Cadde "ONLAR ADAY GÖSTERiYOR, ONLAR VERMiYOR"

"ONLAR ADAY GÖSTERiYOR, ONLAR VERMiYOR"

11.03.2011 - 00:33 | Son Güncellenme:

Cem Yılmaz, Dümbüllü’nün kavuğuna ya da herhangi bir ödüle talip değil. “Devamlı surette aday gösterilip de almama meselesi, beni hiç rahatsız etmiyor” diyor ve ekliyor: “Esas ödül, Yavuz Turgul’un ‘Av Mevsimi’ filminde Şener Şen’le oynamak.”

ONLAR ADAY GÖSTERiYOR, ONLAR VERMiYOR

Erol Günaydın’a ‘kavuk meselesini’ sorduğumda ortaoyununun bir ekiple beraber sahnelendiğini ve sizin ortaoyuncu olmadığınızı söyledi. İleride ortaoyunu ‘canlandırmayı’ düşünür müsünüz?
Yok, tiyatro dünyasında bir seyirci olarak vazifemi yerine getiriyorum. O başka bir disiplin. Onunla ilgili benim söyleyebileceğim pek bir şey yok. Tiyatroyu çok severim. İzleyici olarak takip ederim. Ama bu disipline ait ne bir ilgim var, ne de kabiliyetim.

Hayranlarınız bu kavuğun size devredildiğini görmeyi umuyor.
Hangi kavuk? Başından itibaren ben ona talip değilim. Başka bir disiplinde iş yapıyorum. O bambaşka bir konu ama kültürel tarihimizde de yeri var. Benim ona talip olmam söz konusu değil. Bu konuda çok netim. Saygılıyım. Diyorum ya başka bir disiplin.

Büyük tuluat ustası Naşit Bey’in torunu Naşit Özcan gelecek hafta yayımlanacak röportajımızda sizin için ‘modern meddah’ ifadesini kullandı.
Sağ olsun, o bu konulara vakıf birisidir. Öyle diyorsa teşekkür ederim. O ustanın takdirine kalmış. Ortaoyununa ait izler, geleneğe ait bir şey görmüyorsa da kendi tasarrufundadır. Zaten bilinçli başladığım bir meslek değil. Bilinçli değil, içgüdüsel başladığım bir iş. Bunu 16 senedir, 30 senedir, 50 senedir yapıyor olmam beni usta haline getirmiyor. Ben her gün aynı heyecanla amatör duygularla yapıyorum işimi. Sektör ya da camia anladığım ve dahil olduğum bir konu değil. O konunun dışındayım doğrusu.

Ortaoyunu geleneği içinde yer alsaydınız sizin adayınız kim olurdu?
Elimde sihirli bir değnek olsaydı ki yok, onu kime teslim ederdim? Onu kimseye teslim etmezdim. Herkesin neticede elinde bir sihirli değneği var. Herkesin kavuğu kendine. Saygı duymak insana çok şey kazandırıyor. Benim gençliğe tavsiye edeceğim şeyler, ‘şahsi sınırlarını bilmek’ ve ‘sınırlarını zorlamak’ olabilir. Elbette ki bilin geçmişi ama kendi iç dünyanızdaki hünerinize de bakın. Sizi kıymetlendirecek şey odur. Gençler, sihirli bir değnekle onlara dokunulsun istiyor. Böyle bir şey yok. Ben rastlamadım.

Kanto, tuluatın önemli bir parçası. Yine Naşit Özcan’ın deyimiyle siz de ‘sıkı bir tuluatçısınız’. ‘Yahşi Batı’da Demet Evgar’la ‘Evlilik düeti’ isimli kantoyu kullanmanız tesadüf mü?
Hayır, o döneme ait bir parça. Filmin geçtiği dönemde sahnelerde aşağı yukarı o eserler dillendiriliyordu. Belki 10-20 sene fark eder ama o kadarı su kaldırır.

