Pazar Allah çileli kulunun çilesini eksik etmez

Allah çileli kulunun çilesini eksik etmez

22.06.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hali vakti yerinde olanlar

Allah çileli kulunun çilesini eksik etmez



     

     Nüfus cüzdanında 1341 yazıyor doğum tarihi. Ayı, günü belli değil... Rumi yılı miladi takvime çevirerek öğreniyoruz, 1925 doğumlu olduğunu Emine Bayar’ın. Tokat / Zile’de doğmuş. Hayatı boyunca sabahları şafakla uyanmış. Hep çalışmış tarlada, evde, bahçede... Yaşadıkları tarihleriyle değil, köyde yaşanan doğa olaylarıyla kalmış aklında. "Üzüm zamanıydı" diyor oğlunun doğduğu aya. Bu nedenle zaman zaman anlatımı masalsı bir havaya bürünüyor... Çocuk yaşta, 12 yaşında yapmış ilk evliliğini. Eşinin ölümünden sonra köy yerinde "sahipsiz" kalırım korkusuyla bir başkasına, üstelik kuma olarak gitmiş. Kocasının ilk eşi ölene kadar resmi nikahı olmamış. Kendi çocuklarının bile annesi o değil nüfus bilgilerine göre. Birbirine benzeyen çalışarak, didinerek geçen günleri, haftalar, aylar kovalamış. 78 yaşında şimdi Emine Bayar. Oğlu, gelini ve eşi Sadık beyle yaşıyor. Senede bir kere ziyaretlerine geldiği İstanbul’daki çocuklarından Hüseyin Bayar’ın Gaziosmanpaşa’daki evinde görüştük kendisiyle. Geçmişine tanıklık eden eski fotoğrafları olmadığı için, son birkaç sene içinde çekilen fotoğraflarla hazırladık sayfayı. Tokat ve yöresine ait diyalektin renklerini taşıyan anlatımına açtığımız parantezlerle müdahale ettik sadece. Anlatımı tüm zenginliğiyle size ulaşsın, görüşme boyunca zaman zaman okuduğu Alevi deyişlerini öylece duyun istedik...
     
     Gavurlar sinnesi (gayrimüslüm mezarlığı) derduk bir yer vardı Zile’de. Oruya gederlermiş. Bi gün bacım (kız kardeşim) varıyo, bahıyo bir şey ışılıyo, tezeği kaldırıyo altında kup (küp) var, altını alıyo, kupün üstüne tezeği tekrar koyyo, eve koşuyor. ‘Baba ben bir kup altın buldum’ diyo. Babam da ‘Kızım orası gavur mezarları ben onların parasını yemem, haram!’ diyo. Bi tek işte ‘Gavur Nışan’ derlerdi, bi Ermeni vardı, babam küpü çıkarıp altını onunla paylaşıyo. Değürmencilik (değirmencilik) yapardı Nışan. Zile’de eskiden Ermeniler varımış. Orda Oğlan Deresi’nde bazı Ermenileri öldürmüşlerimiş. Onları toplamış gotürmüşler. Kimse kalmamış sonra... Bu ara çok sürmüyo, altını bulan bacım ölüyo, ondan sonra ben oluyom işte, onun adını bana koyyolar. Çileli anam da (Satı Carus) ölüyo ben dünyaya gelinci. Şindi kundakta çocuğunan kalıyo babam meydanda, geliyo mahalleden bir karıya içgüyeği giriyo. Altunu (kendi payını) gömmüşümüş babam...
     Benim üçün canını veriyodu babam. ‘Hamamlı ev alıcam Eminem’e’ derdi. Şimdiki gibi böyle evlerde banyo ne geziyodu. Parayı aradı bulamadı, eştiği yerde gaybetti. O zaman işte gafayı oynattı babam, onun üstüne de hasta oldu, o da getti. Ben galdım meydanda, analıh yanında." Altı yaşında babasını kaybeden Emine Bayar’ı üvey annesi büyütür. "‘Bu öğsüzü (öksüz) böyüdeceğim, bunun sevabını alacam’ diyerek böyüttü beni. O da bir hastalığa yakalandı. Hep dua ederidi, ‘Allahım şu öğsüze acı bana acımazsan’ deyi."
     
