Özge Ökten

Özge Ökten

-

Tüm Yazıları

Derya Artemel ve Muharrem Özcan... Onlar, ‘Oyun Atölyesi’nin parlayan yıldızları. Geçen sezondan bu yana oynadıkları ‘Araf’ oldukça ses getirdi. Oyunları hep ayakta alkışlandı. Salonları doldu taştı. Bir de tüm bunların üzerine Muharrem, çiçeği burnunda rejisi ‘Dolu Düşün Boş Konuş’la, ‘Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde, ‘En İyi Yönetmen’ dalında aday gösterildi.
Tiyatroyu bir yaşam biçimi olarak benimseyen oyuncular, sahnede görünen kadar görünmeyeni de yansıtmakla yükümlü. Bunun için de sadece sahnede ‘iyi’ olmaları yetmiyor. Hayatın içinde, taşıdıkları yürekleriyle, yaptıklarıyla, kurdukları cümlelerle de “iyi” olmaları gerekiyor. Demem o ki, iyi oyuncuların, kumaşı da iyiyse, sahne ışıltılı bir oyun alanına dönüşüyor onların sayesinde. Aynı ‘Araf’ta olduğu gibi.

Umudun çiçek bahçeleri
Ariel Dorfman’ın tek perdelik oyunu ‘Araf’, yeni bir oyun değil. Ancak metnin, yazarının sözünü, her izleyişte farklı bir biçimde yorumlamayı getiren, tuhaf bir büyüsü var. Sahnede görünen kasvetli ortamın ardında, sadece umudu elden bırakmayanların görebildiği bir çiçek bahçesi uzanıyor boylu boyunca. Kadının kalbinden erkeğe, erkeğin kalbinden kadına giden; Bazen çok uzun bazen de çok kısa süren o yolla büyüyen bir çiçek bahçesi. Nefreti, öfkeyi yeniden başlayabilmenin umuduyla alt etmeye çalışan kadınların ve adamların içinde olduğu bir bahçe.
Hayatın içinde göremediğimiz böyle çok bahçe var. Görmek için tiyatroya gitmeli belki de. Hazır, ‘Araf’ da sezon sonuna kadar sahnede...

Haberin Devamı

KİM AKILLI, KİM DELİ?

Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşarak içeride gördüğü deliye, “Hey deli!”, diye seslenmiş. “Söylesene, siz içeride kaç kişisiniz?” Deli, şöyle bir durup düşünmüş ve adama yine soruyla yanıt vermiş. “Bizim içeride kaç kişi olduğumuz mühim değil. Asıl siz dışarıda kaç kişisiniz? “
Hayat tuhaf döngülerin bütünü. Hayat, akıl yetinle baş edebildiğin şeylerle baş edemediklerin arasında savrulup durduğun, nereden geldiğini, nereye gitmekte olduğunu bilmediğin kocaman bir girdap. Aslında bu bilinmezlik bile delirmek için tek başına yeterli bir neden. Fakat öte yandan, hayat yolculuğumuzda başımızdan geçenleri, atladığımız eşikleri, düştüğümüz dertleri de yabana atmayalım. Kabul edelim ki, her geçen gün zorlaşan hayat şartlarına ve şu son dönemde yaşadıklarımıza bakarsak, beş nedenden en az ikisi bizi delirme noktasına getirebilecek güçte.

Haberin Devamı

‘ARAF’TA KALANLAR

Denemeden ‘Yapamam’ deme
Çolpan İlhan Sadri Alışık Tiyatrosu’nda, bu sezonun oyunu ‘Guguk Kuşu’nu izledikten sonra, deli ya da akıllı olmanın, inanmakla ne kadar ilgili olduğunu düşündüm.
Gerçekten de insan, bir kez inancını kaybetti mi onunla birlikte pek çok şeyi de kaybetmeye başlıyor. Belki de asıl mesele, aklı yerinde tutabilmek kadar inancı da yürekte tutabilmek. Başarabileceğine, yapabileceğine inanmak. Asla, denemeden ‘Yapamam’ dememek.
Şakir Gürzumar’ın yönettiği, ‘McMurphy’i canlandıran Oktay Kaynarca’nın etkili, doğal oyunculuğu ve ona ustalıkla eşlik eden bir ekibin katkılarıyla sahneye taşınan ‘Guguk Kuşu’, kafalarımızın içindeki tımarhanelerle yüzleştiriyor bizleri.
İnancımızı sınıyor, aklımızın sınırlarını zorluyor adeta. Bir koğuşa tıkılmış ve deli diye teşhis edilmiş insanların, görünenden çok daha fazlası olduğunu sorgulatıyor izleyene.
Ve oyunun sonunda şu cümleler geçiyor içinizden; İçeride ya da dışarıda olmanızın bir önemi yok. Akıllı ya da deli olmanızın da. Siz açın kafanızın pencerelerini, bırakın aklınız uçsun gitsin, inancınız yolunuzu aydınlatmaya yetecektir.