Haberin Devamı

“Oscar isteyenleri komik buluyorum”
Yapımcılığını üstlendiğiniz ‘Zefir’ isimli film Altın Portakal’a uzanamadı. Ama Hindistan ve Selanik’te ödül aldı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ödülle ilgili olumlu ya da olumsuz söylenen birçok klişe var. Birkaç tanesi şöyle: “Ödül önemli değil, önemli olan halkın verdiği ödül”, “Bu ödülü en kıymetli yerime koyacağım” gibi. Biraz ödülün şekliyle de ilgili bunlar. Ödülü kimin verdiğiyle çok da ilgili doğrusu. Kim veriyor? Bu benim için önemlidir tabii. Ödül dünyasında sinemayla ilgili ‘devamlı surette aday gösterilip de almama’ meselesi beni hiç rahatsız etmiyor. Çünkü ben kendimi aday göstermiyorum ki. Onlar aday gösteriyor, onlar vermiyor. Bu beni işimi yapma anlamında olumlu ya da olumsuz etkilemiyor.

Diğer yandan ödül törenlerine katılmadığınızda size kırılıyorlar.
Beni ödül törenlerinde görmek istiyorlar. Mutlu oluyorlar ödül törenlerinde beni görmekten. Ben de onları kırmıyorum. Başka önemli bir işim olmadığı zaman gidiyorum. Geçen SİYAD ödül törenine gitmedim. Çünkü hastanede yatıyordum o sırada. Ameliyat olmuştum. Bunu cümle alem biliyordu ama tepki koyup gitmediğimi konuşuyorlardı törende, öyle duydum. Beni yardımcı erkek oyuncu kategorisine aday göstermişler. Bu beni rahatsız eden bir şey değil ki. Onlar öyle aday göstermiş.

Almaktan mutlu olacağınız uluslararası ödüller neler? Bir hayaliniz var mı?
Yok, yok hayır. Bazı oyuncuların bazı komik istekleri var. Şöyle komik; “Oscar almak isterdim” gibi. Oscar alamazsın. Çünkü yabancı bir oyuncu olarak Hollywood’daki bir filmde oynuyor olman lazım. Ya da oynadığınız film ‘En İyi Yabancı Film Oscar’ını alabilir. Ama öyle hayalleri olanlar var. Görüyorum bazen. Çok komik. Ben Brüksel’de Bağımsız Filmler Festivali’nde ‘Hokkabaz’ filmindeki rolümle en iyi erkek oyuncu ödülü aldım. Bir tek onu hatırlıyorum. Başka bir şey hatırlamıyorum.

Ferzan Özpetek’in ‘Sonra Ağlayacağım’ isimli filminde rol alacağınız söyleniyor. ‘Av Mevsimi’nde de dramatik bir rolü kabul ettiniz. Son dönemde aktörlük yeteneğiniz öne çıkmış oldu.
Öyle diyorlar, evet. Yavuz Abi’nin (Turgul) filminde oynama meselesi baştan itibaren önemli benim için. Deminki sorunuzun cevabı olarak onu söyleyebilirim. Mesela bu kıymetli bir ödül. Çok sevdiğim, yıllardır takip ettiğim Şener Abi’yle (Şen), Yavuz Abi’yle bir filmde rol almak; sizi onayladıkları, sizi beğendikleri, sizi tercih ettikleri anlamına geliyor. Bu hoş bir şey. Bu güzel.

Stand-up şovlarınızda yer alan esprilerin yansımasını daha sonra filmlerinizde görüyoruz. ‘Bir Tat Bir Doku’da uzay yolu esprisi GORA’nın çatısını oluşturdu. ‘CMYLMZ’daki David Copperfiled esprisi Hokkabaz’a, ilkel kabileler esprisi AROG’a dönüştü.
Bu doğru bir tespit. İlgi alanıma giren konular bir şekilde evrilip filme dönüştü.

Peki, ileride askerlik anılarından oluşan bir film yaptığınızı görür müyüz?
Diğerleri birer küçük espriyken askerlik anıları yoğun bir bloktu gösteride. Mesele şu ki askerlik anısı olarak anlatılabilecek her şeyi anlattım ben. İnsanlar artık döndüklerinde askerlik anısı anlatmıyorlar. “Aynı DVD’deki gibi” diyorlar o kadar. Dolayısıyla o konu kapandı.

Bir gün filmlerinizle ilgili bir müze açmayı düşünür müsünüz?
Dekorları saklayamıyoruz ne yazık ki, onlar çok büyük çaplı şeyler olduğu için ama kostümleri saklıyoruz. Bir müzenin ilgi göreceğini zannetmiyorum. Bizim ülkemizde hiçbir şeyin ilgi gördüğünü zannetmiyorum.