     Demirci Dede
     "Daha çocuğum! Ağşam oldu işte... Eniştem (üvey annesinin damadı) eskere (askere) gidecek sabahınan, benden su istedi. Gahdım, bi tas suyu getürdüm eline verdim. ‘Bi de’ dedi, ‘başıma vur!’ O suyu içerken depesine vurdum. Burnundan su yörüdü. Bana gağdı (kalktı) bi zopa çaldı eniştem. Ağlayı ağlayı derkene uyumuşum. Bi de bağduğ ki, yer göğ ırğalanıyı (sallanıyor) zelzelede... Böyle sallanıyo... Beşşik gibi. Evin içi... Anam, ‘Gızım gağ hele. Gebermedük. Seni ağşamınan dövdüler de, bu zelzele senin ahından oldu’ dedi. El ele, aşşağıya sohaga endük ki, evler birbirine kitlenmiş. Bizim evimize bi şeyçük olmadı. Evde ziyaret (evi korduğuna inanılan hayali kişi) varıdı. Her cuma ağşamı demir dövülürüdü. ‘Demirci Dede’ydi ismi. Ağşam oluncu, gonuşma kesilinci, başlardı tıh, tıh, tıh, tıh demir dövmiye, gurban olduğum. Zelzele olduğunda yazıdı. Gorğu başa bela! Ev yıkılur da altında kaluruh deyi. Böyük zelzeleydi. Hokumet çoğ yardım yaptı, evleri yıkılanlara..."
     
     12 yaşında gelin
     Üvey annesi, ölmeden önce kızını evlendirmeye karar verir. 12 yaşındadır Emine Bayar: "Beni aldı işte bu koye (Büyük Karayün) verdi. İki urup (yaklaşık 32-33 kilogram) arpaya verdi analığım, elde avuçta yoğtu o zaman. Adam yaşlıydı (İsmail Bayındır). 12 yaşındaki çocuk ne bilür kocayı, onun üstüne de analığım öldü. Çok eyiceydi (iyiydi) ilk kocam, öyle huysuz değüldi. Aleviydi tabii. Kaçahçıydı. Geçiniyorduh işte. Tek göz evde odun yok, çıra yok, heç bir sap ocağa koyup da şöyle ‘üf’ diyecek bir şey yoh. Arpa ekmeği yiyorduh. Allah çileli kulunun çilesini egsüh etmez. Ondan sonra 15 sene durdum kocamda, oğlum oldu ondan. Öldü adam sonra." Bu birbiri arkasına ölen yakınlarının ardından köyde yapayalnız kalır Emine hanım: "Oğlum öğsüz, ben meydanda galdım, saapsızım (sahipsiz), heç kimse yok ganadının altına çekecek. Gencim. Bu (hâlâ evli olduğu) gocam işte gumamı (kumamı) bana dünür yolladı. ‘Get bunu bana al’ deyi. Gorhumunan (korkuyla) vardım. Kimsem yoh, adım çıkar deyi. Oraya da vardık çile başımdan eksilmedi. Dirlik vermediler. O (kocası) döğdüyse, ben içeri gaçtım. Kimse duymasın sesimi deyi. Sadıh (Sadık) ireşperlik (çiftçilik) yapardı. Sert idi. Gumalık üstüne aldı beni. Gumam eyceydi. Bacı gız gibi geçiniyoduk. Beş ondan, iki de benden yedi çocuh varıdı evde. Beşi erkek, ikisi gız. Kayınbaba, kaynana hep birlikte yaşıyoduk. Çok siyasetler (acı) çektürdüler." Sırasıyla önce kayınpederini daha sonra da kumasını ve kayınvalidesini kaybeder Emine Bayar. İlk evliliğinden olan oğlu Kemal Bayındır’ı evde istemez ikinci eşi. Bu arada kumasının da çocuklarını büyüten Emine hanıma eşiyle resmi nikah ancak kuması ölünce kıyılır. "Guma varikene çıhatmadı (evlilik cüzdanını). Bununla (oğlu Hüseyin Bayar) ve öteki gızım bile gumanın üstüne yazıldılar."
     
