Emrah ile oğlu Tayfun’u konuşuyoruz günlerdir. Her ikisini de yargılıyoruz, hüküm veriyoruz, ayıplıyoruz, eleştiriyoruz. Oysa ki onların birbirini sevmediğini unutuyoruz...

SEVGiNiN HESABI  SORULUR MU

Emrah’ın oğlu Tayfun Erdoğan’ın bir baklavacıda çalıştığının ortaya çıkması magazin gündemini salladı.

Her anne-baba çocuğunu, her çocuk da ebeveynlerini ve varsa kardeşini sever değil mi? Pek tabii, normali bu. Ama hayatta her şey normal mi? Mesela sizin çocuğunuz şu sahte ilaç operasyonunda yakalanan ve “Nasılsa ölecek, ver sahte ilacı” diyen kişi olsaydı, yine de sever miydiniz? Bilezikleri için babaannesinin gırtlağını keserek öldüren çocuk olsaydı? Ya da komşunun engelli kızına tecavüz eden kişi sizin babanız olsaydı... Yine de sever miydiniz ?
Çok ütopik mi buldunuz bu örnekleri? Hemen etrafımdan bir örnek vereyim o zaman. Arkadaşım yetişkin iki kızından biriyle görüşmüyor. Sebebini sordum, “Çünkü kötü kalpli. Çevresine de bana da saygısız, terbiyesiz. Ben nasıl doğurmuşum bunu!” dedi.

Emrah’ın kırılma noktası
O halde şu herkesin konuştuğu bir tek Emrah’ın sustuğu, Emrah ile oğlu Tayfun arasındaki ilişkiyle ilgili de bir iki şey söyleyeyim. Yukarıdaki gibi uç sebepler olmasada da kendilerince haklı sebeplerden sevmiyorlar birbirlerini, güvenmiyorlar...
Hikaye bu! Yakınlaşmaya da çalıştılar ama olmayınca olmuyor. Kendi kanından da olsa bazen doku tutmuyor. Güvensizlik, sevgisizlik üzerine kurulan her ilişki duvara tosluyor.
Kırgınlıklar içinde büyüyen Tayfun’a sözüm yok ama Emrah’ın kırılma noktası, oğlunun, “Sen bana nakit para ver, ben de mirastan feragat edeyim. Evler için senin ölmeni mi bekleyeceğim!” sözleri olmuş.
Ölümün beklenmesi... Minik minik inşa edilen her şeyi Emrah cephesinde yerle bir eden de bu cümle olmuş. Oysa ki ne çok ailede yaşanıyor bu. Belki ‘ölüm’ kelimesi ağıza alınmıyor ama “Baba sen hakkımı şimdiden, ben gençken ver” diyen çok çocuk var.
İstenen de atla deve değil ya, neyse... Nereye çekersen çek, bu işte sevgi yok. Sevgi de hesabı sorulacak bir duygu değil! Emrah’ı suçlayanlar, Tayfun’a “Reklam yapıyorsun” diyenler... Her iki tarafı da vicdanlarda yargılayıp hüküm vermeden önce bunu unutmamak lazım...

Haberin Devamı

BU BiR ŞEHiR EFSANESi DEĞiL

Haberin Devamı

Şartlar malum kadınlar çalışıyor çocuklara da öyle eskisi gibi anneler gelip bakmıyor! Bakıcı şart. Üstelik de iyisini, eğitimlisini bulmak yazım. Ancak onların da ücreti yüksek. Aldığın iki kuruş maaşı da bakıcıya vereceksen çalışma daha iyi. Bu yüzden fiyatı daha uygun olanlar daha çok talep görüyor da işte onlar da çocuk bakıcılığına uygun oluyor mu o tartışılır...
Şimdi yazacaklarım şehir efsanesi değil, gerçek! Bizim arkadaşın ablası bırakıyor el kadar bebeğini bakıcıya gidiyor işine. Akşam geldiğinde de her şeyi yolunda buluyor. Gönlü rahat.
Ancak bir gün işyerindeyken kendisine bir telefon geliyor bakıcının bebekle birlikte karakolda olduğuna dair. Kadıncağızın aklı çıkıyor, koşuyor karakola. Bir de ne öğrensin, bizimki işe gitmek için evden çıkar çıkmaz bakıcı da bebeği kaptığı gibi çıkıp sokaklarda dileniyormuş. Basbayağı bakıcının yan işi dilencilik, sermayesi de bizimkinin bebeği...
Bakın kar kış dışarısı. İnsanın içi kaldırmıyor biliyorum ama daha önce de yazdım dolandırıcı dilencileri. Siz siz olun bebekli gördüğünüz dilenciyi zabıtaya ihbar edin. İnanın o bebeğe, çocuğa iyilik değilik kötülük yapıyorsunuz para vererek.

Haberin Devamı