Serfiraz Ergun

Serfiraz Ergun

serfiergun@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Daha önce Ramazan Baydan ismini hiç duymuş muydunuz? Belki şimdi bile farkında değilsiniz. Hani Irak’ta ABD Başkanı Bush’a Iraklı gazeteci daha doğrusu bir yerel televizyoncu, Muntasar El Zeydi, basın toplantısında ayakkabı fırlatmıştı ya, işte Ramazan Baydan da hemen çıkıp “o ayakkabılar benim, ben yaptım” demişti. Baydan Ayakkabıcılık Limited Şirketi’nin kurucusu Ramazan Bey’deki reflekse hayran olmamak imkânsız. Defalarca o görüntüleri izledim acaba ayakkabı belli oluyor mu diye; anlamak imkânsız.
Altı üstü eski bir çift kahverengi ayakkabı. Günlerdir New York Times gibi dünyanın saygın medya kuruluşlarında haber oluyor; Ramazan Bey’in fabrika çıkışı 27 dolar olan ayakkabılardan 18 bin çift ABD’den, 15 bin çift Irak’tan sipariş aldığı, işlerinin nasıl açıldığı, açılan bu işlerle başa çıkabilmek için 100 eleman daha aldığı dün de BBC haberlerinde vardı. Açtım , Ramazan Bey’e sordum telefonda süratle havada birbiri ardından uçan eski ayakkabıların kendisinin imalathanesinden çıktığını nasıl anladığını. “Biz her yıl 150 model ayakkabı satarız, bu modelleri de birkaç yılda bir yenileriz. Ama “Bush Ayakkabıları”nı 10 yıldır hiç kesintisiz imal ediyoruz ve Irak başta olmak üzere çeşitli ülkelere satıyoruz. Görür görmez tanıdım ayakkabıları” dedi.

Harıl harıl çalışıyormuş

BBC televizyonunun muhabiri de açmış sormuş Muntasar’ın kardeşi Durham’a haberi vermeden önce. Durham da; “zannedersem Irak yapımı ayakkabıydı onlar, herkes bu olaydan kâra geçmek istiyor” demiş. Bu arada Suriyeli bir firma da “Hayır, bizim ayakkabı onlar” diyormuş. Hatta Durham bir de; “Muntasar onları Mısır’dan almıştı belki de” demiş. Şu bir gerçek ki gayet süratle ve tam zamanında alınmış bir pazarlama stratejisi Baydan Ayakkabıcılık’ı sadece iç basında değil dış basında da ünlendirdi ve 1991’de kurulmuş, Altınşehirli bu imalathane harıl harıl çalıştığını söylüyor. Ramazan Bey; “strateji değil, şans” diyor. http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7782774.stm adresini tıklayın, bir de siz bakın bakalım ayakkabıları tanıyabilecek misiniz?

Haberin Devamı

Harem’de 1001 gece
Fazıl Say geçen yıl şubat ayında, İsviçre’nin Luzern Senfoni Orkestrası’nın siparişi üzerine bestelediği “Harem’de 1001 Gece” isimli keman konçertosunun dünya prömiyerini Luzern’de yapmıştı. İsviçreliler avuçları patlayıncaya kadar alkışlamıştı. Orkestranın şefi Luzern Senfoni Orkestrası’nın müzik direktörü John Axelrod, solisti ise Moldovyalı genç yetenek Patricia Kopatchinskaja idi. Aynı ekip birkaç hafta önce Japonya’da yine bu keman konçertosunu seslendirdiler.
Geçtiğimiz pazar gecesi de Türkiye prömiyeri , İstanbul Cemal Reşit Rey konser salonundaydı. Salon hıncahınç doluydu. “Harem’de 1001 Gece” isimli keman konçertosu konserin ikinci bölümündeydi.

Usulca gelip kendi eserini dinledi

Fazıl Say salon kararınca kulisten usulca geldi, kapıya yakın bir koltuğa ilişti ve dikkatle kendi yapıtını ve John Axelrod ve Patricia Kopatchinskaya’nın muhteşem uyumunu zevkle dinledi, izledi.
Ben Fazıl Say ile Moldovyalı kemancıyı birbir-lerine çok benzetiyorum . İkisi de sahnede önce muzipleşiyor, sonra büyüyor, büyüyorlar. Kendi enstrümanlarını (piyano ve keman) okşuyor, seviyor, içine giriyor, her türlü sesi çıkartıyor, sınırlarını zorluyorlar. Ve bir gerçek varsa kendileri de çok eğleniyorlar. Kopatchinskaya, Say’ın gerginliğini alıyor. John Axelrod da tam bu ikiliye uygun bir şef. Onun da enerjisi şef kürsüsünden taşıyor, bütün sahneyi ve tabii müzisyenleri sarıyor.
‘Harem’de 1001 Gece’den sonra Fazıl Say sahneye indi, alkışları kabul etti, sonra da piyanosu sahneye taşındı ve yine kendi bestesi ‘Keman ve Piyano İçin Sonat’ı çaldılar birlikte. John Axelrod da onları yanlız bırakmadı, taburesini çekip Fazıl Say’ın nota defterinin sayfalarını çevirdi. Görülmesi gereken bir şov ve dinlenmesi gereken bir müzik ziyafetiydi. Konserin sonunda Say’ın ve Axelrod’un birbirinden şeker küçük kızları sahneye fırladı ve babalarıyla birlikte yerlere kadar eğilip selamlarını verdiler.