     Göztaşı
     15 yaşındaki ilk gebeliğinden başlayarak tüm çocuklarını kendi başına doğurur Emine hanım. Bu arada yaşanan istenmeyen gebeliklere karşı da kendi başına çareler bulur. Çok sayıda düşük yapar, birkaç çocuğu da bir yaşına varmadan ölür: "Heçbir şey bilmiyodum, Allah’tan doğurdum hepsini. Eskiden böyle değülidi. İpliğini, inneni, pıçanı (bıçağını) hazırlıyodun. Çocuk dünyaya gelince kesiyodun gübeğini (göbek), killiyodun, duzluyodun, yeniden yıhıyodun, gundahlıyodun, şoraya goyyodun. Garnını da sıhıyodun da garnındaki çocuğun eşini düşürüyodun. Ondan sonra yatarsan yatıyodun. Göztaşıyla (bakır sülfat) düşürüyorduk çocukları. İki dene düşürdüm bu adamdan (şimdiki eşinden)... "Şindi oğlum ve gelinimle yaşıyom, köyde. Evi böldük. Bi yanda o duruyo, bi yanda biz duruyok. Adam o eski zulumları etmiyo, neyleyim ben öldüm. Bende hayır galmadı. Şimdi de o hasta." Çocuklarından üçü İstanbul’da yaşıyor Emine hanımın. Her sene geliyor. Ama kısa süre sonra memleketini, toprağını özlüyor: "Köyde tarlalarımız var. Kendimiz ektürüp (ektirip) biştiriyoğ (biçtiriyoruz). Hayvanımız yoğ (yok). Ahşamları habarları heç gaçurmuyom. Habarlara tıkkatlıyım (dikkatliyim), heç bi dadı (tadı) yoh, duzu (tuzu) yoh memleketin! Soyguncular var, onları seyrediyom eyice. Onları diğniyom (dinliyorum). Vuranı gıranı işte. Filmlere de bakıyom. Artistlerden Yıldızhan’ı , Fatma Girik’i, ondan soğna Emel Sayın’ı, bir de Filiz Akın’ı seviyom. Bi de Datluses’in (Tatlıses) sesini seviyom. İbraham Datluses’in." n
     
     "Koyde yunahlığımız (yunaklık; köylerde çamaşır yıkamak ve banyo yapmak için inşa edilen, köyün ortak malı olan yer) varıdı evvelden. Oruda ocahlarımız varıdı, gazanları gorduh (korduk), çamaşırlarımızı çimdirirdik (yıkardık), tokaçınan (uzun ve kalın sopa)." Eskiden var olan "hamama gitme" geleneğini özlemle anımsıyor Emine Bayar: "Koyümüz Zile'ye yakın, hamama gelürdük yıhanmaya. Yeni hamam, Tekke hamamı ve Işığ hamamı varıdı. Halı vahtı (hali vakti) eyi olanlar haftada bi gediyodu. Fakkır (fakir) olan 15 günde bi. Şindik toplu birlik gediyon hamama. Seni natır (hamamda kese yapan kişi) götürüyo, gurnaya goyyo, yıhanıyon, temizleniyon, çıhıyon. Hamam kötü olur mu, hamam pek eyice oluyo. Yanımızda bat (üzüm yaprağı, ince bulgur, mercimek, salça, baharat ve otlarla yapılan ekşili sulu yemek) gotürüyoduh, poaça gotürüyodu rahmetli anam. Cevizli, fındıklı ve haşgaşlı (haşhaşlı) kete yapıp gotürüyoduh, onları hamamda yiyorduh. Hamamcı hanım çay ve gayfeleri getirtiyodu."
     
