Pazar “Bazen sadece kafayı sıyırmamak için bile yürüyorum”

“Bazen sadece kafayı sıyırmamak için bile yürüyorum”

09.08.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Timur Danış sorunlara dikkat çekmek için yaptığı yürüyüşlerle tanınıyor. Geçenlerde ise Türkiye’nin en uzun sahilinin Karadeniz’deki Babalı-Karaburun sahili olduğunu kanıtlamak için yürüdü

“Bazen sadece kafayı sıyırmamak için  bile yürüyorum”

Timur Danış (53) Leman dergisi bünyesindeki Git dergisinin yazı işleri müdürü. Sadece çevre konuları, anti-nükleer hareket ya da barışla ilgili yazılar yazmakla kalmıyor, önemli konulara dikkat çekmek için sık sık kilometrelerce yürüyor da. Şu sıralar ise Türkiye’nin en uzun sahilinin 18 kilometrelik Patara değil, Karadeniz’deki 67 kilometrelik Babalı-Karaburun sahili olduğuna vurgu yapmak için kolları sıvamış durumda...
Danış’la Karadeniz sahillerinde bir araya geldik. Kendisine 67 kilometre boyunca eşlik edemedik etmesine ancak onu, yürüyüşünün bitiş noktası olan Babalı sahilinde yakalayıp sohbet etme fırsatı bulduk.

Nasıl keşfettiniz en uzun sahili?
Oğlumla birlikte çadır kuracak, denize girecek bir yer arıyordum. Google’da ararken tesadüfen Babalı-Karaburun arasının 67 kilometre olduğunu ve buranın Türkiye’nin en uzun kumu olduğunu okudum. Ancak Türkiye’nin en uzun kumsalı olarak her yerde Patara çıkıyor. Oysa orası 18 kilometre. Buranın Türkiye’nin en uzun sahili olduğunu kanıtlamak için yürüdüm. Ayrıca bu yıl Git dergisinin 10’uncu yılı. 100’üncü sayımızı kutluyoruz. Karadeniz yürüyüşünü biraz da bunun için yaptım. Güzel bir kutlama yapamadık, “Bari yürüyeyim” dedim.

Yürüyüş nasıl geçti?
Önce Karaburun’a, oradan da üç günde Karasu’ya geldim. Karasu-Sakarya Nehri’nden Babalı’ya gitmek de iki gün sürdü. Aslında iki günde yürünebilirdi ama çok mola verdim. Hava çok sıcak ve artık yaşlandım. Normalde saatte beş-altı kilometre yürürüm. Geceleri çadırda ya da uyku tulumunda konakladım. Kum çok güzel, ıslak bir kum. Bu ıslak zemin de sertleşip rahat bir tempo veriyor. Kuma batsanız yürüyemezsiniz.

Yolda ilginç olaylarla karşılaştınız mı?
“Kimse yok, sakin bakir bir sahil” derken birden bir Honda motosiklet geldi yanıma. Beni gördüğüne çok şaşırdı. “Sen ne arıyorsun burada, asıl garip olan sensin” dedim. Karşıma köpekler çıktı. Ama köpekleri korkulacak bir şey olarak görmem. Sadece insanlar tarafından kışkırtılmış köpek insana zarar verir. Geçen gün çadırın etrafında bir fare dolaşıyordu. Ama çadıra giremez. Üstten fermuarlı. 1987’den beri dağda bayırda yatarım ama başıma şimdiye kadar hiçbir şey gelmedi. Hırsız beni görse korkup kaçar zaten. Çünkü tenha bir yerde yatan biri olarak benden çekinir. Geçen gece arkamdan biri geldi zannettim, korktum, meğer çadırın yanındaki sopaya astığım şapkamın gölgesiymiş.

