Sözlerin yetersiz kaldığı, kişisel gündemlerin önemsizleştiği günler...
Kim ne derse desin, kim ne yazıp çizerse çizsin kifayetsiz kalıyor, çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor. Gerisi boş.
Benim de içimden tek kelime yazmak gelmiyor...
Ne dersem diyeyim olmayacak, biliyorum. Kelimelerim bitiyor, gırtlağım düğümleniyor ama sonra içimdeki ses diyor ki, tam da şimdi yazmak lazım...
Bu kadar umursamazlık, bu kadar duyarsızlık, bu kadar vicdansızlık varken; unutturmamak için, sorumluların bulunması için, böyle faciaların bir daha yaşanmaması için yazmak lazım...
***
- Görüntüler öyle acı dolu ki...
Ölenler, tabutlar bir tarafa... Kurtulan işçilerin yüzüne bakıyorum, içim gidiyor. Biliyorum ki, o adam yarın yine girecek o madene, başka şansı yok.
TV kanalları soruyor bir işçiye, “Tekrar inecek misiniz?” diye.
“İnmek zorundayım, kredi borcum var” diyor.
İşte insana en çok koyan da bu.
- Maden işçiliği dünyanın en zor işi...
En tehlikelisi, en az ücretlisi, en istenilmeden yapılanı ama ekmek parası için diri diri giriliyor o mezara.
Madem öyle... Hiç değilse çalışma koşulları insani hale getirilse, emekler sömürülmese, bunu söylediği zaman da dayak yiyen olmasa bu ülkede?
- Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 numaralı ‘Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi’ni hâlâ imzalamadı. ‘Neden?’ diye sormak, vatandaş olan herkesin hakkı.
- ILO sözleşmesiyle ilgili muhalefetin verdiği soru önergesi reddedilmiş. Üstelik bir AKP’li vekil çıkıp bu önergeleri ‘eften püften’ diyerek ciddiye almadıklarını söylemiş.
282 kişi ölünce de adı, kader!
Herkesin isyan ettiği şey,
tam da bu.
- Bir tek yakınınızın o madende olduğunu, yaşamını kaybettiğini
ya da ondan haber beklediğinizi
düşünsenize bir an...
Ne hale gelirdiniz, ne hissederdiniz?
Peki acı içinde kıvranan,
öfkesini kusan ve hesap soran aileleri tartaklamak, tekmeler savurmak neyin nesidir? Bunu yapan vicdan sahibi midir?
- Söyleyen haklı: Türkiye’de artık şucu bucu olmak bile mümkün değil; sadece vicdanlılar ve vicdansızlar diye bölünüyoruz artık, farkında mısınız!
- “Başka ülkelerde de maden kazaları oluyor” derken, 40 yıl
önceye gitmek, kimseyi kesmiyor artık haberiniz olsun.
- Yerin altındaki insan sayısı belliyken, yetkili ağızların bu kadar eveleyip gevelemesi, ölü sayısının
bu kadar eksik ve yanlış verilmesi
ise ayrı rezalet. Yetkililerin açıklamalarından çok önce ölülerin sayısı
sosyal medyada yazıyordu, sorun neydi acaba?
- Son olarak... Suçluların cezalandırıldığını görmek gelecek felaketleri önleyebilir. Dikkate alınması
ricasıyla.

Haberin Devamı

“ÇİZMELERİMİ ÇIKARAYIM MI?”

Haberin Devamı

Önceki gün madenden çıkarılan işçinin, ambulansa bindirildiğinde sedye kirlenir diye sorduğu “Çizmeleri mi çıkarayım mı?” sorusu ağlattı, mahvetti, vicdanımı dağladı, bütün gün peşimi bırakmadı.
O basit soru aslında öyle
ağırdı ki...
Adımını attığın her yerde hor görülmenin, aşağılanmanın, küçümsenmenin, azarlanmanın sorusuydu; ‘önceden sorayım da laf etmesinler’ demenin bir yoluydu.
Ben hiç bu kadar utanmadım
galiba...
Yaralı bir madenciye, bir insana; kendini sedyeden daha değersiz hissettiren bir ülkede olduğum için utandım.
Bir facia yaşamış, 15 saat yerin altında kalmış, oradan çıkalı ancak üç beş dakika olmuş, oksijen almaya çalışan insanın ilk lafı bu mu olmalı?
Nasıl bir psikolojiyse o artık.
Bak kardeşim...
Senin kalbin o kadar temiz ki, varsın çizmelerin kirli olsun.
Sen öyle kırılgan, öyle naif ve hassas bir adamsın ki, bütün beyaz çarşaflar sana feda olsun.

Haberin Devamı