     1957 seçimlerinden önce, muhalefette bulunan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Tokat / Zile’yi ziyaret eder: "İşte İnönü gelecek dediler. Saat işte bir miydi, iki miydi, arabalar üst üstüne geldiler hemen. İnönü’nün arabası da gelmişimiş. Ekenlerin (Zile’nin varlıklı ailelerinden) bi gız varıdı; sarı gız, saçını iki dene örgü etmişler, elinde çiçeğinen vardı İnönü’ye. İnönü’nün hemen goluna girdiler, goçu çektiler öğnüne. Goçu süslemişler. Elmaları soğmuşlar boynuzlarına. İnönü’nün hemen olduğu yerde kestiler. İnönü’yü aldılar, yoğarıya çığarttılar. İnönü gonuşuyo... Gaymağam dolanıyo, araba altında. Kimse çıkmayacak, yasak! Dışardakileri içeri atiy. İnönü geliverinde ana baba gunu oldu. Etfayınan (itfaiye) su sığtılar milletin üstüne, İnönü’nün başından dağılsınlar deye. Kimse tanımadı. Eskerler dipçiklerinen giriştiler millete. Yiğid olanlar eskerlerin elinden, cendermelerin (jandarmaların) elinden tüfeği aldılar, onlara giriştiler. Çoh gavga oldu onda. İnönü’yü seviyohduk."
     
     "Evvelden gizli yaparlardı cemleri. Begçi (bekçi) gorlardı her tarafa. Hökumete şikayet ederlerimiş, basarlarmış evvelden. Diyolar ya ‘Gızılbaşlar mum yağkar, horoz çırpındurur’. Aslında cemlerde ‘çırak uyandırma’ deriz, mum yakarıh (12 hizmetten biri olan mum yakma töreni aydınlıktan herkesin eşit olarak faydalanmasını simgeler). Salman su döker herkesin eline, ‘ev suyu’ derik buna. Küsler barışır. Kırklar semahı olu. Duvazlanır (Alevi duası). Gurban parası, bulgur, odun toplanır. Gurban bişmiye, peyik (haberci) koyün her tarafını dolanır: ‘Gurbanımız var, buyurun’ deyi. Gederük biz de. Dedemiz sağ köşeye oturur. Yaşlılar böyle halka yaparlar. ‘Halka namazı’ diyorug ya. Geriye de gençler oturur. Gurban duvazlanur. Gadın erkek garuşuğ. Üç kere carı (süpürge) çalarlar şöyle (bu tören temizliği sembolize eder). Aşıklar alırlar sazları ellerine. Duvaz söylerler: Kerbela çölünden bir goç yürüdü / Oniki imamlara gurban diye / Bu goçun alnında bir nur varıdı / Oniki imamlara gurban niyetine / Kim suladı, kim getürdü otunu? / Şu irfanda lokma ettiler etini..." Anadolu Alevi geleneklerinde farklı isimlerle kurban törenleri yapılır: "Görgü gurbanı keserük. Dedemiz oturur, beyaz seccade serülür. Etrafına böyle bizi otuttur. Herkeşi sorguya çeker. ‘Eyvallah’ derük. Sırtımıza pençe çalar (eliyle sıvazlar)... 12 imamlara 15 gün oruç tutaruk. Su içmez, canlı bişey yimeyiz. O günlerde Gumru Kitabı’nı (12 imama yakılan ağıtlardan oluşan kitap) okuyanlara giderik." Zaman zaman Alevi kimliğinin olumsuz yönde algılanmasına karşı çıkan Emine Bayar "Gızılbaşlık suç değül. Biz de Müslümanuk. Ali’yi sevenlerdenük. 12 imam yoluna ölenlerdenük" diyor.
     
     TARİH VAKFI
     Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliği’ne, İnşaat Mühendisleri Odası’na ve Kayseri Ticaret Odası’na maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58
     Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr
     
     Projeye katkılarınızı bekliyoruz:
     Telefon: (0212) 327 86 58
     Faks: (0212) 227 37 32
     e-posta:mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr
     
     www.tarihvakfi.org.tr