“Bugüne kadar yaklaşık 15 bin kilometre yürüdüm”

Kilometrelerce yürümeye ne zaman başladınız?
1980’lerde. Ekonomik travmalar yüzünden ya da tamamen kafayı sıyırmamak için yürüdüm o dönem aslında. 12 Eylül’den önce çok aktif bir gençlik hareketinin içindeydim. Tiyatro ve şiirle çok ilişkiliydim. 12 Eylül dönemi bunları budadı. Bu sarsıntıdan sonra da kafayı toparlamak için yürüdüm. Greenpeace’in eylemlerine katıldım. “Kuş Cenneti cehennem olmasın” diye İstanbul’dan Ankara’ya yürüdüm.
Ayrıca İstanbul-Bodrum yürüyüşü yaptım. Bir de anti-nükleer yürüyüş olarak Viyana’dan Moskova’ya yürüdüm. 5,5 ay sürdü. İstanbul-Sinop-Mersin-İzmir-İstanbul yürüyüşü de anti-nükleer yürüyüştü. En son 2003’te barış yürüyüşü yaptım. ABD’nin Irak’a saldırması için Türkiye hava sahasının açılmasını ve Irak’a asker gönderilmesini öngören 21 Mart teskeresine karşı İstanbul’dan Ankara’ya yürüdüm.

Yanınıza neler alırsınız?
Bu yıl yanıma kurutulmuş et, İzmir tulumu ve meyve aldım. Sırtımda genellikle 15 kilo taşırım. Sırt çantam 1996’dan kalma. Rutubet çekiyor, ağırlaşıyor. Çadır 94’ten kalma. Bir yağmurda dağılacak, iç bantları koptu. 1500 avro’luk masraf yapmalıyım. Sponsor kullanmıyorum, hiç kullanmadım.

Yürüyüşlerle ne engellediniz?
Siyanür karşıtı hareket kapsamında Bergama’dan Çanakkale’ye yürüdüm. Bugün siyanürle 600’e yakın noktada altın çıkarılamıyorsa bu hareket sayesindedir. İlk nükleer santralin açılmasını engelledik, ikincisini de engellemeye çalışacağız. Spor olsun diye değil, bir şeyleri engellemek, sorunlara dikkat çekmek için yürüyorum.

Türkiye’de hiç durmadan yürümeliyiz herhalde...
Evet. Üçüncü köprüye karşıyım mesela. Birinciye de karşıydım. Üçüncü köprü Arnavutköy’den geçecekti. Bunu engelledik. Tarihi bölgenin önemine dikkat çekmek için Selçuk’tan Datça’ya yürümek istiyorum. Ayrıca Karadeniz yaylalarının zarar görmemesi için de yürüyeceğim.

Bugüne kadar kaç kilometre yürüdünüz?
Yaklaşık 15 bin kilometre. Yürümesem ne yapardım bilmiyorum. Bu bir yaşam biçimi.

Tatilde “Uçak bileti bulamadım” gibi dertleriniz yok yani. “Yürür giderim Bodrum’a” dersiniz...
Evet, yürürüm. Depremde yollar kesildiğinde “Ne yapacağım?” diye düşünmüştüm.

“Bazen sadece kafayı sıyırmamak için  bile yürüyorum”


“Oğlum sekiz aylıkken birlikte yollara düştük”
Çocuklarınız var mı?
Bir oğlum var. İlk iki yıl ona ben baktım. Annesi çok yoğun çalışıyordu. Artık eşimden ayrıyım. Oğlumla hafta sonları ve tatillerde görüşüyoruz. Hafta sonları Feriköy’deki organik pazarda tezgah açar, ekmekle balkabağı satarız. Organik gıda beni çok ilgilendiriyor. 21 Mart teskeresini de protesto etmek için birlikte İstanbul’dan Ankara’ya yürüdük. Ancak 90 kilometre sonra polis müdahale etti. “Çocuğu yürütemezsin” dedi. Oğlum o zaman 20 aylıktı. Oysa bütün önlemlerimi almıştım.

Çocuk neredeyse doğar doğmaz yollara düşmüş...
Evet. Doğar doğmaz Viyana’ya gittik. Sekiz aylıkken birlikte İstanbul’un tepelerine çıktık. 26 aylıkken otostop çekiyorduk. Yanımda bezlerini taşıyordum. Ama onunla Ankara’ya yürüyüşüm çok tepki çekti, bu nedenle onu İzmit’te annesiyle bir otele yerleştirip yalnız yürüdüm. Şu an 8 yaşında, artık birlikte yürüyebiliyoruz. Beni bugüne kadar yolda otostop çekerken hiçbir kadın arabasına almadı. Ama oğlumla birlikteyken alıyorlar. Mehmet Okur’un annesi bile bizi arabasına almıştı bir kere, hatta oğlunun düğününe davet etti.