Haberin Devamı

TULUAT GELENEĞiNiN SON TEMSiLCiSi ZiHNi GÖKTAY: “CEM YILMAZ ÇAĞDAŞ MEDDAHTIR”

“Türk geleneksel tiyatrosunun ilk ‘one man’ şovunu meddahlar yapmıştır. Sonra değişti ‘stand-up’ oldu. Elinde bir asa, boynunda ‘yağlık’ denilen 50x50 bir mendil vardır. Asa; sopası olur, atı olur. Başına takke takmaz. Çünkü mendille çeşitli taklitler yapar. Kadın olur, Ermeni olur. Bir kahvehanede minderin üzerinde çıkar, efektleri ağzından yapar. Meddahı kadınlar seyretmez. Yalnız erkekler seyrettiği için küfür ve argo vardır. Ramazan’da teravih namazından sahura kadar izlenirdi. Cem Yılmaz’ın yaptığı, geleneksel Türk Tiyatrosu içinde günümüze uyarlanmış bir meddahlıktır. Siyah tişörtüyle çıkıyor. Aksesuar kullanmıyor. Efektler kayıttan veriliyor. Kadın erkek beraber izlendiği için küfür kullanmıyor, argo göndermelere yer veriyor. Kalıp aynı, konu başlıkları belli. Her gösteri farklı, ne olacağı belli değil. Her gösteride bir tuluat var. O günkü seyirciyle ‘çağdaş bir doğaçlama’ yapıyor. Güncel espriler giriyor. Diğer yandan ortaoyununu günümüze uyarlayamadık. Geleneksel Türk tiyatrosunu yaşatamamamızın nedeni, aynı kalıplar içinde yenileyememektir.”

Haberin Devamı

“RESSAMIN ÖLMESiNi BEKLEMiYORUM”

Resimle ilgilenmek biraz ekonomik konuyla ilgili ama her zaman da ekonomik değil. Ona sahip olmak başka ama bir resmi seyretmek de güzel bir şey. Mesela gençlere tavsiyem, kendi akranları sanatçıları takip edip onlara destek olmaları. Onların eserlerine sahip olabilirler demeyelim de, bir müddet bekçilik etmeleri mümkün olabilir. Genç ressamlar ekonomik olarak da müsait oluyor. Ama daha önemlisi sergileri takip etmek. Yoksa bir şeyleri istiflemek değil konu. Ben sevdiğim resmi alıyorum. ‘Değerlenir’ diye düşünmüyorum. Resmi aldıktan sonra ressamın ölmesini beklemiyorum evde.

Haberin Devamı

“AYDIN BOYSAN iLK OKUDUĞUM MiZAH YAZARI”

Çok kitap okuduğunuz söyleniyor, doğru mu?

Ben uzun süre okumadım da onun için artık çok okuyorum. En son Amerikalı bir komedyenin hatıralarını okuyorum. Bizim işin benzeri işler yapan bir adam.

Çocukluğunuzun Aydın Boysan’la aynı yerlerde geçtiğini biliyor musunuz?
Biliyorum, bilmez miyim? Aydın Boysan’ı çok severim. İlk okuduğum mizah kitabı onun kitabıdır. Çok sevmekle beraber ‘muhittaş’ olmamız da ayrı bir sevinç. Maşallah, sağlığı da inşallah yerindedir. 90 yaşına geldiği için “Allah uzun ömür versin” diye bir dilek de bulunmak için çok geç. Gençlere tavsiyem Aydın Abi’yi eğer keşfetmedilerse, muhakkak okumaları. Ömrü elbette ki uzun çünkü ölümsüz bir insan. 40’a yakın kitabı var. ‘Zamansız’ bir insan olması itibarıyla çok önemli. Bir iki sitayişi oluyor gençlere, gericiliğe, şuna buna. Kızdığı konular oluyor ama onun dışında dünya görüşü çok keyiflidir. İhtiyar değil, genç birisi.

Facebook’ta var mısınız?
Facebook ve Twitter’da biraz resmi olarak varım. Bunların suistimalini önlemek amacıyla kendi adıma bir iki tane hesap var. Ama duyuru panosu olarak kullanıyorum. Günlük iletişim kurma platformu olarak kullanmıyorum. “Gösterilerimiz nisanda şuradadır, yeni filmimiz şu tarihte çıkıyor” gibi. Suistimale uğrayan alanlar. Sizin isminizle duyurular yapıyorlar, onları engellemek için bir tedbir diyelim.

CADDE’yi takip ediyor musunuz?
Okurum evet, kaliteli bir dünya.