mi?
Şiddet gören, baskı altında olan bir kadının giderek yoğunlaşan ve derinleşen korkusu ve bastırılmış duyguları, erkeğin yolunu kaybettiği, karanlık, çıkışı bulma umudunun azaldığı, gücünün giderek tükendiği ve kendisini çaresiz hissettiği bir labirente dönüşüyor. Erkek, çıkışı kendi başına bulamayacağı bu karanlık boşlukta tutsak kalıyor...
Türbanlının yüksek topuğu neden kızdırdı?
Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk’un sabahın kör karanlığında gözaltına alınmasından önceki günkü yazısı, bir internet sitesinde “İlhan Selçuk İyice Azdı!” başlığıyla yayınlandı. Birilerini çok kızdıran yazının başlığı, “Türbanla Topuklu Giyilir mi?“ Selçuk, yazısında, “Türbanla topuklu giyilebilir mi?.. Topuk sesleri baştan çıkartıcı değil mi?.. Tahrik edici sayılmaz mı?.. Günaha davetiye çıkarmıyor mu?..” diye soruyordu.
Kadınların cinsel zevki artırmak için pelvis kasını çalıştırması gerektiğini belirten İtalya’daki Verona Üniversitesi’nden ürolog Dr. Maria Cerruto, aşırı yüksek olmayan topuklu ayakkabıların leğen kemiği bölgesindeki bu kasları çalıştırarak kadınların cinsel ilişkiden daha fazla zevk almasını sağladığını ortaya çıkarmıştı.
‘Haya perdesi’nin yırtılması
Saygın bir yazara “azdı” dedirtecek kadar kızdıran, cinsel ilişkiden zevk alan kadının, karanlıkta yolunu kaybeden erkeğe “çaresizliğini” anımsatıyor olması mı?
Emekli imam Abdullah Cihangir, bir cenazede kadınlardan oluşan cemaate, “Kadınların sesi dört duvar arasından dışarıya asla çıkmayacak. Çıktı mı, bu haya perdesinin yırtılmasıdır” demiş. Oysa, kadının tutsaklığı, erkeğin de tutsaklığı. Kadın ancak erkeğe özgürlüğünü verdiğinde kendisi de özgür kalıyor. Aksi halde, bu karanlık boşluktan çıkış kapısı, aralarındaki bağ “aşk” değil “korku” olan kadınla erkeğin üzerine, “haya perdesi” olarak kapanıyor...