10.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
myalcin@turk.net Dünyada uzun süredir her daldan ünlü kişiler şarabın büyüsüne kapılıyor, bağlar satın alıyor, şarap üretiyor ya da üreticilere ortak oluyor. Bağların içindeki şatolarda ya da kır malikanelerinde keyifli hafta sonları geçiriyor, dostlarını ağırlıyor, şarabın üretiminin bir sanat gibi incelen detaylarında streslerini atıyorlar.Ülkemizde de bu akımın öncüsü, Sabancı Holding Başkanı Güler Sabancı olmuştu. Güler Sabancı, dayısı Orhan Türker'le birlikte Şarköy'de Gülor bağlarını ve tesislerini kurmuş, Fransız ve İtalyan danışmanların da katkılarıyla yabancı kökenli soylu üzümlerden "G" şaraplarını Türk şarapseverlere sunmuştu.Gerçi son zamanlarda anlamını çözemediğim "Dünyanın ilk 'hip' şarabı" adı altında yeni bir şarap da çıkarıp büyük harcamalarla lanse ettiler ama bu pek başarılı olmadığı gözlenen deneme hariç tutulursa, Gülor'un şarapları Türk şarap dünyasını zenginleştiriyor, kalite çıtasını da yükseltiyor. Gianni Agnelli, Salvatore Ferragamo, Francis Ford Coppola, Gerard Depardieu, Alain Delon, Alain Dominique Perin... Kimi sanayi devi, kimi modacı, kimi sanatçı olan bu ünlü isimlerin tümünün de ortak noktaları, birer şarap üreticisi olmaları. Şarap üreten ünlüler kervanına, Garanti Bankası'nın eski Genel Müdürü Akın Öngör de katıldı. Öngör, Akhisar'da aldığı çiftlik arazisini bağa dönüştürdü ve burada diktiği Cabernet Sauvignon, Merlot ve Şiraz üzümlerinin harmanını, bölgenin ismi olan "Selendi" adıyla geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkardı.İddialı bir ambalajda, etiketini Yavuz Tanyeli'nin bir resminin süslediği 2004 rekoltesi şarap, sadece birkaç bin şişelik bir parti ve marketlere verilmeden, şarap butiklerinde ve restoranlarda tüketilecek. Selendi'den elde edilecek kâr ise, Akın Öngör'ün eşi Gülin Öngör'ün kuracağı Akhisar Kız Meslek Lisesi'nin yapımında kullanılacak.40 YTL fiyat konarak Türkiye'nin en pahalı yerli şarabı durumuna getirilen Selendi, tat olarak ise ambalaj ve fiyattaki iddiasıyla orantılı değil...Akhisar gibi aşırı sıcak iklimli bir bölgenin, üstelik tabandaki bir arazisinde üretilen üzümler, tüm aşırı sıcakta yetişen üzümler gibi fazla "alkole kaçmış" ve alkol-asit dengesinin alkol lehine bozulması sonucu ağızda hafif tatlımsı, baygın ve geçkin meyve tonları olan, dirilikten yoksun bir şarap ortaya çıkmış.Üzümlerin yoğun olan tanenlerini kırmak için belli ki fıçı dinlendirmesine de fazla yüklenilmiş ve temas ettiği fazla oksijen de şarabı "yormuş". Şarap damakta da kısa kalıyor, bir iz bırakmıyor.Görüştüğümüz Akın Öngör tabii ki şarabının arkasında ama o da mevcut arazinin bağcılık için biçilmiş kaftan olmadığının farkında. O yüzden, "Yine Akhisar'da ama daha yüksek rakımda, yayla olduğu için altı derece daha serin 'Sarnıç' bölgesinde bir bağ daha kuruyorum. Burada Bordo tipi üzümlerin yanı sıra, Cinsault, Grenache, Mourvedre gibi 'provensal' üzüm çeşitlerini de yetiştireceğiz. Beş-altı yıl sonra bu üzümlerin şaraplarını da şişeleyeceğiz" diyor.Her ne kadar bağcılık için ideal olmayan bir bölge İsrailli uzmanların da desteğiyle "zorlansa" da, hak etmeyen üzümler için, gereğinden fazla pahalı bir teknolojiyle son model yüksek teknolojili tanklar, üzümü elle ayıklama bantları vb. kurulsa da, tüm bunların sonunda orta kırat bir şarap elde edilse de, Akın Öngör'ün de şarap üreticilerimizin arasına katılması önemli bir gelişme... Zira tüm yaşamı başarılarla dolu geçen ve hâlâ enerjisi dipdiri olan böyle bir büyük yönetici, orta kalite bir şarapla asla yetinmeyecek, yıldan yıla adını daha iyi temsil edecek şaraplar yapacaktır. Keşke Öngör'ün ardından, başka işadamlarımız ve yöneticilerimiz de bağlara ve şaraplara gönül verse... Fiyatını hak etmiyor