Yirmi yıldır ehliyet sahibiyim ama tek bir cezam yok; cillop gibi, tertemiz bir ehliyetim var.
Neden?
Çünkü ben yıllardır o ehliyeti cüzdanımda kimlik olarak taşıyorum!
Kendimi bildim bileli otomobillere meraklıyım, lüks otomobillere döner döner bakarım, bir erkek kıvraklığında otomobil kullanmak tek hayalimdir (kadınlar hiç kızmasın, erkekler bu konuda daha iyi) ama gel gör ki fobi sahibiyim! Korkuyorum, ölüyorum, bitiyorum; yıllardır otomobil kullanamıyorum.
Düşünüyorum da...
Belki de yıllar önce ehliyet almak için babamla direksiyon çalışmak yanlış bir fikirdi... Üst üste üç kere arabayı çalıştıramadığımda beni aşağı atmaktan beter etmesi bende kalıcı hasar yaratmış olabilir. Psikoloğumla konuşmak lazım!
Neyse...
Ne olduysa, bundan birkaç yıl önce oldu...
***
Tamamen mesleğin güzellikleri diyelim, kendimi McLaren Mercedes’in ünlü pilotlarından Jenson Button’la F1 pistinde buldum.
Bir Mercedes yarış aracının içinde yan yana oturduk ve İstanbul Park’ta 300 km hızla spin atıp ortalığı toza dumana bulayan Formula sürücüsüyle, sürüş keyfinin doruklarına çıktım.
Dedim ki buymuş; bana bunlarla gelin!
O günden sonra sürücü kursları, özel dersler derken iş, test araçlarına kadar vardı. Gerçi “Sana da mı test aracı veriyorlar?” diyen terbiyesiz arkadaşlarım benimle dalga geçti ama oralı olmadım. İşim artık otomobil seçmeye kaldı.
Demek ki korkularının üzerine gideceksin; anafikrimiz budur!
Niye anlattım bunları...
Geçen hafta Bentley’nin Berlin’deki test sürüşü için davet aldığımda, telefondaki sese gayriihtiyari “Doğru kişiyi mi aradınız?” dedim.
Beni aradıklarına ikna olunca da “Yazık olmasın o güzelim araçlara” dedim ama ısrarlar karşısında “Peki” dedim.
İnsan hayatında kaç kez spor bir Bentley’e biner ki canım!
Şimdi size, önümüze dizilen model model Bentley’lerin motor hacminden, yakıt tüketiminden, teknik detaylarından bahsedecek değilim; ben anlatsam da siz yemezsiniz zaten!
O yüzden olaya duygusal açıdan yaklaşayım...
İki gün boyunca her yere model model Bentley’lerle seyahat ettik, ki favorilerim Continental GT V8, V8 S, GT W12 gibi spor modellerdi. Söyleyeceğim şudur; insanlar bu arabaya kayıtsız kalamıyor. Işıkta durduğunda bakıyorlar, park ettiğinde bakıyorlar, fotoğraf çektirmek istiyorlar; öyle bir güzellik!
***
Ayrıca altında tank gibi bir araç var, sarsmıyor, sallamıyor, inanılmaz bir sürüş keyfi. Boşuna kralların otomobili dememişler.
El işçiliğiyle üretilen otomobillerin şıklığı, detayları, koltuk derisi bile o kadar iyi hissettiriyor ki, otomobilden inince resmen mutsuz oluyorsunuz.
Bentley kullanıcılarına, bu arabanın ne ifade ettiğini anlamak için 4-5 saat seyahat etmek yetiyormuş.
Şimdi test sürüşünün amacını daha iyi anlıyorum. Allah sahibine bağışlasın!
HORTUM FİLMİ ARTIK FANTASTİK DEĞİL!
Şu sıcaktan/nemden kurtulmak istemenin dışında, sonbaharı dört gözle beklememin bir nedeni daha var: Saçma ötesi korku filmlerinin sezonu kapansın, gerçek sezon derhal başlasın istiyorum!
Neyse ki tek tük vizyon filmleri gelmeye başladı da, yolunu unuttuğumuz sinema salonlarıyla özlem gideriyoruz. İşte bir haftalık film raporum; maksat ayaklar alışsın...
FIRTINANIN İÇİNDE: Senaryo basit, hiçbir süpriz yok.
Gel gör ki, son zamanlarda İstanbul semalarında sık görmeye başladığımız hortumlar sayesinde, ister istemez filmle yakınlık kuruyorsunuz! Eskiden olsa, fantastik bir film gibi izlerdik ama artık bize hiç de yabancı gelmiyor.
Dev bir hortumun bir kasabayı, doğayı ve insanlığı nasıl yok edebileceğini görüyorsunuz, bence izleyin.
CEHENNEM MELEKLERİ 3: Geçmişin sert aksiyon kahramanlarını buluşturan serinin üçüncü filmi. Tam bir şöhretler geçidi; Sylvester Stallone, Arnold Schwarzenegger, Mel Gibson, Harrison Ford...
İçleri geçmiş, ahı gitmiş vahı kalmış, botokstan-dolgudan yüzleri gözleri şişmiş olsa da, kendilerinini izlettiriyorlar! 10 kişiyle koca orduyu devirme klişelerine rağmen, eğlenceli. Deşarj olursunuz.
LUCY: Luc Besson imzalı bir bilimkurgu olduğu için inandırıcılık derdi yok; uçtukça uçmuş...
İnsanların beyninin sadece yüzde 10’luk kısmını kullandığını ileri süren ve “Daha fazlasını kullansak neler olurdu?” sorusundan yola çıkan filmin ortaya attığı soru güzel, düşündürücü ve felsefik aslında ama filmin gidişatı saçma!
Güzeller güzeli Scarlett Johansson’ın hatrına izlenir.