Haberin Devamı

Yıllık iznimin bir bölümünü kullanıp sahalara dönmüş bulunuyorum. Bu süre zarfında birikenler, kafama takılanlar, içimi şişirenler, ‘içimde kalmasın’ dediklerim burada...
***
Başbakan Erdoğan’ın Vizyon Toplantısı’na katılan sanatçıların suçlanması ve linç edilmesi ne acayip...
Merak etmiştir, devlet büyüğünün davetini kırmak istememiştir, sürü psikolojisine kapılmıştır, yapımcısını kıramamıştır ya da ‘muhaliflere göre en kötü ihtimalle’ Erdoğan’ı destekliyordur, neyse ne... Ve kime ne!
Hoşuna gitmediyse, buz gibi soğuduysan, dinlemezsin, izlemezsin, hayranı olmazsın ama linç etmeye hakkın yok.
Tıpkı Gezi sürecinde inandığını savunan Mehmet Ali Alabora ve onun gibi düşünen isimleri de linç etmeye, hedef göstermeye hakkın olmadığı gibi.
Devlet büyükleri bu çifte standartı ortadan kaldırmalı ki, vatandaş da kendilerinden feyz alsın, değil mi ama!
***
Öte yandan, madem Vizyon Toplantısı’na gitmişsin, delikanlı gibi arkasında dur! Mesela Metin Arolat amma saçmaladı...
“Çapulcuyum demek için gittim”, yok efendim “Konuşmak için gittim” diye demeçler vermek, sonra kitap imzalatma kuyruğunda sırıtan halinle görüntülenmek neyin kafasıdır acaba?
Madem isteyerek gittin, diğerleri gibi “Evet gittim, size ne?” demek zor muydu?
***
Yıldız Tilbe konusuna gelince...
Hitler’e atıf yaparak sarf ettiği talihsiz sözlere; en kısa ama en derin yorum, usta oyuncu Ahmet Mümtaz Taylan’dan geldi:
“Ruh 21 gramdır derler. Ağzından çıkan lafın, yazdığın cümlenin hiç değilse ruhun kadar ağırlığı olmalı...”
Bu kadar işte, kısa ve anlamlı.
***
Bu arada...
Pelin Batu, Kutluğ Ataman, Ece Uslu, Nur Sürer ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi oyuncu, yönetmen, yapımcı ve sinema yazarının yer aldığı 47 kişi, Gazze’deki insanlık dramına karşı dünyayı harekete geçmeye çağırdı.
Film Arası sinema dergisinin inisiyatifiyle bir araya gelen isimler; yayınladıkları çağrı metninde, İsrail’i kınayarak saldırıların durdurulmasını istedi.
Demek ki, Yıldız Tilbe gibi nefret saçmadan da tavır alınabiliyormuş.
***
Sirkeci-Harem arabalı vapurundan suya düşen araçta ölen 5 yaşındaki Ecesu Yılmaz’ın ailesi, şikayetinden vazgeçmiş.
Ailenin İDO, sigorta şirketi ve kaptan aleyhine açtıkları 1 milyon 132 bin liralık tazminat davasından vazgeçmesi de ikinci sürpriz! Haberlere göre, ailenin İDO ile anlaştığı iddia ediliyor. Onların bileceği iş tabii ama soralım: Siz, 5 yaşındaki kızınızı bu şekilde kaybetseniz, kolay kolay bu kararı verebilir miydiniz?
İDO ya da o kaptan aynı hatayı tekrar yapmasın, ihmaller olmasın diye bu davalar önemli. Ama hakkımızı aramaktan öyle kolay vazgeçen bir milletiz ki, sırf bu yüzden facialar yakamızı bırakmıyor.
Tıpkı Soma’da olduğu gibi...
***
Soma demişken...
CHP’li vekillerin, madenlerde yaşam odalarının kurulması için verdiği önerge önceki gün Meclis’te reddedildi.
Önergede “Kapalı kömür madeni ocaklarında her birinin içerisinde 30 gün yaşanabilen, telefon bağlantısı, oksijen deposu gibi acil ihtiyaçları içeren yaşam odalarının kurulması” öngörülüyordu ancak AKP’li vekiller önergeyi reddetti.
Soma’daki faciadan sonra atıp tutan ilgili bakanlara ve vekillere sormak lazım:
Hayırdır sizin cebinizden mi çıkıyor bu odaların parası?
O kadar acıdan sonra, ayıp ya!
***
Son günlerde sayısız ölüme sebep olan bonzai’ye karşı Eskişehir’de bir mücadele kampanyası başlatılmış. Eskişehir valiliği ve emniyetinin başlattığı kampanya için kısa filmler ve kamu spotları çekilecekmiş.
Habertürk’teki habere göre; çekimler için düşünülen isimlerden biri de Nuri Alço!
Kızların gazozuna içki atıp kötü emellerine alet eden bir ‘karakter’, böyle bir kampanyaya cuk oturmuş, tebrikler...
Hayır, filmlerle gerçeği karıştırmak adetim değildir ama kampanya yapıyorsunuz, biraz ciddiyet lütfen.